| Tiyatro Kursu  | Şirket Tiyatrosu
Tiyatro Dünyası
Tiyatro Dünyası Bu Sahnede...
 
Ana Sayfa  |  Hakkımızda  |  Yazılar  |  Haberler  |  Yazarlar  |  Tiyatro Oyunları  |  Tiyatro Grupları  |  Sanatçılar  |  Kaynak  |  Duyuru Panosu  |
İmparatorluk Kuranlar
Murat Örem




‘EMPARATORE’ LAKAPLI EFSANE GOLCÜ BORİS VİAN

SÜRESİZ KADRO DIŞI !


“Efsane Golcü” deyince, ‘ hadi Pele’yi, Maradona’yı, George Best’i, Gerd Müller’i anladık da Boris Vian kim ola ki ?’ diyenler çıkabilir aranızdan.... Hatta, bu isimlerin hiçbirinin lakabı ‘Emparatore’ falan değildi diye itiraz edenler de olabilir...Oysa futbol öyle büyük bir hipnoz , büyü hatta ayindir ki , kime kimlerin ne zaman ne dediğini harfi harfine hiçbirimizin hatırlama şansı yoktur....Belki, bütün futbolcuların da bir başka sıfatı olmuştur da sizin haberiniz olmamıştır....Mesela size, şeytan desem Rıdvan diye , takoz desem Recep diye, taçsız kral desem Metin Oktay diye tamamlar çoğunuz...Oysa biraz hınzırlık yapıp ayva desem hiçbirinizin aklına Cengiz demek gelmez, gelemez çünkü yaşıyorsa Allah selamet, terk-i diyar eylediyse rahmet versin, Ayva Cengiz güzel yurdumuzun batı illerinden birindeki amatör kümelerde yıllarca hakemlik yapan nev-i şahsına münhasır spor insanıydı...En önemli özelliklerinden biri de, verdiği penaltı kararlarında Doğan Babacan’ı bile açık ara geçmiş olmasıydı Ayva Cengiz’in...

Sene 1970’ler, 80’ler falan...Biz küçük çocuklarız....Bulunduğumuz on bin nüfuslu ilçenin farklı yaş gruplarında futbol, voleybol takımları ve bu takımların her birinin de daimi seyircileri var...Bir de ‘Asiller’ isimli orkestrası var ki ilçemizin değme gruptan daha nitelikli müzik yapmaktalar taa o zamanlarda...Bu başka bir yazının konusu olsun...Mevzuya dönersek, mealen aktaralım, hani der ya Tezer Özlü ‘Çocukluğun Soğuk Geceleri’ kitabında; ne zaman, evlerin içinde kurumayı bekleyen ıslak çamaşırları görsem, radyodan maç yayınları duysam kaçmak kaçmak kaçmak isterim diye...Tam o zamanlar işte....Hayatın kendi ritmince aktığı, çocukların hala sokaklarda tozun toprağın içinde belenebildiği ve şaşırtıcı biçimde bugünün internet bebelerinden çok daha mutlu olduğu günlerin , daha çok da 70’lerin ikinci yarısının Türkiye’si...İşte yurdumuzun batısında yer alan bu şirin! ilçemizde de günlerden Pazar oldu mu ilçe takımının ya evde ya dışarıda yani deplasmanda maçı olurdu...Renkli televizyon yayınları, otomatik çamaşır makineleri , kombiler, elektrikli termosifonlar olmadığı için annelerin pazar sporu, çamaşır ve banyo olunca babalar da kirişi kırıp ilçe takımının maçlarını izlemeye giderdi....Yaşayanlar bilir, teke tek kalındığında anneleri ikna etmek daha kolaydır her zaman...

Babanın ardından çocuklar da genellikle kısa kış günlerinde annelerinden vakit geçirmeden izni koparır , hava kararana kadar aylak aylak dolanır sonra bir şekilde ayakları onları maçın yapıldığı stada götürürdü....Ben mesela Ayva Cengiz’i o maçlarda tanıdım...Saçları olmadığı, kafası da dikkat çekici olduğu için Ayvaydı lakabı zahir...Boris Vian ne zaman ‘emparatore’ oldu diyenler gördünüz mü hayatta her şeyi bilemezsiniz...O zaman her bir şeye itiraz etmeyin ....! Eskiler ne demiş , sabır acıdır meyvası tatlıdır....Sabredin....

Efendim, lafı uzatmayalım Boris Vian’ın efsane futbolcu olmadığını tahmin edersiniz ki bendeniz de biliyorum...Bu kadar çok şeyi bilen birinin Boris Vian’ı bilmemesi düşünülemez bile...Değil mi ? Bir yazar snopluğuyla sizi, yani okurlarımı denemek istedim...Bilirsiniz, bu okur denen kitle amorf bir yapıdır...İçinde her tür insan bulunur...Kimi daha başlığa baktığında ‘hadi len’ der yoluna başka şeyle devam eder, kimi de ifade ve yazım hataları bulmak için kıvranır da kıvranır, tıpkı okul yıllarından hepimizin hatırladığı gibi ‘ben tam notu tarihimde hiçbir öğrencime vermedim’ diye övünen öğretmenlere benzer okurun bu cinsi...Oysa şu üç günlük dünyada öğrencilerinden tam notu esirgeyen öğretmenler için gelenekselleşen bir deyim bile yaratılmıştır: ‘Sen o tam notlarını kimselere verme de mezara götür’ diye....Bir başka okur da vardır ki onun için kestirme cümleler makbuldür...Bu okur cinsinin kafası nettir, hayatında siyah ve beyaz vardır...Tuttuğu takım ve partiye dair, gittiği film veya oyun hakkında güzel şeyler yazanlar favori isimleridir...Sahi,bu arada insanlar artık partilerini de takım tutar gibi sadakatle sahiplenir oldular değil mi ? Mesela şu satırlara kadar ilerleyen okurun hali pür melali, fıkrada , ‘du bakali nolcek’ diye diye başına gelenleri yaşamak zorunda kalan adama benzer....

Bir tiyatro sitesinde yazı yazmaya cüret eden şahsın da bilmesi gerekenler vardır..Lafı dolandırmadan ‘gittiğimiz şu isimli oyunda dekor buydu, oyuncular harikaydı, .yönetmen yaratıcıydı, seyirci şöyle mükemmeldi’ mealindeki cümleler her zaman okur bulur...Okur için bilgi dediğiniz şey reklama girmezse söyleyelim ‘bonibon’ şekeri gibi tatlı , işe yarar ve sindirimi kolay olmalıdır...Siz okurlarıma ve sayın site yöneticisine söz veriyorum ki en fazla üç yazı sonra bunu mükemmelen başaracağım...Yoksa Boris Vian gibi beni de süresiz kadro dışı kalmanın beklediğini biliyorum...

Sırf bu yüzden Türk entelijansiyesinin büyük ve yeri doldurulamaz ismi olan ve hınç almayı sevmediğine inandığım bir ağabeyimizin son yirmi yıla ait bütün sinema yazılarını , sevdim–sevmedim kelimeleriyle özetlenebilecek cümlelerini , sabahlara dek okumaktan helak olmuş durumdayım...Kendisinden çok şey öğrendiğimi belirtmeme gerek olmadığını düşünüyorum...Saygılarımı sunuyorum...

Orhan Veli 1950 yılında öldüğünde 36 yaşındaydı...Boris Vian 1959 yılında öldüğünde de 39...İstanbul Devlet Tiyatrosu Boris Vian imzalı ‘İmparatorluk Kuranlar’ oyununu sahneye koymakla zaten büyük bir risk aldığı için bile peşinen bir takdiri hak ediyor...Risk derken sakın yanlış anlamayın , çok şükür ki ülkemiz öyle eskisi gibi fikrini özgürce ifade edenler için zor bir yer değil..!!! Benim riskten kastettiğim Boris Vian’ın hayatı ve yazdıkları...Bir dönemin efsanesi olan ve varoluşçuluk diye tanımlanan akımın lokomotifi olan Sartre’ı bile avam ve sıradan bulan bir isimden bahsediyoruz ha, Boris Vian diyerek...Eh böyle bir ismin yazdığı tiyatro oyununu da üç aşağı beş yukarı kestirmek mümkün....

İmparatorluk Kuranlar tahmin edilebileceği gibi simgeler üzerine, eğretilemeler yani metaforlar üzerine oturtulmuş bir oyun....Simge, sembol , eğretileme, gönderme, metafor, istiare dediğin şey zaten tek başınayken bile büyük sıkıntıyken Boris Vian’ın kaleminde saatli bombaya benzeyeceği aşikar....Zurnanın zırt dediği yere gelirsek; oyunun yönetmeni –ki kendisini hiç tanımam etmem, dolayısıyla negatif ya da pozitif bir önyargım zerre miskal yoktur- bunu iyi ifade edebilmiş mi ? sorusunun yanıtı hiç ümit verici değil... Biz bu oyunu yine maaile , 16 Ekim’de Ankara Akün Sahnesi’nde izledik...Dışarıda öyle bir yağmur, öyle bir yağmur vardı ki bir ara İDO seferlerinde ihtiyaten uygulandığı gibi salondan can yelekleri anonsu yapılabileceği hissine kapıldım...Hoş bir hatırlatma da yapalım ki, Ankara kelimesinin etimolojik anlamlarından biri de ‘gemi çıpası’ demektir...Aradaki ilişkiyi siz kurun artık....

Sanatın, hatta yayıncılığın bir çok dalında yönetmen tartışmasız otoritedir...Doğrusu da budur...Egosu yüksek bir çok insanın bir arada bulunduğu organizasyonlardaki kaotik yapıyı önlemenin kesin yolu budur....Hatta abartarak söyleyelim, ekip içindeki isimlerin starlar da dahil yeme, içme , defi hacet, tütün ihtiyacı giderme zamanlarına bile karışabilir yönetmen...Hakkıdır da...Bir yönetmenin durumu, bu haliyle tam da bir spor takımının teknik direktörüne benzer...

Yönetmenin dramı bir başka yanıyla da benzer teknik direktöre....Bütün koşturmacadan sonra ortaya çıkan iş başarılı bulunursa genellikle yönetmenin adını öncelikle kimseler anmaz...Galip gelen takımın santrofuna övgüler yağdırırken teknik direktörü çok sonra hatırlıyor olmaktan farklı değildir bu durum da...Oysa ortaya çıkan eser başarısız bulunursa yönetmen ilk hedeftir yine tıpkı takımı yenilen teknik direktör gibi....Riijkaaard’ı bulursanız size daha iyi anlatabilir bu hissiyatı!!!! Bu gerçeği gayri adil bulabilirsiniz ama dünyadaki bir çok işte vitrinin önündekiler başarılarda daha da parlarken başarısızlıklarda fatura mutfağın arkasına kesilir...

İmparotorluk Kuranlar oyununda , yönetmen oyuncu seçimi ve sahne düzeniyle kendisini bağlıyor ve sonrasında da toparlayamıyor sanki ...Hani yine futboldaki ‘dakika bir gol bir’ deyimi gibi...Tekrarlayalım ki Boris Vian sahnelemek bir risktir hatta yanılmıyorsak Türkiye’de ilktir...O zaman yapılması gereken öncelikle özet olarak vicdanı simgeleyen ‘Şümürz’ karakterini daha anlaşılır kılmaktır...Merdiven imgesinin anlattığı tavizlerle kurulan iyi yaşam ! kavramını da, bütün boyutlarıyla çok daha net biçimde, ama göze sokarak veya anlatmıyor gibi yaparken çok iyi anlatarak vurgulamaktır...Bütün bunları layıkınca yapamadan bir de seçtiğiniz oyuncular konusunda yönetmen olarak tereddütler yaşarsanız Boris Vian bir alev topuna dönebilir....Maalesef dönmüş de....

Bu durumda da Boris Vian’ın süresiz kadro dışı kalma tehlikesi doğar....

Evet, kabul , televizyon dizisi kültürü olanlar için başrol oyuncularından biri olan Celal Kadri Kınoğlu seyirciye cazip gelebilir...Müzik enstrümanını da başarı ve istekle çalabilir... Hatta kendi kulvarında iyi bir isim olarak televizyon dizilerinin komik ve sempatik oyuncusu rolünün hakkını da verebilir ama...Bunlar, yani televizyon dizilerinde arz-ı endam eden aktörlerin kendi üzerlerine yapıştırdıkları rollerin artıları eksileri vesaireleri biçiminde uzun tartışma konuları olabilecek başlıklar...Tehlike şurada ki, artık seyircimiz genel olarak tiyatroya kikirdemeye , her şeye ama her şeye boş boş gülmeye geliyor...Nedenini bilemem ama maalesef Celal Kadri Kınoğlu’nun İmparatorluk Kuranlar oyunundaki konumu da seyircinin bu tarafını tetikliyor, gıdıklıyor....Kusura bakmayın ey aktörler, yönetmenler ama bu günah da bana ait değil...

Mesela size bir şey anlatayım, Ankara Devlet Tiyatrosu’nun yeni oyunlarından birinin adı, Soğuk Bir Berlin Gecesi..Oyun , çok özet olarak iki kültür arasında kalan insan(lar)ın dramını anlatıyor...Çaresiz bir genç Türk adam paranoyalarına teslim olarak sevgilisi Alman kadını boğarak öldürüyor ve benim arkamdaki seyirci grubu bunu izlerken bile katıla katıla gülebiliyor...Mesela, ben o anda yaradana sığınıp arkama dönsem ve bir Osmanlı tokadı patlatsam o kahkaha atan adamlara, ceza kanunlarımız bu işe ne der ....Kimi haklı bulur ?

Seyirci böyle olunca siz Boris Vian’ı sahnelerken de , oyuncuları seçerken de bin değil on bin kez düşünmek zorundasınız.....Korkum şu , bu tür akim kalan yeni hamleler yeni cesaretlerin uzun süre önüne geçer...

Tekrarlayalım ; İşte o zaman Boris Vian süresiz kadro dışı kalır...

Kusura bakılmasın ama devlet tiyatrolarımız yeni bir Boris Vian oynayacak diye şu kavanoz dipli dünyada bir yetmiş yıl daha bekleyip yaşayamam....

Adım Hıdır maruzatım budur sevgili okurlarım...Arada sırada yolda belde görüp de “Sen bir de Bir Savaş Oyunu’nu yazacaktın “ diye beni taciz eden değerli okurlar...Ne yapalım araya çarşı pazar girdi, çocukların okul toplantıları , apartman yöneticiliği girdi sırayı bozduk...

Son sözüm de Bir Savaş Hikayesi oyununu aynı gün izleme şanssızlığını yaşadığım sevgili komşum emekli öğretmen büyüğüm Necla Hanım’a gitsin...Hoş bu aralar onun da interneti gidip gidip geliyormuş. Ankara’da son iki yıldır altyapı, elektrik ve kaldırım hamleleri sıraya girdiği ve hepsi aynı yeri ayrı ayrı haftanın belirli günlerinde sırayla kazıp öylesine kapattığı için aynı anda kablo tv, internet , elektrik hizmeti alanların evlerinde bir sevinç bir coşku....Sanırsınız ki yıl 2000, GS tekrar Avrupa şampiyonu olmuş...Sevgili büyüğüm Necla Hanım da der ki , “Bir Savaş Hikayesi oyununu yazarken Mithat Erdemli ‘nin oyunculuk ustalığına bir koca paragraf ayır yoksa bir daha benden sana sütlü muhallebi yok...” Şimdi ben de Necla Hocam’a şunu desem olur mu : “ Sayın hocam, sayın hocam ben Mithat Erdemli’yi Bir Savaş Hikayesi oyununda seyrettim de peki siz beş yıl önce TRT’de yayınlanan Hisarbuselik isimli güzelim dramada baba rolünü üstlenen Mithat Erdemli’yi izlediniz mi ?

Onun ağzından oğluna söylediği ‘Severek evlenmek neymiş ulan, ben anneni severek mi aldım? “ cümlesini duyduğunuzda baştan ayağa titrediniz mi ....? Tamam sütlü muhallebilerinizden vazgeçmem hiç kolay değil ama yılların tiyatro otoritesine de işini öğretmeye kalkmayın Necla Hocam... Kelime Oyunu’nu birlikte izlediğimiz akşamlarda siz çok kolay olan soruyu bilemediğinizde cevabı çoktan bulduğum halde ben hiç pat diye kendimi ortaya atıyor muyum ? Biz büyüklerimize saygıda ne kadar ihtimam gösteriyorsak kendilerinden de benzer inceliği görmek hakkımız diye düşünüyorum...

Yazıyı buraya kadar okuyanlara da son bir bonus olsun; dünya üzerinde gelmiş geçmiş en efsane golcülerden biri de Tanju’ydu...Tabi deyimlerdeki gibi, insanoğlu çiğ süt emdiği için ayrıca Tanju evin kızı misali yabancı topçu olmadığı için, onu yıllar sonra bir cümleyle bile olsa övmek, hakkını teslim etmek hiçbirinizin aklına gelmez değil mi?

Thomas Hobbes miydi o ‘insan insanın kurdudur’ diyen....

Saygılar.....

Murat Örem / 20 Ekim 2010 / Ankara

Yazarın Tüm Yazıları


Paylaş      
Yorumlar

Melih Anık - ( 10/21/2010 )
Pele, Maradona, George Best, Gerd Müller, şeytan Rıdvan, takoz Recep, taçsız kral Metin Oktay, Ayva Cengiz, Asiller orkestrası, Tezer Özlü, tam notu esirgeyen öğretmenler, hınç almayı sevmediğine inandığınız ağabeyinizin sinema yazıları, Orhan Veli, İDO seferleri, Ankara’nın etimolojik anlamı, yönetmenin egosu, Riijkaard, kikirdiyen seyirci, Osmanlı tokadı, Necla Hanım ve sütlü muhallebisi, GS, Mithat Erdemli, Kelime Oyunu, Thomas Hobbes,Tanju’lu slalom kapılarına çarpa çarpa ama düşmeden “finish” çizgisini gördüğüm yazınızı yanlış anlamamışsam(!) oyunu (oyun neydi ? :)) ) sevmemişsiniz.
Devamlı bir okurunuz olarak denemelerinize katlanacağımı ve de üç yazı sonrasında ulaşacağınıza inandığım mükemmeliyeti bekleyeceğime söz veririm efendim.


Murat Örem - ( 10/22/2010 )
Sevgili , daimi okurum ve yorumcum Melih Bey ; Hayatta istemediğiniz hiç bir şeye katlanmayın, hele hele slalom kapılarına çarpa çarpa ilerlediğinizi söylediğiniz birinin yazılarını mutlaka ters köşeden yorumlayacağım-eleştireceğim diye zihninize bu kadar yüklenip yazının içindeki alt başlıkları kitapların indeks sayfası gibi eni konu çıkarıp zihninize bu yaştan sonra bu yorgunluğu yaşatmayın....Hiçbirimiz yirmili yaşların enerjisinde değiliz...Cemal Süreya ne der : -Hayat kısa / kuşlar uçuyor- Rahat olun ve bırakın dağınık kalsın...Sevgilerimle...

Melih Anık - ( 10/22/2010 )
“Bir yazar snopluğuyla sizi, yani okurlarımı denemek istedim” demişsiniz. Bu deneme o “deneme” . Yani sizin yazı denemeleriniz değil, katlanacak olduğum ! Tiyatroda yanınızda oturanın “genel olarak tiyatroya kikirdemeye , her şeye ama her şeye boş boş gülmeye gelen seyirci” (?) olduğu ve “arada sırada yolda görüp de taciz eden değerli okurlarınızdan” da duymayacağınızı düşündüğüm için, yorumumdaki “espriyi” “kendinizce anlamanıza” da bakarak üç yazı sonrasında mükemmeliyete ulaşacağınızı bekleme hususundaki kararımı şimdilik “beklemeye” aldığımı bildiririm efendim.
Bu yaştan sonra insan yazıları keşke zihnimi yorabilse diye okuyor. Bazen okuduğu zihnini yoramayınca hiç değilse başlıkları hatırlayarak zihin cimnastiği yapayım diyor insan!
Hatırlamanızda yarar var , yoruma açık yazıların sahipleri “Rahatı kaçan ağaca” benzer. Siz rahat olun ama dağınık kalmasın ! Zira yazılar, dağınıklıktan payını alır bir türlü! Yoruma açık yazılar da dağınıklık kaldırmaz.


Murat Örem - ( 10/22/2010 )
Melih Bey, çok emek verilerek indeksleme dahi yapılmış yorumunuza dair söylenilenlere , hiç zaman kaybetmeden verdiğiniz cevabınızdaki şu cümle size ait ; -Bu yaştan sonra insan yazıları keşke zihnimi yorabilse diye okuyor. Bazen okuduğu zihnini yoramayınca hiç değilse başlıkları hatırlayarak zihin cimnastiği yapayım diyor insan!-

Melih Bey, bundan önceki yazıya yönelik şu yorum da size aitti;
- Yazınızdan aldığı keyfi oyunu seyretmekten alamama korkusuyla tiyatroya gitmeyecek bazı insanlar. Artık “Oyunu gördün mü?” diye soranlara “Murat Örem’i okudum” denecek galiba.-

Melih Bey ilk yazıya yaptığınız yorumdaki şu cümle de sizindi : -Vahşet Tanrısı ile ilgili düşüncelerinizin hiç birine katılmıyorum ama yazınızı okumaktan çok keyif aldım.-

Tutarlı olmak iyi bir şeydir ve buna hepimiz özen göstermeliyiz ...

Hayat, yeterince yorucuyken , ironisiz ve iddialı olunduğunda çok daha yorucu ve sıkıcı olabilir ...

Oğuz Atay’ın unutulmaz roman karakterine söylettiği gibi -Aklımız en büyük hazinemiz - olmalıdır ama farklılıklar maalesef her zaman vasatı rahatsız ediyor...

Bu cevap da umarım ki , site yöneticisinin de hakkaniyet ölçüsüyle (ikişer cevap yazılmış oluyor çünkü ! ) hem bu polemiğe nokta koysun hem de çok ama çok erken bir jübile yazısı olsun...

Daha yazılacak çoook oyunlar vardı ama John Lennon ne demiş : -Hayat biz planlar yaparken başımıza gelenlerdir-

Oysa -...kitap hepimize yetebilir / Ormanlarınki kadar uzun olabilir ömrümüz..- dediği gibi güzelim şairin, bu emek verilmiş site de hepimize yetebilirdi....

Başta bu sitenin ağır yükünü iştiyakla ve içtenlikle yüklenen ve üç yazının yayınlanmasında iyiniyetini esirgemeyen sevgili Can Törtop olmak üzere bütün okurlara, yorumculara sevgiler, selamlar...


Alp Atak - ( 10/24/2010 )
Sevgili Murat Örem,
Şu erken jübile işini bir daha düşünün bence. Sizin de altını çizdiğiniz gibi hayat yeterince yorucuyken,bir bardak çay eşliğinde yazılarınızı okuyup azıcık keyiflenemeyecek miyiz ? Ben öyle kolay vazgeçmem, yazılarınızı takipteyim... Kaleminizin ve ironi gücünüzün önünde saygıyla eğiliyorum...


Handan Tunçöz - ( 1/21/2011 )
Murat Bey, yazılarınızı zevkle okuyorum. Her bir kelimesi ayrı ayrı anlam taşıyor benim için. İyi ki varsınız, iyi ki yazıyorsunuz...eşiniz ne kadar da şanslı bir insan. Benim adıma selam edin lütfen. Sevgilerimle,


ismail karalık - ( 6/19/2012 )
bir tiyatro oyunu hakkında bir ton laf kalabalığı yapıp oyun adına hiç birşey söylemeyen ve oyunu zerre anlamayarak beğenmeyen ve tiyatrodan zerre anlamadığını düşünmeme neden olan yukarıdaki yazının sahibi kişi ne olur bidaha tiyatro hakkında yazı yazmayınız

Bu Oyun Hakkındaki Görüşlerinizi Paylaşın !

İsim
Mail  (Yayınlanmayacak)
Yorum
Güvenlik Kodu= 213
Lütfen bu kodu yandaki kutuya yazınız
 

    Son Eklenen Yazılar     En Çok Okunan Güncel Yazılar
27 MART… UMUDUNU ARAYAN BİR GÜN (Ahmet Yapar)
YOKLAMA LİSTESİ (Skeç)
    Tüm Tiyatro Yazıları

    Bu Tarihte Yayınlanan Diğer Yazılar
    Bu yazının yayınlandığı tarihte gündemdeki diğer yazılar aşağıda listelenmiştir...

  • İBB Şehir Tiyatroları - Arzunun (Onda Dokuzu) Dokuz Parçası / Dokuz Kadın (Melih Anık) - 10/25/2010
  • Pitchfork Disney: Korku Tüneli (Zeynet Öztunca) - 10/25/2010
  • Engin Alkan ile Alemdar Üzerine (Sinem Özlek) - 10/25/2010
  • Sen Shakespeare'i Bilir misin Başkan? (Alaattin Emrah Özdilek) - 10/25/2010
  • Burçak Çöllü'yü Henüz Tanımıyorsunuz... (Recep Ali Aksoylu) - 10/24/2010
  • Tehlikeli İlişkiler - Dangerous Liaisons (Mustafa Göksal) - 10/22/2010
  • Tiyatro Stüdyosu 20 Yaşında (Tuncer Cücenoğlu) - 10/22/2010
  • Eyyy Sayın İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı! Sözüm Sizedir... (Üstün Akmen) - 10/22/2010
  • Tehlikeli İlişkiler - İstanbul BB Şehir Tiyatroları (Melih Anık) - 10/21/2010
  • Yüzleşme (Yurdagül Yurtseven) - 10/21/2010
  • İmparatorluk Kuranlar (Murat Örem) - 10/21/2010
  • 16 Yıl Sonra Yeniden Gazi Set (Hakan Yozcu) - 10/21/2010
  • Başbakan'ın Çılgın Projesi, 2010 Ajansını Kurtaramaz (Üstün Akmen) - 10/16/2010
  • Bir Elimde Ud Ordan Oraya Hicran Taşıyorum... (Pınar Çekirge) - 10/16/2010
  • Renkli Banklar Apartmanı (Çocuk Oyunu) (Mustafa Firuz BOZKURT) - 10/14/2010
  • Bir Delinin Hatıra Defteri (Murat Örem) - 10/12/2010
  • Gaziantep BB Şehir Tiyatrosu ve Keşanlı Ali Destanı (Melih Anık) - 10/9/2010
  • Ben Bir Oyun Yazarıyım (Tuncer Cücenoğlu) - 10/9/2010
  • Recep Tayyip Erdoğan, AKM ile ilgili Hıncal Uluç'a konuşmuş… (Üstün Akmen) - 10/6/2010
  • Vahşet Tanrısı Ankara Semalarında (Murat Örem) - 10/5/2010
  • Operada Yenilik Var Salon Yok! (Rengin Uz) - 10/5/2010
  • İstanbul Halk Tiyatrosu Düzeni Sorguluyor: Gagarin Sokağı (Üstün Akmen) - 10/5/2010
  • 5. Yılında DOT ve Malafa (Melih Anık) - 10/4/2010
  • Lefkoşa'dan Bir -Kraliçe Lear- Geçti (Hakan Yozcu) - 10/2/2010
  • Oh Be Tiyatrocu Haluk Bilginer Konuştu! (Cem Kaynar) - 10/1/2010
  • Fısıldaşmalar Başladı (Arda Aydın) - 9/30/2010
  • Bir Sezonda İki -Dava- (Üstün Akmen) - 9/30/2010
  • Olgulara Metafizik Yöntemle Bakmak: İntiharın Genel Provası (Üstün Akmen) - 9/30/2010
  • Neden Tiyatro Kutsaldır? (Tuncay Özinel) - 9/29/2010
  • Prag'da bir Tiyatro, AKM ve Emek Sineması (Melih Anık) - 9/28/2010
  • -İntiharın Genel Provası- Olur mu? (Hakan Yozcu) - 9/28/2010
  • A. Ecder Akışık - Taziye Sayfası (Moderatör) - 9/28/2010
  • Beklan Algan - Taziye Sayfası (Moderatör) - 9/27/2010
  • Melih Anık'tan Haluk Bilginer'e Cevap: Evet ! -Kutsal-a Dokundu ! (Melih Anık) - 9/24/2010
  • Böyle Başa (Zafer Diper) - 9/24/2010
  • Türkiye Sahnesi (M. Erkul Eğilmez) - 9/24/2010
  • Tiyatrocunun Açmazı ve Maymunlaşma (Melih Anık) - 9/23/2010
  • AKM için Suç Duyurusunda Bulundum. Siz Kimden Yanasınız? (Üstün Akmen) - 9/23/2010
  • TODER ve Ali Yaylı'dan Haluk Bilginer'e Cevap (Ali Yaylı) - 9/21/2010
  • Tuncay Özinel'den Haluk Bilginer'e Cevap: Muhlis Sabahattin'den Bir Anı (Tuncay Özinel) - 9/21/2010
  • Kutsal'a Mı Dokundum? (Haluk Bilginer) - 9/20/2010


  • Tiyatro Kursu Başlıyor!
    12 Şubat'tan itibaren her PAZARTESİ Kadıköy'de!
    Çalışanlara yönelik hobi sınıfı!



    Duyuru Panosu!



    Son Eklenen Tiyatro Oyunları

         Güncel Yazılar

    Yazar olmak ister misiniz?
    Yazar olarak tiyatrodunyasi.com ailesine katılmak, yazılarınızı yüzbinlerce tiyatroseverle paylaşmak isterseniz tiyatrodunyasi@tiyatrodunyasi.com adresine mail gönderebilirsiniz...

    Mail Listemize Üye Olun

         Güncel Haberler
    Tiyatro Maydanoz, Nazım’ın Kadınları ile Sahnede
    Tekin Deniz: Dümbüllü kavuğunu kimseye devretmedi

    Tiyatro Dünyası'nı takip Edin
     
     |  ..