| Tiyatro Kursu  | Şirket Tiyatrosu
Tiyatro Dünyası
Tiyatro Dünyası Bu Sahnede...
 
Ana Sayfa  |  Hakkımızda  |  Yazılar  |  Haberler  |  Yazarlar  |  Tiyatro Oyunları  |  Tiyatro Grupları  |  Sanatçılar  |  Kaynak  |  Duyuru Panosu  |
Ali Poyrazoğlu Tiyatrosu'nda Beni Unutma
Üstün Akmen




İNSANIN VE TİYATRONUN İKİ MASKESİ AYNI SAHNEDE: “BENİ UNUTMA”

Eee, yaş kemale erdi artık!

Çok korkuyorum!

En başta unutkan olmaktan korkuyorum! Herhangi bir tiyatro galasında ya da sokakta karşılaştığım sık görüşmediğim (ama oldukça ünlü) birinin adını hatırlayamayınca paniğe kapılıyorum.

Sonra kendimi avutuyorum. Yorgunluktandır diyorum. Geniş yaşam yelpazemde çok figür olduğu mazeretine sığınıyorum. Kendi kendime: “Bir anlık dalgınlık bu, bir daha olmaz” diyorum.

Gene de kimi zaman artık hatırlamaz mı oluyorum, beynim “paydos” mu ediyor diye kuşkular dar boğazında kendimi boğazlıyorum.

Yakın geçmişteki olayları anımsayamamaktan tedirgin oluyor, yanıtını aldığım bir soruyu yineleyerek sormaktan çekiniyorum.

Gözlüğümü sürekli değişik ve ilgisiz yerlere koyup aradığımda (Sevgilime söylemiyorum, ama) için için üzülüyorum. Ya konuşurken uygun sözcükleri bulamadığım günler de gelirse? Ya çocuklarımı tanıyamazsam? Ya yer ve zaman kavramı bende yitip giderse? Ya sokaklarda tavuk gibi kayboluverirsem?

Bütün bu korkular içimi kemiriyor, sinirleniyorum.


İLKLERİN BAŞI BİR OYUNCU
Türkiye’de yetişen, kendi kendisiyle yarışan enderlerden Ali Poyrazoğlu, kurumların sosyal yaşantının gereği olarak kurulduğunun ve çalıştırıldığının ezelden beri bilincinde olduğunu bildiğimiz usta bir tiyatrocu. İçinde bulunduğu topluma karşı üstlendiği çeşitli sorumlulukları da sık aralıklarla yerine getirdiği bilinmekte. Poyrazoğlu, bir toplumda sanatsal faaliyette bulunmak ve yaşamak amacıyla yaşam sahnesine çıktığı gün, sorumluluklarını da kabul etmiş bir birey. Bu nedenle, toplumun amaçlarına hizmet ederek ve değer ölçütlerine uygun politikalar belirleyerek sanatsal yaşamını sürdüren bence ilklerin başı.

TOPLUMUN GENEL ÇIKARLARINI GELİŞTİRMEK
Yönetimindeki Ali Poyrazoğlu Tiyatrosu, sosyal sorumluluğuyla, faaliyetlerinin toplumun etiksel, yasal, kamusal ve ticari beklentilerini karşılayan ve hatta bu beklentileri aşacak şekilde yerine getirilmesini öngören bir yaklaşımla, bu sezon Ali Poyrazoğlu’nun yazıp yönettiği “Beni Unutma” başlıklı bir oyun sahneye koymakta. “Beni Unutma”, toplumun genel çıkarlarını geliştirecek ve koruyacak eylem niteliğinde bir yapıt.

USTANIN SAHNEYE GİRİŞİ
Ali Poyrazoğlu, bu oyunda perdeyi oyundan on beş dakika önce genç viyolonselci Oylum Karakaş ile açıyor. Bach’tan iki suite. Yayın teması ile titreşen tellerden çıkan o tılsımlı ses, henüz yerine yerleşmekte olan izleyici adayını anında etkiliyor. Sonra Bach’ın tam tersine eğlence amaçlı bir müzik gümbürdüyor hoparlörlerden. Darbukanın “düm” ve “tek”leri ritmin temelini sağlamakta. Darbukadan süsleme ve doğaçlamalar. Ali Poyrazoğlu ellerini birbirine vurup tempo tutarak sahneye giriyor.

ALİ POYRAZOĞLU OYNUYOR
Sahneye giriyor ve sahneye girdiği anda seyircisinin tamamını küçük birer kuş gibi avucunun içine alıyor. Stand-Up mı dersiniz, doğaçlama mı dersiniz, ne dersiniz bilemem, ama Poyrazoğlu sahneyi adım adım arşınlayarak hiç boşluk bırakmadan sürekli “oynuyor”. Yaşamından kesitler sunuyor, fıkralar anlatıyor, zaman zaman seyirciyle interaktif (etkileşimli anlamında kullanıyorum) olmayı da deniyor. Ve “oynuyor”. Tam 60 dakika ciddi bir performans sahneliyor. Seyirciyi iyice ısıttıktan sonra “hayatla dans etmek” nedir, sözü işte tam oraya getiriyor. Kendiyle yüzleşen, iç hesaplaşmasını yapan, içindekileri korkmadan dışarıya aktaran kişilerin hayatta daha mutlu olduklarını vurguluyor. İçimizdeki sese kulak vermemizi öğütlüyor. “Kişi kendisiyle barışık olmalı” diyor, “kendinize şöyle seslenin” diye de ekliyor: “Ben seni hiç unutmayacağım, sen de beni unutma. Senin senden başka kimin var ki? Sarıl, öpüş, barış kendinle. Senin senden başka kimin var ki seni sevecek”. Böyle diyor. Sonra iş dünyası, pazarlama, yönetim ve benzerleri için batıda “Medici Effect” diye adlandırılan “Medici Etkisi”nin temeli davranış biçimine geçiyor. Sanat ve iş dünyası bir arada olursa her ikisi için yaratıcılık ve kalıcılık ortaya çıkar gerçeğini ortaya çıkarıyor. Galileo Galilei’nin hem yüzyıllardır hakim olan Aristotales akımından, hem de Kutsal Kitap’tan kuşku duyarak Orta Çağ’daki bilim anlayışında devrim yaratışını öykülüyor. “Oynuyor”.

“TRAJİK OLAN ŞU Kİ, HİÇBİR ŞEYİN FARKINDA DEĞİLİZ”
Lafı döndürüp dolaştırıp Alzheimer hastalığının bizim başımıza gelmeyen, gelmesi olasılığı olmayan, hep başkalarının ya da başkalarının yakınlarının başına gelen üzücü bir hastalık olduğuna getiriyor. “Trajik olan şu ki, hiçbir şeyin farkında değiliz” diyor. Gülmekten yorgun düşen seyirciyi şöööyle bir silkeliyor. Kişinin yakalandığı klinik Alzheimer’le toplumun yakalandığı sosyal Alzheimer arasındaki farkı neşterliyor. Toplumsal Alzheimer’i yeni bir şey öğrenmeye hiç hevesimiz olmaması, önceki bildiklerimizi anımsayamamamız, onlardan hiç ders çıkarmamamız/çıkaramamamız olarak yorumluyor. İkinci bölümde bir drama tanık olacağımızı açıklayarak kalıba bağlı kalmaksızın özellikle “düm”lerini ortaya salan dümbeleğin ritmine uyuyor ve de ellerini çırparak sahneyi terk ediyor.

AĞIRBAŞLI BİR DRAM
Altmış dakika süren ikinci bölüme gelince, bu bölüm, bir gün hepimiz Alzheimer olabilir, gören gözlerimizle dünyanın erdemlerini seçemeyebilir, kulağımız işitse bile doğanın eşsiz sessizliğinin tadına varamayabiliriz diyen, irdeleyen, vurgulayan, ama asla didaktik olmayan, sadece bilgilendiren bir oyun olarak sahneleniyor. Oyun, bireysel Alzheimer’in öyküsünün toplumsal unutkanlığa dönüşmesinin; bireyde başlayan geçmişi unutma, yok sayma, sıfırlamaya çalışma halinin toplumun bilinç altına sızmasının öykü tadında anlatıldığı fevkalade ağırbaşlı bir dram olarak dikkat çekiyor.

İKİNCİ BÖLÜME YAŞAMDAN KISA BİR KESİT DE DİYEBİLİRSİNİZ
Ali Poyrazoğlu oyunu sekiz tabloya bölmüş, konuyu öyle anlatıyor. Dediğim gibi bir sosyal sorumluluk projesi bu! İkinci bölüme zihinsel işlevlerini yitirmeye başlayan, giderek kendi bakımını ve temel gereksinimlerini bile tek başına yerine getiremeyen, yiyip içemeyen, yürüyemeyen, son aşamada hayatını sürdürmek için bir başkasının yardımına ihtiyaç duyan; hafızasını aydınlatan tüm ışıklara “püf” demiş matematik profesörü Nuri Conker’in yaşamından kısa bir kesit de diyebilirsiniz.

GELELİM OYUNCULUKLARA
Nuri Conker’de Özdemir Çiftçioğlu sahnede birilerini betimleme yolunu seçmemiş, pek de iyi etmiş. Tablodan tabloya geçerken, tabloları birbirine bağlarken fevkalade sade ve abartısız. Oysa nasıl da kolay abartılabilir Alzheimer’li birey karakteri? Çiftçioğlu seyirciyle iletişim kuruyor, iletişimin ibrişimiyle teyelleyerek izleyicisini metnin akarsuyuna oturtuyor. Zamanlaması, diksiyon ve mimik kullanımında başarıya ulaşıyor, seyirciye oyunu aktarma dışında, metni bir belgesel tadına banarak sunuyor.

OLANLAR VE OLMAYANLAR
Nur Gürkan’a Makbule Conker, hele hele Selin Conker karakterlerinde rolü boyunca süre giden bir sanatsal arzu ateşini korumasını öneriyorum. Bu ateş karşılığındadır ki, kendisine denk düşen içsel özlemleri açığa çıkarabilecek. İçsel özlemler, daha sonra kendilerine denk düşen içsel oynama kışkırtıcılarını doğuracak ve nihayetinde iç aksiyona yapılan tüm bu çağrılar, son hallerini bu kışkırtıcılara denk düşen dışsal, fiziksel aksiyonlarda bulacak. Genç Matematik Öğretmeni’nde Suat Ünaldı, hiç kuşkum yok ki içsel itkileri olan bir oyuncu. Yaratı anlarında da bu gücü pek güzel kullanıyor. Mustafa Conker’de Burak Alkış bir oyuncu olarak oyun içinde bazen hareketsizlik lüksünü bile iyi yaşıyor. Olur mu hiç? Elbette olmuyor! Cevat’ta Hakan Bulut rolüne fizik olarak da uymuş, karakteriyle uyum da sağlamış. Benden “aferin” hak ediyor.

Size bir şey deyivereyim mi?

Ali Poyrazoğlu bu işi iyi biliyor!

Üstün Akmen
Evrensel


Yazarın Tüm Yazıları


Paylaş      
Yorumlar

Huriye Kurçenli - ( 1/9/2012 )
Aklım tiyatroya erdiği günden beri, Ali Poyrazoğlu-nun neredeyse her oyununa gitmiş ve hepsinden büyük keyif almış bi hayranı olarak, ilk defa hayal kırıklığına uğradım.
Ben stand-up yapan Ali Poyrazoğlu-nu sevmedim.
Onun bilgi, deneyim ve kültüründen faydalanmak için; yazılarını okumak, radyo programlarını dinlemek, şirket seminerlerine katılmak daha doğru yollar bence.
Stand-upındaki bu bölük pörçük, birbiriyle alakasız bölümler, -hadi düm-tek eğleniyor muyuz?-, -beni alkışlayın-, -hepinizi ergenekon-dan içeri alacaklar-, -araya bir iki fıkra serpiştireyim zaman dolsun- yaklaşımı beni çok fazlasıyla şaşırttı. İlk yarının sonunda salonu terk eden pekçok izleyici oldu.
İkinci yarıda güzel bir oyun izleyeceğimiz umudumuz vardı, çünkü Ali Poyrazoğlu kötü bir işe imza atmazdı, hem konu çok önemliydi hem de proje bir sosyal sorumluluk projesiydi. Ama gel gör ki, bir lise piyesinden farksız olduğunu düşündüğüm oyun da tam bir hayal kırıklığı yarattı bende. Özdemir Çiftçioğlu dışındaki oyuncular gayet sıradandılar. İnternette sıkça dolaşan, şu herkesin birbirine -forwardladığı- maillerde olan -başarıya ulaşmak için ne gerekir? gelin alfabedeki harfleri toplayalım, bakın yalakalık %100 çıktı- gibi sakil, bilindik, çapsız esprilerden bir oyun oluşurulmaya çalışılmış, zorlama olmuş. Evet, kısacası başından sonuna kopuk, zorlama, baştan savma bir stand-up+oyun tuhaflığı.
Tek tesellim bu oyunun 12 kez daha oynanıp kaldırılacak olması.
Bu arada Ali Poyrazoğlu dün yeni oyununun müjdesini verdi. İsmi -Ten Unutmaz- olacakmış, çok yakında başlayacaklarmış. Yeni oyunu için taşıdığı heyecanı görülmeye değerdi usta oyuncunun. Umarım bu yeni oyun da bir Çılgınlar Klübü, Kobay, Sağlık Olsun, Tak Tak Takıntı gibi unutulmaz oyunları arasına girer.


Bu Oyun Hakkındaki Görüşlerinizi Paylaşın !

İsim
Mail  (Yayınlanmayacak)
Yorum
Güvenlik Kodu= 349
Lütfen bu kodu yandaki kutuya yazınız
 

    Son Eklenen Yazılar     En Çok Okunan Güncel Yazılar
27 MART… UMUDUNU ARAYAN BİR GÜN (Ahmet Yapar)
YOKLAMA LİSTESİ (Skeç)
    Tüm Tiyatro Yazıları

    Bu Tarihte Yayınlanan Diğer Yazılar
    Bu yazının yayınlandığı tarihte gündemdeki diğer yazılar aşağıda listelenmiştir...

  • Hüzün Kokulu LİMONATA (Rengin Uz) - 12/24/2011
  • Değişen ve gelişen Eskişehir (Hayati Asılyazıcı) - 12/24/2011
  • Ölümünden sonra değeri anlaşılan Oğuz Atay (Hayati Asılyazıcı) - 12/24/2011
  • Yönetmen Günersel Yazar Günersel'e Karşı:Bok Sosyolojisi (T.Su) (Melih Anık) - 12/24/2011
  • Stanislavski ile Yapılan Kurgusal Bir Röportaj 1 (Erkan Küçük) - 12/24/2011
  • İBBŞT Genç Günler ve Ufak Bir Hata (İBBŞT) (Melih Anık) - 12/23/2011
  • Bir Raftan – Bir Sahaftan: Yaşam-Oyun / İnsanda Tiyatro-Tiyatroda İnsan (Kadir Yüksel) - 12/23/2011
  • Stephens bu kere ne anlatıyor ya da neyi anlatamıyor: Bulanık (Üstün Akmen) - 12/21/2011
  • Yazın ve sahne sanatı arasındaki ince çizgide… - Ve Hep Birlikte Soldan Çıkarlar (Aycan Akçamete) - 12/19/2011
  • İktidar Hırsı ve Kösem Sultan (İhsan Ata) - 12/19/2011
  • Ali Poyrazoğlu Tiyatrosu'nda Beni Unutma (Üstün Akmen) - 12/16/2011
  • Yıldızlar sönmesin diye... (Tufan Taştan) - 12/16/2011
  • Sönmez Atasoy - Taziye Sayfası - Başsağlığı Mesajları (Taziye Sayfası) - 12/15/2011
  • Tiyatro ve onun geleceği üzerine bir analiz: Tiyatrounun Tarihsel Yolculuğunda Tiyatrocunun Rolü (Zafer Kılıç) - 12/12/2011
  • Şakayla Söyler Haldun Taner ve -Son Vicdani- Ali Erdoğan (Melih Anık) - 12/11/2011
  • İstanbul Devlet Tiyatrosu Yapımı -Ne Dersin Azizim- Oyununun İsveç Turnesi İzlenimleri (Savaş Aykılıç) - 12/9/2011
  • Tiyatro Ödülü Nasıl Olmalı? (Melih Anık) - 12/8/2011
  • War Horse'dan Myanmar Kukla Tiyatrosu'na (Melih Anık) - 12/8/2011
  • Bir Satge Projesi: BULUŞMAHAMLET (Üstün Akmen) - 12/7/2011
  • İnançlarını kendi seçen birinin dogmatik bataklığına gömülüşü: Alevli Günler (Üstün Akmen) - 12/7/2011
  • Ayıp Ettik (Hakan Yozcu) - 12/5/2011
  • Bu Oyun İzleyenleri Terletiyor… Yüksek Derece (İhsan Ata) - 12/5/2011
  • Disko 5 No'lu (Erkan Küçük) - 12/5/2011
  • Minik Kuşların Ciki (Erkul Eğilmez) - 12/5/2011
  • Tiyatro Merdiven'in Ne Oldu Bize Oyunundan İzlenimler (Savaş Aykılıç) - 12/5/2011
  • UNİMA İstanbul Karagöz Yapım ve Oynatım Kursu Mezuniyet Töreninden İzlenimler (Savaş Aykılıç) - 12/5/2011
  • Düğün (Rengin Uz) - 12/1/2011
  • Aysa Prodüksiyon'dan Mağdur ve Fail Kadınlar Oyunu: Düğün (Üstün Akmen) - 11/29/2011
  • Mutfak Söyleşileri (İBBŞT) Üzerine Akif Çamlı'ya Açık Mektup (Melih Anık) - 11/29/2011
  • Bu Bir İntihar Mektubudur… 4.48 Psikozu (İhsan Ata) - 11/29/2011
  • Tiyatromuzda Bunların Sahibi Kim? (Melih Anık) - 11/28/2011
  • Şems!...Unutma!.. Ankara'dan Geçti (Füsun Balkaya) - 11/28/2011
  • Bir Raftan Bir Sahaftan: Uzun Yolda Bir Mola (Kadir Yüksel) - 11/28/2011
  • Kantocu: Bir Usta, Bir Müzikal (Füsun Balkaya) - 11/21/2011
  • Vahide Gördüm ve Tüm Kanser Hastaları İçin... İnadına İyileşebilmek... (Yurdagül Yurtseven) - 11/21/2011
  • Ceryanlar Geldi (Erkul Eğilmez) - 11/21/2011
  • Myth Tiyatrosu, Korku İmparatorluğu'yla Ezber Bozuyor... (İhsan Ata) - 11/19/2011
  • Elma Hırsızları - Ankara DT (Yalçın İmzalı) - 11/18/2011
  • LARGO DESOLATO (Erkan Küçük) - 11/18/2011
  • ŞEMS!... UNUTMA!... (Yurdagül Yurtseven) - 11/16/2011


  • Tiyatro Kursu Başlıyor!
    3 Ekim'den itibaren her PERŞEMBE Kadıköy'de!
    Çalışanlara yönelik hobi sınıfı!



    Duyuru Panosu!



    Son Eklenen Tiyatro Oyunları

         Güncel Yazılar

    Yazar olmak ister misiniz?
    Yazar olarak tiyatrodunyasi.com ailesine katılmak, yazılarınızı yüzbinlerce tiyatroseverle paylaşmak isterseniz tiyatrodunyasi@tiyatrodunyasi.com adresine mail gönderebilirsiniz...

    Mail Listemize Üye Olun

         Güncel Haberler
    Tiyatro Maydanoz, Nazım’ın Kadınları ile Sahnede
    Tekin Deniz: Dümbüllü kavuğunu kimseye devretmedi

    Tiyatro Dünyası'nı takip Edin
     
     |  ..