| Tiyatro Kursu  | Şirket Tiyatrosu
Tiyatro Dünyası
Tiyatro Dünyası Bu Sahnede...
 
Ana Sayfa  |  Hakkımızda  |  Yazılar  |  Haberler  |  Yazarlar  |  Tiyatro Oyunları  |  Tiyatro Grupları  |  Sanatçılar  |  Kaynak  |  Duyuru Panosu  |
Yıldızlar sönmesin diye...
Tufan Taştan



“Bizim olmayan bir savaşa gideceksin!”

Ankara’nın varoşlarında bir mahalle arası. Kalabalık sesler ve çok katlı gecekondular içinde yeşil gölgeler. Etrafta esrar satan çocuklar, araba patlatan gençler ve erkeklere dair bilfiil cümleler. Bu kalabalığın tam ortasında ve bu kalabalığın çok uzağında yer alır Devlet Tiyatrosu’nun Altındağ Sahnesi. Önündeki kalabalıktan bihaber bir şeyler yaşanır içerde. Oyunlar oynanır, şarkılar söylenir dışarıdan habersiz. Birileri güler, birileri ağlar ve hepsi tiyatronun önündeki gettodan çok uzakta yaşanır. Renkleri birbirinden uzak, renkleri birbirinden farklıdır söylenen şarkıların.

Oyuna yeni katılan bir arkadaşımın daveti üzerine bahsi geçen mahalleden yavaş adımlarla ilerleyip Sönmüş Yıldızlar’ı izlemek için Altındağ Tiyatrosu’na gittim. Üzerime vuran yeşil ışıklar maviye döndü sahneye yaklaştığımda. Dışarıdaki kalabalık sesin yerini, içeriden mırıldanan piyona sesi aldı. Tiyatronun önünde ise dışarıdaki havadan kaçmış bir çok “sanatsever” nefes almaya çalışmaktaydı. Derken seyir yerine doğru ilerlediğim sırada gürültülü bir ses doldu kulağıma: dışarının sesiydi bu. Bir tabur erkek, aynı saç tıraşıyla ve hizaya alınmış bir sırayla içeri girdi. Sonradan anladım ki gelenler gerçekten bir tabur ermiş. Komutanları tarafından oyun izlemeye getirilen bir asker taburu. Kentin misafir çocukları; kente yabancı bir mahallenin sahnesinde aşkı ve savaşı işleyen bir oyuna gelmişler.

Bu yazı, sadece oyunu değil dışarıdaki gettonun gölgesinde, sahne ve seyir yerinin toplamında, salonun tamamında yaşananları anlatmak için karalandı. Oyun üzerinde çok duramasam da bir kaç şey demeden geçmek olmaz. Metin anlamında teknik eksikliklerle biçimlenmiş olan oyun, eklektik ve neden olduğu anlaşılmayan bir çok unsuru bir arada barındırması sonucu teatral sıkıntılarla bezenmiş. Sahneler ve sahne geçişleri bütünselliğinden koparılmış ve anlamını dağıtan bir formda birleştirilmiş. Dışarıda yaşananlar içerideki oyuna girememiş. Var olan eksikliklerin seyredene kaba bir aşk öyküsünü belli süslemelerle anlatımının dışında pek işlevsel gelemeyeceği aşikar. Tabii tüm bu eksiklerin yanında renkli müzikleri, sade görselliği ve eğlenceli oyunculuklarıyla kendini izletmeyi de başarıyor. Sönmüş Yıl Tatar köyünde yaşayan iki gencin aşkı üzerinden savaşı anlatıyor. Ve bu aşkların erkeklerinin ölümle sonlanan, kadınlarının yarım kalan izlerini yansılıyor.

Oyunda savaş haberinin gelmesiyle birlikte erkekler savaşa çağrılır fakat ölmek istemeyen yiğitler askere gitmemek için bir yol aramaya başlar. Köyde bir büyücü erkeklere ilaç yaparak, vücutlarında bir hasar bırakabileceğini söyler. Bu ilaç öyle bir ilaçtır ki insana verildikten sonra sağırlık, şaşılık, körlük gibi geçici olmayan sakatlıklar bırakacak ve erkeklerin hasarlı bulunup askere alınmamasını sağlayacaktır. Hatta oyunun ilerleyen zamanlarında kimisini de öldürecektir. Ama köyün gençleri bunu bile bile sakatlığı yahut ölümü göze alarak tüm varlıklarını verip bu ilacı alırlar çünkü onlar için savaşa gitmek zaten ölüm demektir. Bu ölümü sevdiklerinin yanında yaşamak onlar için daha onur vericidir. Salonda bunu izleyen bir tabur asker ise yer yer geçmişlerine döner. Uzak da oldukları anaları ve sevdikleri geçer gözlerinden. Kiminin yüzünde buruk bir gülümseyiş, kimin de ise kahkahaya dönen bir hüzün belirir. Sahneyi izlediğim kadar onları da izliyordum göz ucuyla çünkü onların öyküsüydü sahnede anlatılan. Ve sahnedeki savaşın yarın ki ölüleri; esmer, kara çocuklar hemen sahnenin önünde oturuyorlardı. Onların tepkisi sahnede anlatılan hikayenin gerçek haliydi. Sahnede ölenler gibi onlarda kendilerinin olmayan bir savaşta vurulacaklardı yarın. Kimisinin iç seslerini duyuyor gibiydim. Konuşuyordu içlerinden birisi. İstemiyordu burada olmak beri ki. “Keşke”lerle başlayan cümleler kuruyordu öteki. Ve oyun bittiğinde iç sesleri bir yığın alkışla çıkıyordu içlerinden. Altındağ’ın varoşlarından yankılanacak kadar bir ses alıyordu salonu ve dışarı çıkarıyordu oyunu.

Yarın ki ölümleri de olsa anlatılan onların hikayesiydi sahne de yaşanan. Doğu’nun uzak bir köyünde yüzyıllar önce geçse de öykü, savaş aynı savaştı hala. Aşklarını, sevgililerini yarıda bırakıp gelen esmer çocuklar durgun ve düşünceliydi oyun bittiğinde. Sessiz bir çığlık büyütmüşlerdi oyun boyunca. “Savaşa gitme,” diyordu yüzyıllar önce ölenler. “Savaş bizim savaşımız değil,” diyordu sevdikleri. “Buruk bir hikaye” sonlanıyordu sahnede. Bağırıyordu köyün süt kokulu kadınları “Filler savaşırken çimenler ezilir” diye. Parça parça gelen bu cümleler onların yüreğine kadar uzanıyordu. Ve o esmer, o yoksul çocuklar bir şeyleri soruyordu kendilerine, bu savaş bizim değilse neden biz ölüyoruz? Yarıda kalan erkeksiz köyler, babasız çocuklar ve aşksız kadınlar ne olacak? Bu savaşın ipleri yüzyıllardır Onların elindeyse silahları neden biz tutuyoruz? Bugün kurşun sıktığımız bir halk, yüzyıllardır bizimle olan bir kardeşler topluluğu! Bizim olmayan bir savaş, bizim olmayan bir ordu ve bizim olan kardeşlerimiz. Silahı elimize tutuşturan kim? Kurşun attıran zenginler ve kurşun atılan yoksullar; dağın üzerine yağan mermiler. Ölülerin düştüğü toprak kimin? Vatan, Millet, Sakarya! Her Türk Asker Doğar! Sloganları mı tüm bunların cevabı? Dünyanın neresinde olursa olsun var mıdır açlığın dili ya da yoksulluğun vatanı?

Tufan Taştan
DTCF Tiyatro Bölümü
tufantastan@gmail.com


Paylaş      
Yorumlar

Bu Oyun Hakkındaki Görüşlerinizi Paylaşın !

İsim
Mail  (Yayınlanmayacak)
Yorum
Güvenlik Kodu= 536
Lütfen bu kodu yandaki kutuya yazınız
 

    Son Eklenen Yazılar     En Çok Okunan Güncel Yazılar
27 MART… UMUDUNU ARAYAN BİR GÜN (Ahmet Yapar)
YOKLAMA LİSTESİ (Skeç)
    Tüm Tiyatro Yazıları

    Bu Tarihte Yayınlanan Diğer Yazılar
    Bu yazının yayınlandığı tarihte gündemdeki diğer yazılar aşağıda listelenmiştir...

  • Değişen ve gelişen Eskişehir (Hayati Asılyazıcı) - 12/24/2011
  • Ölümünden sonra değeri anlaşılan Oğuz Atay (Hayati Asılyazıcı) - 12/24/2011
  • Yönetmen Günersel Yazar Günersel'e Karşı:Bok Sosyolojisi (T.Su) (Melih Anık) - 12/24/2011
  • Stanislavski ile Yapılan Kurgusal Bir Röportaj 1 (Erkan Küçük) - 12/24/2011
  • İBBŞT Genç Günler ve Ufak Bir Hata (İBBŞT) (Melih Anık) - 12/23/2011
  • Bir Raftan – Bir Sahaftan: Yaşam-Oyun / İnsanda Tiyatro-Tiyatroda İnsan (Kadir Yüksel) - 12/23/2011
  • Stephens bu kere ne anlatıyor ya da neyi anlatamıyor: Bulanık (Üstün Akmen) - 12/21/2011
  • Yazın ve sahne sanatı arasındaki ince çizgide… - Ve Hep Birlikte Soldan Çıkarlar (Aycan Akçamete) - 12/19/2011
  • İktidar Hırsı ve Kösem Sultan (İhsan Ata) - 12/19/2011
  • Ali Poyrazoğlu Tiyatrosu'nda Beni Unutma (Üstün Akmen) - 12/16/2011
  • Yıldızlar sönmesin diye... (Tufan Taştan) - 12/16/2011
  • Sönmez Atasoy - Taziye Sayfası - Başsağlığı Mesajları (Taziye Sayfası) - 12/15/2011
  • Tiyatro ve onun geleceği üzerine bir analiz: Tiyatrounun Tarihsel Yolculuğunda Tiyatrocunun Rolü (Zafer Kılıç) - 12/12/2011
  • Şakayla Söyler Haldun Taner ve -Son Vicdani- Ali Erdoğan (Melih Anık) - 12/11/2011
  • İstanbul Devlet Tiyatrosu Yapımı -Ne Dersin Azizim- Oyununun İsveç Turnesi İzlenimleri (Savaş Aykılıç) - 12/9/2011
  • Tiyatro Ödülü Nasıl Olmalı? (Melih Anık) - 12/8/2011
  • War Horse'dan Myanmar Kukla Tiyatrosu'na (Melih Anık) - 12/8/2011
  • Bir Satge Projesi: BULUŞMAHAMLET (Üstün Akmen) - 12/7/2011
  • İnançlarını kendi seçen birinin dogmatik bataklığına gömülüşü: Alevli Günler (Üstün Akmen) - 12/7/2011
  • Ayıp Ettik (Hakan Yozcu) - 12/5/2011
  • Bu Oyun İzleyenleri Terletiyor… Yüksek Derece (İhsan Ata) - 12/5/2011
  • Disko 5 No'lu (Erkan Küçük) - 12/5/2011
  • Minik Kuşların Ciki (Erkul Eğilmez) - 12/5/2011
  • Tiyatro Merdiven'in Ne Oldu Bize Oyunundan İzlenimler (Savaş Aykılıç) - 12/5/2011
  • UNİMA İstanbul Karagöz Yapım ve Oynatım Kursu Mezuniyet Töreninden İzlenimler (Savaş Aykılıç) - 12/5/2011
  • Düğün (Rengin Uz) - 12/1/2011
  • Aysa Prodüksiyon'dan Mağdur ve Fail Kadınlar Oyunu: Düğün (Üstün Akmen) - 11/29/2011
  • Mutfak Söyleşileri (İBBŞT) Üzerine Akif Çamlı'ya Açık Mektup (Melih Anık) - 11/29/2011
  • Bu Bir İntihar Mektubudur… 4.48 Psikozu (İhsan Ata) - 11/29/2011
  • Tiyatromuzda Bunların Sahibi Kim? (Melih Anık) - 11/28/2011
  • Şems!...Unutma!.. Ankara'dan Geçti (Füsun Balkaya) - 11/28/2011
  • Bir Raftan Bir Sahaftan: Uzun Yolda Bir Mola (Kadir Yüksel) - 11/28/2011
  • Kantocu: Bir Usta, Bir Müzikal (Füsun Balkaya) - 11/21/2011
  • Vahide Gördüm ve Tüm Kanser Hastaları İçin... İnadına İyileşebilmek... (Yurdagül Yurtseven) - 11/21/2011
  • Ceryanlar Geldi (Erkul Eğilmez) - 11/21/2011
  • Myth Tiyatrosu, Korku İmparatorluğu'yla Ezber Bozuyor... (İhsan Ata) - 11/19/2011
  • Elma Hırsızları - Ankara DT (Yalçın İmzalı) - 11/18/2011
  • LARGO DESOLATO (Erkan Küçük) - 11/18/2011
  • ŞEMS!... UNUTMA!... (Yurdagül Yurtseven) - 11/16/2011
  • Çarkın Dişlilerinden Biri Sakın Siz Olmayasınız: Largo Desolato (Üstün Akmen) - 11/16/2011


  • Tiyatro Kursu Başlıyor!
    3 Ekim'den itibaren her PERŞEMBE Kadıköy'de!
    Çalışanlara yönelik hobi sınıfı!



    Duyuru Panosu!



    Son Eklenen Tiyatro Oyunları

         Güncel Yazılar

    Yazar olmak ister misiniz?
    Yazar olarak tiyatrodunyasi.com ailesine katılmak, yazılarınızı yüzbinlerce tiyatroseverle paylaşmak isterseniz tiyatrodunyasi@tiyatrodunyasi.com adresine mail gönderebilirsiniz...

    Mail Listemize Üye Olun

         Güncel Haberler
    Tiyatro Maydanoz, Nazım’ın Kadınları ile Sahnede
    Tekin Deniz: Dümbüllü kavuğunu kimseye devretmedi

    Tiyatro Dünyası'nı takip Edin
     
     |  ..