| Tiyatro Kursu | Şirket Tiyatrosu | | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|
||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
| Ana Sayfa | Hakkımızda | Yazılar | Haberler | Yazarlar | Tiyatro Oyunları | Tiyatro Grupları | Sanatçılar | Kaynak | Duyuru Panosu | | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
O GÜZEL İNSANLAR Üstün Akmen ZEYNEP ORAL’IN, “AYDIN GİBİ AYDIN”LAR DESTANI: “O GÜZEL İNSANLAR”
Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, zamanlardan bir zaman içinde, doğudaki kentlerden birinde at ticareti yapılmaktadır. İnsanlar nitelikli at almak için, dünyanın taaa öteki ucundan bu yöreye gelmekte, alışveriş etmektedir. Adamın biri, uzuuun mu uzun bir aradan sonra, at almak üzere kente gelir. Bakar ve görür ki, gençten satıcılar, olmayacak atlara olmayacak fiyatlar biçmekteler. Üzülür. Anlar ki, ne atlarda, ne de alışverişin doğasında kalitenin, dürüstlüğün esamisi kalmamıştır artık. Yorgundur, köyün meydanına gelir, kahvede bir dedenin yanına oturur ve durumu anlatır. "Eskiden böyle değildi," der. Dede yanıtlar: "Değildi elbet. Şimdilerde o güzel insanlar, o güzel atlara binip gittiler.” DAHA İYİYİ, DAHA GÜZELİ İSTEMEK Usta gazeteci Zeynep Oral, o güzelim atlarına binip gitmeyen, aksine o güzelim atlarının üstünde abide gibi duran, bu ülkenin otuz güzelim insanını “O Güzel İnsanlar” başlığı altında (Cumhuriyet Kitapları – Ekim 2007) portreleştirmiş. Portrelerin birkaçı dışında kalan çoğunluğu, bundan 20-30 yıl önce yapılmış söyleşilere dayanmakta. Ama tümüyle ele aldığımızda, dönemin Türkiye’sinde itilmişlerin, ezilmişlerin öyküsü oluşuyor otuz portrede. Haksızlıklara karşı direnen, yoz düşünceleri süpürmek uğruna uğraş veren otuz örnek insan Zeynep Oral’ın kitabını oluşturan. Kitabın arka kapağındaki tanıtımıyla “’O Güzel İnsanlar’, uzun yıllar boyunca düşünceleri, duyarlılıkları, eserleri ve eylemleriyle daha güzel, daha iyi, daha insanca ve hakça yaşanılan bir dünya özlemiyle yanıp tutuşanların öyküsü.” Okur, kitabın sonuna geldiğinde, bir anlamda daha güzel, daha iyi, daha insanca, hakça yaşanılacak bir dünya özlemiyle kıvrım kıvrım kıvrananların destanını bitirmiş gibi oluyor. AVRUPA TOPRAĞI GİBİ NESNEL DEĞİL BU TOPRAK Zeynep Oral’ın, kendisine “yüreğini cömertçe açanları, sevgiyle, bilgiyle, sonsuz bir duyarlılıkla ele alırken aynı zamanda insanı ‘insan’ yapan evrensel, çağdaş değerleri yücelttiği” kitabındaki otuz insan, insanın teorik üretkenliği, toplumsal alana dönük pratikleriyle birbirlerini tamamlamakta. Zeynep Oral’ın güzel insanları, Avrupa aydını gibi olağan zamanlarda toplumsal mücadeleden ve siyasal alandan kaçmayı yeğleyenler değil. Onların hiçbiri, ama hiçbiri teorik üretkenliğini ve gelişkinliğini toplumsal uğraşlar ile buluşturmayı beceremeyecek kadar basiretsiz, beceriksiz, isteksiz olmamış. Çünkü, Avrupa topraklarının nesnelliği yok bu topraklarda. Avrupa aydını gibi, ancak kitle hareketlerinin ivme kazandığı dönemlerde özne olmaya gayret eden kişiler değil hiçbiri. ONLAR, YANİ ORAL’IN GÜZELİM İNSANLARI Onlar, yani Zeynep Oral’ın kitabındaki güzel insanlar, yani (abece sırasıyla) Abidin Dino, Ahmed Arif, Aliye Berger, Aziz Nesin, Azra Erhat, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Can Yücel, Eren Eyüboğlu, Fazıl Hüsnü Dağlarca, Fazıl Say, Füreya, Genco Erkan, Gülten Akın, Haldun Taner, İdil Biret, İsmet Ay, Leyla Gencer, Melih Cevdet Anday, Münir Ozkul, Nahit Hanım, Nâzım Hikmet, Onat Kutlar, Ruhi Su, Sıdıka Su, Salâh Birsel, Semiha Berksoy, Sezen Aksu, Yaşar Kemal, Yıldız Kenter, Zeynep Tanbay Türkiyeli aydınlar. Onlar, çoğu örnekte nesnelliği kıran, hatta yer yer onu kuran özneler. Onlar, hiç mi hiç köksüz ve etkisiz değiller, hiç olmamışlar. ÖZNE OLDUĞUNU BİLEN İNSANLAR Zeynep Oral’ın, belki yakından tanıdığımız, tanışımız, bildiğimiz, adını sıkça andığımız güzel insanlarını sayfalar arasında birer birer yeniden arar bulurken, güçlerinin ve öznelliklerinin bilincinde olan otuz aydınımızla sanki yeniden tanışıyoruz. Zeynep Oral, otuz güzel insanın her şeyden önce özne olduklarının bilincinde olarak, inanarak onlarla söyleşiler yapmış. Çünkü bakmış ve görmüş ki, onlar özne olmalarının sorumluluklarıyla yaşamaktadırlar. Andığım sorumluluk duygularının nesnel temelini de bulmuş, buluşturmuş. “Bir şeyler değişmeli,” diyenler bunlar. İnancını hiç yitirmemiş ve her zaman elini taşın altına sokmaktan çekinmemiş insanlar sayfalara girmiş. Onlar, diğerlerini beklemeksizin bir şeyler değiştirilecekse, bundan her şeyden önce kendilerinin sorumlu olduğuna inanmış kimseler. Kimilerinin cesaretsizliğini, kaypaklığını görmüş, ama umursamamışlar. Kendilerine olayların gerisinde tutmak için mazeret üretmemişler. Aydın korkaklığının bulaşıcılığına bulaşmamışlar. KALICI OLMAK, KENDİNİ KALICI KILMAK “Misyon”… “Misyonum”… Leyla Gencer’in en çok kullandığı sözcüklermiş bunlar. Çok eskiden beri, taaa en baştan beri, hayatta bir misyonu olduğuna inanmış Leyla Gencer. Bu misyon, içindeki müzik sevgisini, şan sevgisini, tutkuyu yaymakmış (Sayfa 245). Ne güzel!.. İşte size: “Aydın olmak kalıcı olmaktır,” düsturunun örneği. Kalıcılık, kitleler tarafından on yıllar sonra da anılmak değil ki! Kalıcı olmak bireyi tanımlayan eylem, öyle değil mi ama? Bireyin kalıcılığı, başlattığı eyleminin sürekliliği ve kalıcılığı ile ölçülmekte. Tıpkı Leyla Gencer gibi, aynen diğer yirmi dokuz güzel insan gibi… AYDIN OLMAK YALNIZ OLMAK MI “… Popülarite ve sansasyon uğruna sanatın aşağılandığı, yozluğun ve kolaycılığın yüceltildiği bir ortamda, bu çarka meydan okuyan, bu çarkın dişlileri arasında ödün vermeden mesleğine ve yaşamına sımsıkı sarılanın karşısında saygıyla eğildim…(Sayfa 402)” Zeynep Oral, Yıldız Kenter’i anlatırken böyle bir tümce kullanıyor. Böylece, aydın olmanın ayrıştırmak ve sadeleştirmek anlamına geldiğinin de altını çiziyor. Sadece “Yıldız Kenter” bölümünde değil, sayfalar arasında orasından burasından aydın olmanın yalnızlığı göze alabilmek olduğunu, bazı durumlarda yalnızlığı yeğlemek ve hatta kimi zaman yalnızlığı kabullenmek anlamına geldiğini vurguluyor. Yıldız Kenter, elbette toplumun önünde olmak, onu ileriye çekmek çabasında. Ve bu çoğu zaman halkı eleştirmek, ama ona rağmen düşünmek ve ona yönelmek demek. Zeynep Oral biliyor. TARAF OLMAK MI, SINIFIN BİR PARÇASI OLMAK Zeynep Oral’ın otuz güzel insanına ayrılmış sayfalar arasında ilerlerken ya da bitirdikten sonra başa dönüp, sonra yeniden başa dönüp bu kere sayfalar arasında dolaşırken, aydını aydın yapanın bağımsızlığı olduğunda bir kez daha karar kılacaksınız. Ancak, sözü edilen bağımsızlık, bugün bazılarının anladığı anlamda “tarafsızlık” değil! Bağımsızlığı tanımlayan değerler; özgüven, öznellik, bilimsellik ve egemen ideolojiden koşulsuz uzaklık. Yaygın görüşün aksine taraf tutmak, aydın olmanın değil, bağımsız olabilmenin de koşulu. Zeynep Oral’ın güzel insanları işçi sınıfından, emekçilerden taraf. Taraf olmanın ötesinde, bu sınıfın bir parçası. Hepsinin uğraşlarının kalkış noktası, borçlu oldukları sınıfa karşı sonsuz sorumluluk bilinci. Bu anlamda hepsi vefalı ve tutarlı. “O Güzel İnsanları” okuyunca daha da iyi anlayacaksınız. HALKI SEVMEK Aydın ile emekçi sınıf arasında bir açının olmadığını, aksine ayaklarını yere basabilmek ve ilerici olabilmek için aydınların işçi sınıfına gereksinimi olduğunu düşünmüş/düşünen kişiler onlar. Onların hepsi, birer birer ve hep beraber halk ile aydın arasındaki en ileri, en vefalı örnekleri verenler. Halkı sevdikleri kadar, halk tarafından sevilenler. Onlar, halka seslenme, onlarla iletişim kurma, onları ileriye taşıma kaygısının etkisi altında kalanlar, bizim için yıprananlar. BU KİTABIN OKUNMASI GEREK Zeynep Oral, hiç kuşkum yok ki Türkçe’yi en yetkin ve özenle kullanan yazarlarımızdan. “O Güzel İnsanlar” da Zeynep Oral’ın yetkin ve titiz Türkçe imbiğinden süzülmüş. Bu kitabıyla gene, bir aydın kişi olarak Türk toplumuna, Türk insanına, Türk kadınına okumayı, ama en önemlisi düşünmeyi ve eleştirmeyi sevdirmeye çalışmakta. “O Güzel İnsanlar”, Zeynep Oral’ın zengin dağarcığından yoğurduğu kocaman bir lokma. Anlayanına…
Yazarın Tüm Yazıları Paylaş Tweet elçin yıldırım - ( 1/19/2008 ) malesef bizim ülkemizde her güzel insanın atı var ve binip gidiyorlar..çok ama çok güzel bir yazı olmuş yıllardır her aydının ya da aydın geçinen bu cümleleri kurup bizlere nutuk çekiyor 19 yaşında bir gencim söylediğini yapan bize amda yol gösteren o kadar az aydın varki şu kalabalığın içinde atları oanlar gitti bize kalanlar atları tımarlayanlar mıydı acaba?zeynep oral kanayan damarımıza tampon koymuş iyi etmiş sağolsun..... Ece Terevi - ( 1/29/2008 ) Bir cok seyi hatirlatti bana tekrar tekrar bu yazi.Bazilari hem bos ,hemde sanki ölümsüzlügün sırrını bulmuslar gibi cesaretli...Emeginize saglik erbil delil - ( 1/22/2008 ) Haklısın.Aydın geçinen okadar bos insanın içinde gerçek yolu gösterebilecek aydınlar çok ama.Fakat bizdeki bos beyinler onlar atlarına binip gittikten sonra gerçeğin farkına varıyor.Ne yazık ki iş işten geçmiş oluyor!.. |
Tiyatro Kursu Başlıyor! 3 Ekim'den itibaren her PERŞEMBE Kadıköy'de! Çalışanlara yönelik hobi sınıfı! Duyuru Panosu!
Son Eklenen Tiyatro Oyunları
Güncel Yazılar
Yazar olmak ister misiniz? Yazar olarak tiyatrodunyasi.com ailesine katılmak, yazılarınızı yüzbinlerce tiyatroseverle paylaşmak isterseniz tiyatrodunyasi@tiyatrodunyasi.com adresine mail gönderebilirsiniz...
Güncel Haberler
Tiyatro Dünyası'nı takip Edin | .. |
|||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|