| Tiyatro Kursu  | Şirket Tiyatrosu
Tiyatro Dünyası
Tiyatro Dünyası Bu Sahnede...
 
Ana Sayfa  |  Hakkımızda  |  Yazılar  |  Haberler  |  Yazarlar  |  Tiyatro Oyunları  |  Tiyatro Grupları  |  Sanatçılar  |  Kaynak  |  Duyuru Panosu  |
Tuncer Cücenoğlu Söyleşisi
İsmail Can Törtop



 
Geçen İstanbul’a kar yağdı ya, işte o buz gibi havada Tuncer Cücenoğlu ile sıcacık bir söyleşi yaptık, Taksim Gümüşsuyu’ndaki Mitos Boyut Yayınevi’ndeki odasında.

 

Tiyatro Dünyası ekibi olarak tiyatronun oyunculardan ve yönetmenlerden ibaret olmadığını biliyoruz. Bir tiyatro oyununda en az oyuncu ve yönetmen kadar önemli olan diğer bir alan da Tekst’tir. Yaşayan en önemli ve en popüler oyun yazarlarımızdan, oyunları onlarca ülkede oynanan ve büyük beğeni kazanan, tiyatromuzun gurur vesilesi Sayın Tuncer Cücenoğlu ile başarılı bir tiyatro oyununun özellikleri, Türk Tiyatrosu’nun bugünü hakkında konuştuk, genç yazarlara tavsiyelerini aldık.

Kütüphanecilik eğitimi aldınız. Tiyatro yazarlığına nasıl başladınız?

Lise yıllarında yazarlık olayım başladı. Aziz Nesin’e öykünerek mizah öyküleri yazıyordum. Hatta edebiyat derslerinde her hafta bir öykü yetiştirirdim öne çıkmak için. Sonra ilk defa Çorum’a bir tiyatro geldi, Devlet Tiyatroları, “Koçyiğit Köroğlu” adlı oyunu ile. Ben ilk defa tiyatroyu orda izledim, lise öğrencisiydim. Ve tiyatroya müthiş ısındım. Üniversite eğitimi için Ankara’ya yerleştiğimde artık tiyatroların devamlı bir izleyicisi olmaya başladım. Dedim ki bu alan boş, çünkü Aziz Nesin falan aşılmaz diye düşünüyordum mizah öyküsü dalında. Sonra l972’de ilk oyunumu yazdım, Kördövüşü. 73’te “Öğretmen”i yazdım ve bunlar hemen arka arkaya sahnelendi. İstanbul’da bir tiyatro dergisi yayınlanırdı, Tanju Cılızoğlu, Seçkin Selvi falan. Onlara Kördövüşü’nü gönderdim.. Onlar hemen Ergun Köknar-Suna Pekuysal’ın tiyatrosuna göndermişler. Üsküdar oyuncuları. Hemen orada başladı. Hemen arkasından yine bir haftada yazdığım Öğretmen Devlet Tiyatroları’nda girdi, 13. temsilde yasaklandı. Oyunda öğretmen “bu başımızdakiler hiçbir şey bilmez” diye bir şey diyor. Önümde de Talim Terbiye Başkanı oturuyor. Ben de onun yanında memur olarak çalışıyorum. “Sen bize hakaret ediyorsun” dedi ve hemen ertesi gün oyunu yasakladılar. Oyun yazarlığım böyle başladı. Sonra benim oyun yazarlığım bitti, aslında bitmedi ben yazmaya devam ettim ama asla hiçbir yerde oynanmadı oyunlarım. Bu işler böyledir, biri kara listeye alınırsa bütün tiyatrolar bilgilendirilir, bunu oynamayın diye. 1984 yılına kadar oyunların oynanmadı böylece.

 

Kendinize daha yakın hissettiğiniz bir tür var mı?

Benim oyunlarım toplumcu-gerçekçi kara komediler. Doğrudan doğruya komedi oyunum sadece boyacı sayılır ama o bile doğrudan komedi değildir. Benim oyunlarım toplumsal yanı, meseleleri olan oyunlardır..

 

Hiç sahneye çıktınız mı?

Bir defa çıktım. Rahmetli Avni Dilligil’in tiyatrosu vardı, Avni Dilligil Tiyatrosu. Onlar Ankara’da Kırmızı Fenerler’i oynarlardı. Bu oyun çok ilginç bir oyundur. Yunanistan’da geçen, bir kaptanın ve oradaki genel ev gibi bir ortamın olduğu bir yer… Ben Kadıncıklar’ı da oradan etkilenerek yazdım ama tamamen farklı konular.. Bir gece oyunculardan biri gelemedi. Ben de devamlı oradayım, ezberim de var. Avni Bey, rahmetli, “sen çık” dedi, “sen yakışıklı bir gençsin, başarırsın”. Küçük bir roldü, onu da tam hatırlamıyorum şimdi. Savaş Akova vardı, şimdi dizilerde falan oynuyor, onun oynadığı bir roldü, o gelememişti. Beni çıkarttılar ama hayatımdaki en korkunç durum oydu. Aktörlüğün bu kadar zor olduğunu bilemezdim, elimi koyacak yer bulamadım. Sonra indim ve “bir daha asla” dedim. Hatta bundan 4 sene önce büyük bir kabusla uyandım. Benim oyunumu oynayan bir tiyatroda bir aktör hastalanmış. Diyorlar  ki “zaten sen yazdın, çık ve bunu oyna”. Yemin ederim korkuyla uyandım. Toplum önünde, binlerce insan önünde konuşabilirim ama aktörlük başka bir şey.

 

 

Yönetmenliği denemeyi düşünüyor musunuz?

Yönetmenlik de şöyle oldu. Bana ilk defa Bozkurt Kuruç önerdi. Beni çok sever, ben de onu severim, Boyacı’yı ona ithaf etmişimdir. 10 yıl falan aynı kurumda çalıştık, Devlet Tiyatroları’nda edebi kurulda onun zamanında 10 yıl çalıştım. Benim Kadıncıklar oyunumu Antalya Devlet Tiyatrosu almıştı. Bozkurt bey dedi ki, “neden oyun yönetmeyi düşünmüyorsun?”. Dedim ki “bu işler ayrı, birbirine karıştırmamak lazım”. “Ama senin oyunlarının oynanmasında reji sıkıntısı oluştuğunda bir kolaylık getirecektir” dedi. Bence yazan-yönetenin aynı kişi olmasının kötü bir görünümü var. Mesela benim çok iyi arkadaşım Dinçer Sümer genellikle kendi oyunlarını yönetti. Başar Sabuncu, keza öyle. Ben buna tamamen karşıyım ve reddettim. “Zaten ben yönetmeyi de bilmiyorum” dedim. Almanya’da Berlin Tiyatrom grubu Matruşka’yı seçmişlerdi. Biz buradan size ciddi bir para vereceğiz, aynı zamanda yönetirseniz bu ikiye katlanır dediler. Ben yapmam dedim, yine çok ısrar ettiler ama hayır dedim. Hakikaten herkes kendi işini yapmalı. Ama şimdi farklı düşünüyorum, yanlış anlamayın kendi oyunlarımı koymak değil. Ciddi bir yönetmenle beraber onun yanında asistan olarak çalışarak bir oyunun nasıl kotarıldığını görmek istiyorum. Yazar olarak bana büyük katkısı olacağını düşünüyorum. Oyun sahnelemek için değil yani..

 

Bir yazar ile bir yönetmenin ilişkisi nedir? Mesela bir yönetmen tekstin üzerinde ne kadar değişiklik yapabilmelidir?

Bir yönetmen var, alır yalnızca teksti değerlendirir ve seyirciye nakleder. Bence normal olan budur. Bir yönetmen var, texti alır süsler ve seyirciye verir. Bu fevkaladedir. Hatta yazarın yazıp da tam anlamıyla altını çizmediği şeyleri bulur, onları da öne çıkartır. Bir de bir yönetmen türü var, bunlar korkunçtur. Tekst değil orada reji önemlidir. Shakespeare’i de mahvederler, Miller’i de, beni de, Güngör’ü de.. Onu kendine göre yeniden çıkartır, kahramanları değiştirir. Mesela benim Matruşka diye bir oyunum var, 2 kişilik çok sıcak bir oyundur. Bu oyuna bir 3 üncü tip ekledi bir yönetmen.İki karakterin yanına bir tip..

Cahil bir adam yani..  Ben provalara asla gitmem, yönetmene bırakırım ama baştan konuşurum. Derim ki “bu teksi naklet ama süsle, bir şeyleri değiştireceksen karakter boyutunu falan düşün, yoksa mahvedersin metni”. Oynanmazdan 1 gün önce izlediğimde dehşete kapıldım, dediğim gibi 3. bir şahıs eklenmiş, tip eklenmiş. Benim oyunlarım hep karakterlerdir, orada 3. bir şahıs ekliyorsun ve onun hiçbir derinliği, karakter boyutu yok, oyunculara içki falan ikram ediyor. O da olabilir ama onu öyle bir koyacaksın ki oyunun esprisi içinde olacak, yama gibi değil. Belki dekoru değiştiren, zamanında içkisini uzatan, bir yastık bulayım dediğinde koşup uzatan yani sanki o sahnenin çalışanlarından biri gibi yapsaydı belki olurdu. Çok kötü bir şey yaptı o yönetmen. Dedim ki ben yaşarken de öldükten sonra da bir daha asla hiçbir oyunumu yönetmeyecek bu adam. Bu tür yönetmenler tekstin iletisini anlamazlar, içeriğini tam çözemezler. O oyunu iyi bir oyun olduğunu kabul etmişlerdir ama onu kendisine göre yeniden yazarlar çünkü yazarlık hevesleri vardır. Bu tür yönetmenleri sevmiyorum ben. Bu gerçekten ciddi bir sorun, aslında dünyada da ciddi bir sorun… Okuduğunu anlayamamak ve her şeyi reji üstüne kurmak, reji konsepti olarak bakmak bir tekste... Bence bu korkunç bir şey.  Bunun gerekçesini bulmakta güçlük çekiyorum. Bir kere senin haddin değil; bir metni değiştiriyorsun, mesela bir komediyi tragedyaya çevirmeye kalkıyorsun..   Bu tür rejisörlerle ben asla çalışmıyorum.

 

Bir tiyatro yazarı nasıl olmalı?

Bu herhalde belli noktada kendini sürekli yenilemek, geliştirmekle ilgili. Bunun yanında daha bilinçli bakmak lazım meseleye. Ben oyun yazarlığı dersine de giriyorum, bu dersler 16 yıldır bana çok şey öğretti. İşin bilimsel bir yanı var. On binlerce oyun yazılmış ama iyi oyunlar 100-150 oyunu geçmiyor bütün dünyada... O zaman bir ortak nokta var diye düşündük ve bulduk. Ortak noktalar neler? : İyi oyunların hep sağlam tekstleri var, evrensel bir temaları var ve karakterler var. Bu 3 şey çok önemli. Bakıyorsun Arthur Miller yaşıyor ve yaşayacak, Shakespeare yaşıyor yaşayacak. O zaman sen eğer yazar olarak kendi birikimini yapmışsan ve yazdığın olaylarda bu 3 noktayı başarmışsan başarısız olman mümkün değil. 23 oyunum var bunların 15 tanesi evrenseldir ve kalır. Mesela Kördövüşü kalmaz, nerede kalır; Türkiye’de.. Başka bir yerde olmaz. Ama Matruşka, Çığ, Çıkmaz Sokak her yerde olur.

 

Türk Tiyatro yazarlarını düşündüğümüzde, bugün bir duraklama var mı?

Yazarlar hakkında konuşmam yanlış olur ama konuşmak da lazım. Birçok insan Türkiye’de tiyatro yazarı yok dediklerinde ben çok tepki verirdim, sonra bir şeylerin farkına vardım, hakikaten yok. Zaten dünyada da yoktur. Romen Tiyatrosu’na, Rus Tiyatrosu’na, Amerikan Tiyatrosu’na gidiyorsun birkaç yazar öne çıkıyor ve onlar kalıyor. Türkiye’de tiyatro yazarlığı maalesef istenilen ölçüde ve düzeyde değil. Bu şekilde giderse de olması mümkün değil, kötü gidiyor. 1960’tan sonra müthiş bir patlama oldu Türkiye’de. Dil Tarih ve Coğrafya fakültesine bir takım insanlar geldi ve oyun yazma üzerine eğitim verdiler. O zaman çok ciddi olarak yazarlar çıkmaya başladı ortaya. Melih Cevdet’i, Aziz Nesin’i, Orhan Asena’sı… Aklına kim gelirse... Bunların içinde bir tek Orhan Asena 3-5 oyunu ile kaldı… Ama az önce saydığım kıstaslar önemli. Bizde genellikle hikayeler sağlamdır ama evrensel tema ve karakterler yoktur. Dünyada durum bence çok iyi. Örneğin Bulgar ve Romen Tiyatrosu bence Avrupa’nın en iyileri. .   Dünya çok büyük bir değişim yaşıyor,1990’dan sonra bütün dengeler alt üst oldu. Değişim dönemleri yazarlar için büyük avantajdır, büyük yazarlar hep böyle çıkar. Bizdeki ise değişim değil, bizde dünyadaki değişimin yönlendirmesi söz konusu. Kültürü-içeriği yok etme... Bütün yazarlık alanlarında böyle. Orhan Pamuk diye bir adam Nobel alıyor. İçeriksiz ve yoz, hiçbir şey söylemeyen, eser de değil, denemeler öne çıkıyor. Tiyatroda bu durum daha belirgin.

Shakespeare’nin oyunlarını okuduğunuz zaman hepsinin ayrı olduğunu görürsünüz, çeşitlemesi vardır. Macbeth’te başka bir mesele anlatır, Hamlet’te başka bir şey, Otello’da ayrı bir şey anlatır. Komedileri de öyle 12. Gece’si, Fırtına’sı ayrı ayrı. Yazar her tarafı kuşatarak gelir… Shakespeare’in büyüklüğü kendi halkının deyimlerini, atasözlerini, gerçekten temel düşünce olabilecek şeyleri ve bütün o kıstasları uygulamış bir yazar olmasındandır. O dehası ile uygulamış, bilinci ile değil, dehasıyla hissederek uygulamış. Halk var orada, insanlar var ve hepsi karakter. Mezarcısı bile karakter, bir hikayesi var, bir şey anlatıyor, bir felsefesi var. Anlatımın zaman içerisinde farklı bir boyuta geldiği bir gerçek ama ben içeriksiz bir şeyi salt biçimsel olarak güzeldir diye oyun olarak kabul etmiyorum.

 

Oyunlarınızın içinde en özel diyebileceğiniz bir oyun var mı? Oyunlarınızda oynamasını istediğiniz oyuncular?

İnsanın kendi çocukları içinde ayırım yapması zor ama şunu rahatlıkla söyleyebilirim, oyunlarım içerisinde 15 belki 16 oyunum evrenseldir. Şapka, Çıkmaz Sokak, Matruşka, Çığ, Kadıncıklar, Neyzen, Sabahattin Ali, Che Guevara, Ah Bir Yoksul Olsam, Kızılırmak hepsi çok güzel oyunlar.

O kadar iyi oyuncular var ki, mesela Devlet Tiyatroları’nda Bülent Emin Yarar oynadı benim bir oyunumda, Şapka’da Amerikalı’yı oynadı, başrolü. Mesela Yetkin Dikinciler, Mehmet Ali kaptanlar, Uğur Polat, Şehir Tiyatroları’nda Hüseyin Köroğlu var, Şükrü Türen var. Kadınlardan mesela Zuhal Olcay var. Işık Yenersu. Sumru Yavrucuk… O kadar çok ki hangisini sayayım?

 

Bundan sonrası için hedefleriniz, başarmak istedikleriniz var mı?

Ben daha ilk oyunumu yazdığımda dedim ki, ben bir oyun yazarı olarak kendimi kabul ettireceğim ve Polonya’da, Rusya’da oyunlarım oynanacak. Şimdi tabii bunlar süreklilik kazandı, pek çok ülke oynuyor 30-40 ülke oldu. Artık daha başka ülke tiyatrolarında Amerika’da, İngiltere’de, Fransa’da,İtalya’da, Çin’de kısaca bütün dünyada oynansın istiyorum.

 

ÇIĞ oyunu sizin için ne ifade ediyor?

Ben Çığ’ı bu kadar beklemiyordum, daha çok Çıkmaz Sokak, Kadıncıklar, Matruşka’dan böyle başarılar bekliyordum. Onlar da yurt dışında oynandılar ama Çığ biraz farklı gelişti, Çığ, çığ  gibi birdenbire büyüdü. Bir anda Gürcistan’da 2 tiyatro birden başladı, 3. tiyatro provada. Gürcistan’ın tiyatro tarihinde böyle bir şey yok, bir yazarın aynı oyunu 3 bölgede birden… Bakü’den yeni geldim, Rusya’da 3 tiyatroda birden devam ediyor. Bütün o eski sosyalist ülkelerde hızla yayılması sebebiyle acaba bunlara has bir özellik mi taşıyor diye düşünürken birden İsveç’in, İtalya’nın, Fransa’nın devreye girmesi oyunla ilgili bazı yargılarımı değiştirdi. Hakikaten bir dünya oyunu olmuş.

 

Yeni yazarlar yetiştirmek için projeleriniz var mı?

Yazan insanı boş bırakmamak lazım, oynayacaksın bir kere o kesin. Ama yazarı yönlendirmeden oynarsan ona kötülük etmiş olursun. Artık şu rejim yıkıldı bu dünya görüşü çöktü falan diye bakmak doğru değil, çünkü temel bir bakış vardır. Bir insan gerçekten toplumcu dünya görüşüne uygun olarak bakarsa meseleye sağlam eserler çıkartır ortaya. Nazım niye bu kadar büyüdü, çünkü oradan hareket etti ama sonra orayı da eleştirdi. Dünyaya sınıf penceresinden bakmak lazım, o farklılığı görmüyorsanız asla iyi bir yazar hatta iyi bir yönetmen ve aktör olamazsınız. Yazarın görevi şöyle yaparsan kurtulursun demek değildir, yazar böyle bir şey söyleyemez, yazar doğru bakar. Doğru baktığı zaman içeriği olur, toplumsal yanı olur, karakterler ortaya çıkar, evrensel teması ortaya çıkar. Genç yazarlara benim tavsiyem Türk Edebiyatı’nı asla ihmal etmesinler. Bugün dünyada gerçekten çok önemli bir Rus, Fransız, İngiliz, İspanyol edebiyatı varsa Tük Edebiyatı bunlardan geri değil. Yazara aşağılık duygusu yakışmaz. Kaldı ki biz onlardan daha avantajlıyız. Bizim coğrafyamız çok farklı, burada 40 tane halk var. Türküz, Rumuz, Kürdüz, Ermeniyiz... Ortak bir kültür yaratmışız.  Hangi ülkede Mevlana, Yunus Emre gibi  adamlar çıkmış?

 

Televizyon için senaryo yazdınız mı?

Hayır, yazmadım, çünkü ekonomik değil. Bir saatlik bir dizi bir oyunun hemen hemen üçte ikisinin bitmesi demektir. Bir oyunun getirisi daha fazla. Oyun öyle değil, başarılı ve kalıcı bir oyun yazınca daha fazla oynanıyor, artık yurt dışında da oynanıyor, kazancı daha fazla oluyor.

 

İsmail Can Törtop
can@tiyatrodunyasi.com
15.01.2008



Yazarın Tüm Yazıları


Paylaş      
Yorumlar

edagül - ( 3/27/2008 )
Bence çok güzel Benim ödevim çok güzel oldu saolun!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!...

Bu Oyun Hakkındaki Görüşlerinizi Paylaşın !

İsim
Mail  (Yayınlanmayacak)
Yorum
Güvenlik Kodu= 872
Lütfen bu kodu yandaki kutuya yazınız
 

    Son Eklenen Yazılar     En Çok Okunan Güncel Yazılar
27 MART… UMUDUNU ARAYAN BİR GÜN (Ahmet Yapar)
YOKLAMA LİSTESİ (Skeç)
    Tüm Tiyatro Yazıları

    Bu Tarihte Yayınlanan Diğer Yazılar
    Bu yazının yayınlandığı tarihte gündemdeki diğer yazılar aşağıda listelenmiştir...

  • Ayşegül Hindistan’da – Tiyatro Kılçık (İsmail Can Törtop) - 1/21/2008
  • YUNUS’UN YOLUNDA DİVANE AĞAÇ (Cüneyt İngiz) - 1/20/2008
  • Kürklü Merkür - Tiyatro Dot (Zeynep Kehaya) - 1/20/2008
  • SANATIN ÖZGÜRLÜĞÜ KISITLANAMAZ (Fatma Babuşçu) - 1/19/2008
  • Sürrealist bir kimlik çatışması ; ''ADVİYE'' (İhsan Ata) - 1/18/2008
  • Suyunun Suyu Bile Olamayan Eleştirmen : İhsan Ata (Yusuf Köksal) - 1/18/2008
  • Tiyatrocuya Şaka Yollu Seyirci Bulma Tüyoları (Ali Erdoğan) - 1/17/2008
  • Genco Erkal’ın bu oyununu izlemek, aydınlığa ibadettir: Sivas’93 (Üstün Akmen) - 1/16/2008
  • Sivas ’93- Dostlar Tiyatrosu (Yasemin Aktaş) - 1/16/2008
  • FAŞİZMİN AYAK SESLERİ,“ DALGA” OYUNU KENTERLERDE ! (Savaş Aykılıç) - 1/15/2008
  • Tuncer Cücenoğlu Söyleşisi (İsmail Can Törtop) - 1/15/2008
  • O GÜZEL İNSANLAR (Üstün Akmen) - 1/15/2008
  • Kim O? (Üstün Akmen) - 1/14/2008
  • Suyunun suyu lezzetli olur. Sayın Koksal'a (İhsan Ata) - 1/14/2008
  • TİYATRO PERA'DAN ÇAĞIMIZDA VENEDİK TACİRİ (Ahmet Kara) - 1/14/2008
  • Külahıma Anlat (Kabare Dev Aynası) - 1/13/2008
  • Yolumuzu Bulalım (Ali Erdoğan) - 1/13/2008
  • Bana Bir Picasso Gerek (Üstün Akmen) - 1/13/2008
  • Uyku kaçıran –İştah Kabartan “EĞİTİM- ÖĞRETİM” ve HESAP PEŞİNDE ... (Dündar İncesu) - 1/13/2008
  • Hiçliğe Tirat (Erdinç Yapan) - 1/13/2008
  • Şehir Tiyatroları Yeni Genel Sanat Yönetmeni Orhan Alkaya ile Projelerini Konuştuk (İsmail Can Törtop) - 1/10/2008
  • Geleneksel Bağın Üzümü (Ali Erdoğan) - 1/8/2008
  • SAYIN İHSAN ATA’NIN “Sefalet içerisinde geçen 36 yıl: Bir Garip Orhan Veli” ADLI ELEŞTİRİSİNİN ELEŞTİRİSİ (Yusuf Köksal) - 1/8/2008
  • Kara Kaplı – Tiyatro Yüzleşme (İsmail Can Törtop) - 1/7/2008
  • Ödüle Değer Bir Oyun: Ödül (Ahmet Kara) - 1/7/2008
  • YATAK ODASINDA KESİŞEN YOLLAR: “GÖZÜ KARA ALATURKA” (Üstün Akmen) - 1/5/2008
  • Sefalet içerisinde geçen 36 yıl : Bir Garip Orhan Veli (İhsan Ata) - 1/4/2008
  • KENAN IŞIK'ın MERAKI ÖLÜMSÜZ BİR ÖYKÜ (Ömer Kavrut) - 1/4/2008
  • BEHİÇ AK’TAN YALNIZLAŞAN DÜNYA: TEK KİŞİLİK ŞEHİR (Ahmet Kara) - 1/4/2008
  • Muharrem Ergül’ün eseri ve: ‘Leenane’in Güzellik Kraliçesi’ (Üstün Akmen) - 1/3/2008
  • GARAJİSTANBUL’da OYUN BOZULUYOR (Ahmet Kara) - 1/2/2008
  • Yetenekli ve Ünlü Tiyatro Yönetmeni Avra Sidiropoulou ile Söyleşi (Zeynep Kehaya) - 1/1/2008
  • TÜRK TİYATROSUNUN DÜNÜ, BUGÜNÜ VE GELECEĞİ ÜZERİNE (Mesut Vural) - 1/1/2008
  • TİYATRONUN YALNIZ ÇIRPINIŞLARI (Ahmet Şefoğlu) - 1/1/2008
  • Ayıptır Şaşırması (Ali Erdoğan) - 12/29/2007
  • Kadıncıklar 2007 – Sadri Alışık Tiyatrosu (İsmail Can Törtop) - 12/29/2007
  • HARCANAN BİR ÇEHOV OYUNU: ÜÇ KIZ KARDEŞ (Ahmet Kara) - 12/28/2007
  • Oyunun Oyunu - Yasemin Yalçın Tiyatrosu (Üstün Akmen) - 12/28/2007
  • Kim O? – Tiyatrokare (İsmail Can Törtop) - 12/27/2007


  • Tiyatro Kursu Başlıyor!
    3 Ekim'den itibaren her PERŞEMBE Kadıköy'de!
    Çalışanlara yönelik hobi sınıfı!



    Duyuru Panosu!



    Son Eklenen Tiyatro Oyunları

         Güncel Yazılar

    Yazar olmak ister misiniz?
    Yazar olarak tiyatrodunyasi.com ailesine katılmak, yazılarınızı yüzbinlerce tiyatroseverle paylaşmak isterseniz tiyatrodunyasi@tiyatrodunyasi.com adresine mail gönderebilirsiniz...

    Mail Listemize Üye Olun

         Güncel Haberler
    Tiyatro Maydanoz, Nazım’ın Kadınları ile Sahnede
    Tekin Deniz: Dümbüllü kavuğunu kimseye devretmedi

    Tiyatro Dünyası'nı takip Edin
     
     |  ..