| Tiyatro Kursu | Şirket Tiyatrosu | | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|
||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
| Ana Sayfa | Hakkımızda | Yazılar | Haberler | Yazarlar | Tiyatro Oyunları | Tiyatro Grupları | Sanatçılar | Kaynak | Duyuru Panosu | | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Ziyaretçi - Adana Devlet Tiyatrosu Ahmet Olcay YAZARDAN PAYIMIZA DÜŞEN Her dikkatli tiyatro izleyicisi, Tuncer Cücenoğlu’nun yazmış olduğu oyunları izlemek ister.Tuncer Cücenoğlu’nun özel tiyatrolarca sahnelenen oyunlarını, bilet fiyatları nedeniyle izleyemeyenlerin sayısı oldukça çok. Devlet tiyatroları izleyicilerinin,heyecan içinde beklediği Tuncer Cücenoğlu’nun oyunu Ziyaretçi, bende hayal kırıklığı yarattı.Yazardan payımıza düşen öksüz dilimi gibi. Hayattan bir öyküymüş gibi izlediğimiz oyunun öyküsü hiç gerçekçi değil.Öykü ne masalda,ne izlenen bir filmde,ne hayalde, ne de rüyada geçiyor.Gerçek bir hastane odasında geçiyor. Oyun başlamadan önce ortada gezen Azrailler var. İzleyicileri oyundaki Azrail’in varlığına inandırmak için geziyor gibiler. Loş ışık ve yanan mumlarla da bu amaç desteklenmiş. Oyundaki Azrail insanların içinde bulundukları sorunları anlatmak istiyor.Bu sorunlar; örgütlülük sorunları,insan hakları sorunları,en önemlisi savaşa karşı duramayan insanların sorunu. İyi niyetle yazılmış bir metin.Çok iyi bir eser mi? Bence değil.Kötü bir öyküsü var.Bu öykü ancak hayal olabilecek, ya da rüya olabilecek, ya da masal olabilecek bir öykü olması gerekirken, gerçek bir öykü gibi anlatılıyor.Azrail’li bir öykü gerçek olamayacağına göre izleyicinin oyuna motivasyonu kolay olmuyor.Azrail soğuk bir kavram.Bu açıdan da bakarsak izleyicinin, sahnedeki insanlar ile Azrail’in samimiyetini, sıcaklığını kabullenmesi oldukça zor. Diyelim gezegen bizim gezegen değil.Ama sorunlar bizim gezegenimize ait.Hele oyun savaş karşıtlığı için yazılmışsa bu sorun tamamıyla bizim gezegenimize aittir. Sinevizyon görüntüleriyle yapılan savaş karşıtlığı ile öykü akraba gibi durmuyor. Öykü ayrı bir atmosfere, sinevizyon görüntüleri ayrı bir atmosfere sahip.Anneleri savaşı durdurabilecek bir güç olarak göstermek amaçlanıyor.Bu düşünce çok yerinde bir düşünce.Gelgelim öyküyü bağlamaya çalıştınız savaş karşıtı sinevizyon görüntüleriyle oyundaki öykü uyuşmuyor. Nefesi kesilmediği sürece yavrusundan vazgeçmeyen bir anne, koşulsuz bir şekilde yavrusunun bitkisel yaşamdaki bedenine sahip çıkıyor.Bu durum ile “ Anneler, yavrularını savaştan kurtarabilir” mesajı gönderiliyor.Ama ortada savaştan eser yok.Savaşla ilgili tek bir replik de yok.Sahnedeki öyküde bir Azrail var.Bu Azrail savaşı sembolize etmekten çok uzak.Üstelik Azrail hayattan biri görülünce zihinler bulanıyor.Azrail savaşı çıkartanları temsil etse belki bir nebze mantık hatası giderilir.Tam tersine ezilen insanın sorunlarına gönderme yapıyor.Azrail savaşın nedeni değil, sanki sonucu gibi. Öykü hiç olmasa bir rüya olsa izleyiciye daha inandırıcı gelebilir.Oyun içinde bir oyun düşünülebilir,bu oyuna gerçek sorunları çağrıştıracak hayal ürünü bir öykü konulabilir, böylece mantığımızın kabulleneceği bir oyun çıkabilirdi.Ama gerçek bir öykü varmış gibi bir oyun izledik.İzlediğimiz öyküde zamparalık yapmak isteyen bir Azrail, Azrail’in zorlamasıyla kocasını aldatmaya karar veren bir kadın,bütün bunları gören sezen bir kaynana izledik.Sanki izleyici, cinsel konuya hazırlansın diye, dört gündür kocasının başında hastanede refakatçi olarak kalmakta olan gelin, her ne hikmetse dişiliğini ve cinsel açlığını ortaya çıkaracak şekilde duruyor. Öykü savaş karşıtlığını anlatmayıp cinsel açlığı anlatıyor.Yapılan cinsel içerikli espriler de buna yönelik.Azrail’in hemşirenin poposuna şaklatmasını da bu amaca bağlayabiliriz. “Hayır can tatlıdır, anneler doğurduğu canı koruyabilir. Öykü bunu anlatıyor” denilebilir.Ama bunu da ancak öykünün sonunda görüyoruz.Oyunun sonuna kadar olanlar ise geyik muhabbeti.Hele Azrail’in kendini geline tanıtmak istediği bölüm o kadar uzun tutulmuş ki oyuncular da izleyiciler de, ne yapması gerektiğini bilmiyor.Tabi oyunun sonu da savaş karşıtlığıyla ilgili değil. Sahne olarak gördüğüm bir ekran veya bir sinema perdesi. “İnsanlar hep izliyorlar ama bir şeyler yapmıyor” sorununu anlatmak için tasarlanmış zannettim.Sahnedeki kameralarda bunu destekler gibi duruyor.Oyun başlamadan sahnedeki canlı görüntü yayını olsun,yapılan sinevizyon görüntüleri olsun, izleyicilere “sadece izliyorsunuz” der gibi konumlanıp; “bir de bu öyküyü izleyin de belki bir şeyler yaparsınız” demek istiyor gibi algıladım.Bütün bu hazırlıklarla hiç olmasa öykümüz televizyondan izlenen bir öykü olarak yorumlansa yine de öykü gerçek dışı denmeyebilirdi.Televizyon ekranında veya sinema perdesinde bir öykü ile oyun içinde oyun tasarlanabilirdi. Bazı anneler savaşı destekleyebiliyor.Bazı anneler de yüreği yanmasına rağmen savaş karşıtı olamayabiliyor.Bu anneler nasıl ikna edilecek.Mesela İsrailli ve Filistinli anneler nasıl ikna edilecek? Oyun, sinevizyon görüntülerini bire bir yaşayan İsrailli ve Filistinli annelere ne söylüyor? Bunların yürekleri 60 yıldır yanıyorken oyun bu konuda hangi söylemle taraf oluyor? Yürekler yanmasın diye çabalayan, savaş karşıtı anneleri ise ne kadar yansıtmış? Sahnede bir mesaj yok.Sahnede, aldatmaya meyilli gelininden, oğlunu korumaya çalışan bir anneden başka bir şey yok. Sonuç olarak iyi niyetli yazılmış bir oyun ama malzemesi yetersiz.Bu malzeme üzerine çalışarak yeni bir metin çıkarılmalı diye düşünüyorum. Bazı kötü metinleri iyi oyunculukla kurtarabilirsiniz. Ama ortada metin yoksa oyuncular ne yapsın. Kaynana (Sevinç Gediktaş) daha sahneye girerken savaşla hiç ilişkisi olmayan bir anne olduğu belli oluyor.Onun savaşı kaynana gelin arasında geçen bir savaş.Savaş karşıtlığından kasıt gelin kaynana arası savaş ise oyun amacına erişiyor.Çünkü oyunun sonunda gelin ve kaynana barışarak ölümcül hastalıktan hastamızı kurtarmak için el birliği ediyor. Azrail rolünde oynayan Tunç Yıldırım, oynadığını baştan sona belli ediyor.Sanırım bu sorun yaptıklarına inanmadığından kaynaklanıyor.Yaptığına inanmayan bir oyuncu nasıl sahici oynayabilir ki.Rolü ne masalda, ne rüyada, ne hayalde,ne de oyun için de oyunda geçiyor.Gerçek olmayacak bir öyküyü gerçekmiş gibi oynamak zordur tabi. Oyunun kostümleri Günnur Orhon tarafından hazırlanmış.Gelin (Ahenk Demir), giydiği etekle hiç rahat etmiyor.Sürekli kendine çeki düzen verme gereksinimi duyuyor.Bu hareketler fazlalık yaratırken,rolden çıkmasına da neden oluyor.Amaç,yazarın işaret etmiş olduğu Ahenk Demir’in zarafetini göstermekse, bu kostüme hiç gerek yok.Ahenk Demir kaynana rolünde de oynasa zarafetinden hiçbir kaybetmez. Azrail kostümleri de Azrail için kabullenilmiş kostümler.Bütün dünyada aynı kostüm Azrail kostümü olarak görülebilir.Bu tercih, hazırcılığa kaçılmış olarak kabul edilebilir.Daha özgün bir Azrail kostümü tasarlanabilirdi. Dekor tasarında Murat Gülmez,dekorun bir parçası olarak hasta odasının arka duvarını beyaz bir perde ile kaplamış.Bu perdenin gerisinden Azrail,göze hoş görünecek şekilde kahramanlarımızı izliyor.Bu da Azrail’in sürekli insanları takip ettiğini,olan bitenden haberdar olduğu izlenimi doğuruyor.Güzel tasarlanmış.Oldukça da ilginç bir dekordu.Ancak öykü gerçekçi olmadığından emeği boşa gitmiş. Işık,H.İbrahim Karahan tarafından tasarlanmış.Işıklar başarılı.Özellikle Azrail can almaya kalkıştığında verilen ışık çok başarılı.Dekorun bir hastane odasını belirtmesi açısından güzel hazırlanmış.Ancak sahne gerisinde sönmesi gereken bir ışık zaman zaman yanarak doğrudan gelen bir ışık olarak rahatsızlık veriyor. Berna Tülay Uğurlar tarafından hazırlanan müzikler, özellikle savaş karşıtı sinevizyon görüntüleri izlenirken çok güzeldi.Efektler de çok başarılı. Yönetmen Mutlu Güney ölüden diri çıkarmaya çalışmış ama bu da mümkün değil.İyi niyet korunarak belki bu malzeme de kullanılarak yeni bir oyun çıkarmak lazım. Ahmet Olcay Yazarın Tüm Yazıları Paylaş Tweet Tuncer Cücenoğlu - ( 2/25/2009 ) Sevgili Ahmet Olcay, Ben bugüne kadar hiç bir oyunumla ilgili olarak yazılan bir eleştiri yazısına yanıt vermedim... Çünkü inanırım ki gerçek bir eleştiri oyun metnine de katkı sağlar.. Hep yararlanmışımdır bu türlü gerçek eleştirilerden.. Ancak seninki bir eleştiri değil... Metni anlayamamanın getirdiği bir kendini kabul ettirme çabası olarak gördüm yazdıklarını... Hatta o kadar ileriye gitmişsin ki bana metni yeniden değerlendirip burdan hareketle başka bişey yazmamı bile önerebiliyorsun... Bak, bu oyun birçok dile çevrildi ve birçok ülkede repertuarlara alınıp sergilenmeye başladı.. Sana salık vereceğim şey böyle değerlendirmeler yapacaksan öncelikle: Derinliğini yakalamak için öncelikle metni oku.. Uygulama üstünden değerlendirmek seni hep yanılgıya götürür çünkü... Ancak metni okumak da yetmez, anlamalısın okuduğunu... Buna özellikle çaba göster... Ve asla öneriler getirmeden yaz yazını.. Kuşkusuz bunun için de öncelikle tiyatroyu öğren.. Yoksa böyle yazılar çiziktirmenin ne sana ne de uygulayıcılara katkısı olur... Tuncer Cucenoglu |
Tiyatro Kursu Başlıyor! 3 Ekim'den itibaren her PERŞEMBE Kadıköy'de! Çalışanlara yönelik hobi sınıfı! Duyuru Panosu!
Son Eklenen Tiyatro Oyunları
Güncel Yazılar
Yazar olmak ister misiniz? Yazar olarak tiyatrodunyasi.com ailesine katılmak, yazılarınızı yüzbinlerce tiyatroseverle paylaşmak isterseniz tiyatrodunyasi@tiyatrodunyasi.com adresine mail gönderebilirsiniz...
Güncel Haberler
Tiyatro Dünyası'nı takip Edin | .. |
|||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|