| Tiyatro Kursu  | Şirket Tiyatrosu
Tiyatro Dünyası
Tiyatro Dünyası Bu Sahnede...
 
Ana Sayfa  |  Hakkımızda  |  Yazılar  |  Haberler  |  Yazarlar  |  Tiyatro Oyunları  |  Tiyatro Grupları  |  Sanatçılar  |  Kaynak  |  Duyuru Panosu  |
Siz de tekstlerinizi gönderin !!
-



Tiyatro Tekstleri Yakında

Tiyatro Dünyası'nda


Yazarın Tüm Yazıları


Paylaş      
Yorumlar

yasemin - ( 3/10/2008 )
arkadaşlar bana 5 kişilik komedi skeç lazım yardımcı olursanız sevinirim lütfennnnn y-a-s-e-m-i-n_361@hotmail.com


serap cebeci - ( 9/2/2008 )
Merhaba Arkadaşlar,
Bana 2 kişilik komedi oyunu lazım. Elinizde varsa göndermenizi rica ederim.
serap.cebeci@hotmail.com


Can Törtop - ( 7/15/2008 )
Oyun Tekstleri talep etmek için aşağıda linki bulunan forum sayfamızı kullanınız.
Bu sayfaya yazılan yorumlar onaylanmayacaktır, yorumlarınızı aşağıdaki adrese girerek yazabilirsiniz:

http://www.tiyatrodunyasi.com/tiyatro_forum/forum_posts.asp?TID=88


defakto - ( 12/17/2008 )
ben melih cevdet andayın içerdekiler tiradını arıyorum hemen hemen konservatuar sınavına girmiş herkezin elinde oldugunu söylediği bu tiradı bulamıyorum. elinde olanlar varsa bana mail atarsa çok sevinirim ve ankarada olupta tiyatro kursuna giden birileri varsa gittikleri yerle ilgili bilgilerini paylaşırsa sevinirim.
msn adresim:levo_34_62@hotmail.com


damladag_8@hotmail.com - ( 1/20/2008 )
6 kişilik bir tiyotro oyununa ihtiyacım var kim yardım edebilir???

sanane - ( 2/22/2008 )
ben piyes istiyorum siz yorum yaz diyosunuz

fevzi - ( 12/27/2007 )
ya nedir bu be insan bi sekiz ya da olmadı dokuz kişilik bir tiyatro koyar. siz hiç düşünmüyormusunuz aef de muharrem kılıç var

getizmen - ( 3/13/2008 )
Altısı sahnelenmiş, ondört adet oyun yazmış bulunuyorum. Ayrıca bir çok kısa oyun metinlerim de mevcuttur. Oyunlarımla tanışmak isteyen tiyatro sevrlerle paylaşmaktan onur duyacağım. Paylaşımda bulunmak isteyen tiyatro gönüllülerinin kobali@mynet.com elk.posta adresine yazmaları yeterlidir. Sahneler mabedimdir.

bahar - ( 11/22/2007 )
mrb arkadaşlar sizden bi ricam var geçen yıl yılmaz erdoğanın yazdığı bi kitap vardı içinde tiyatro metinleri vardıu ve yanlış hatırlamıyorsam ismi kadınlık bizde kalsın işte bu kitabı arıyorum ben eğer bileniniz varsa lütfen bana ulaşşsın tiyatroyu çok seviyorum inv ögrencisiyim arkadaşlarla kısa oyunlar oynamak istiyoruz ve o kitapta çok güzel oyun teksleri var mutlaka bulmalıyım lütfen yardım edin!!! msn=bahar_sanalcadi@hotmail.com

uniqe_85@hotmail.com - ( 1/27/2008 )
aslına bakarsanız ben de 6 kişilik bir oyun arıyorum.
şu bahsettiğin oyunu bana da gönderebilirmisin


tahir bozkır - ( 1/31/2008 )
şu anda ben de bir eserin üzerinde çalışıyorum, bir ay sonra bitecek.. bu konuda ilgilenelerin bana mail atmalarını arzu ediyorum.ergenekon_demirkirat@hotmail.com

Beniz - ( 2/4/2008 )
Arkadaslar,tiyatro senaryosu ariyorum.Almanyada yasadigim icin fazla alternatifimde yok.Gecen ay Resat Nuri Öztürkün Hülleci isimli eserini sahneye koyduk.Cokda begeni aldik.Simdi ise aradigimiz senaryo en az Hülleci kadar güzel olmali.9-10 kisilik,icinde güldürüde olqn bir oyun olabilir.Yardimci olursaniz minnetdar olurum.Saygilarimla Nürnberg den Beniz Demirel bedilotion@hotmail.yok

sukrıye - ( 8/24/2008 )
Merhaba.Ben Şükriye ESER.Bana eğer mümkünse KEŞANLI ALİ DESTANI adlı tiyatro oyunun teksti lazım.Elinde olan varsa lütfen msn aracılığyla bana ulaştırsın.Şimdiden teşekkürler.
sukriye.eser@hotmail.com


salman - ( 7/31/2008 )
merhabalar ben salman ben de çok güzel sikeçler var tabi elimden tutan yok bana yardımcı olmak isteyenlere duyurulur.._ ms n. sharp_shoes@hotmail.com tel :0534 544 06 24 ceva bekliyorum hoşcakalın...

hate_ilknur@hotmail.com - ( 10/28/2007 )
yaaaaaaaaa ben tiyatro delisiyim sevgi çemberi adında bi oyunda oynadım teksi gönderirim

RuKeN - ( 10/22/2008 )
BEN 7. SINIF ÖGRENCİSİYİM. TİYATROYU ÇOK SEVİYORUM. SİTENİZİ COK BEGENDİM.

korhan enis yavuz - ( 12/1/2007 )
sevgili esra,
bu güzel bir istek ama en az 10 akım ve en az 10.000 oyun olduğunu düşünürsek ne tarz bir oyun istersiniz kara güldürü mü kara mizah mı sulu zırtlak mizah mı belden aşağı mı toplumsal taşlama mı durum komedisi mi fars oyunlar mı epik oyunlar mı
diye soruveririm.


bedirhan - ( 11/27/2007 )
ben esra 5-6 kişilik komedi tiyatro tekstleri yollarmısınız

korhan enis yavuz - ( 11/26/2007 )
merhaba,
h.ü ankara devlet konservatuvarı tiyatro bölümü öğrencisiyim
korhanyavuz@hotmail.com
-her türlü text ve oyun dev gibi bir kütüphanemizde mevcut yalnız kargo parası ödemek size düşer eğer ankara dışındaysanız
-sınavlar hazırlanacaksanız da sorular sorabilirsiniz


şeyma - ( 12/29/2007 )
ben bi arkadaşımıza yardım amaçlı yeni bir tiyatro kuruyorum bu tiyatroya katılmak isteyen arkadaşlarımdan ricam lütfen anadolu yakası olsun bana ulaşabileceğiniz msn adresi pinhani_58@hotmail.com lütfen tiyatroyu sevenler ve oynamak isteyenler

bi_rock_n@hotmail.com - ( 12/24/2007 )
arkadaşlar bana çok acil 50 çocuğa toplu olarak değilde kısa kısa skeç tarzında piyesler lazım..adresim yukarıda yazılı yardımcı olursdanız sevinirim..

oktay yıldız - ( 8/28/2007 )
bursa oys çocuk tiyatrosu yazar ve yönetmeniyim.yeni kitabımın oyunlarını paylaşan tiyatrolara teşekkürlerimi sunarım.yeni metinler için bana ulaşabileceğiniz adres ve telefonlarımı sunarım.sanat için var olan metinler sanat için yaşamını sürdürmeye devam edecek...www.sistemseslendirme@hotmail.com
tel.0532 372 54 81
oktay yıldız(çocuk ve gençlik oyunları için)


halit yalçın - ( 8/28/2007 )
çocuk oyun teksleri istiyorum.yardımlarnızı bekliyorum.
05543032003


vehbı aslan - ( 8/22/2007 )
lamassı ben vehbı hocan hemen benımle ırtıbata gec 0537 631 65 85


oromusak74@hotmail.com - ( 8/14/2007 )
komsu köyün delisi bulan varsa atsın beklicemm sınavım varr ühühühühühhü!!

Yangin Yerinde Orkideler - ( 8/6/2007 )
Bu Oyunu Paylasirmisiniz. Teks PAylasimi Bolumunde Hic Oyun Yok Yoksa Ben mi Yanlis Goruyorum?

yeni_murul_99@hotmail.com - ( 7/13/2007 )
eugene o’neill oyunu lazımmm konservatuar sınavları içinnn ah delikanlım veya delikanlım ismini tam bilmiyorumm sahilde sevgilsi bekliyorr knousu böyllleee lütfennn ban ulaşın bulan varsa


yucel telli - ( 10/1/2007 )
mrb ben oyun yazarı ve yönetmeniyim aynı zamanda yazdıgım oyunlardada oynamaktayım.yazdıgım seneryolarla çıkardıgım oyunlar bu çevrede buyuk ses getirdi ve beginildi sizde bu tiyatro metinlerini oynamak veya oynatmak istiyorsanız benimle irtibata geçe bilirsiniz...
tel no.04582118909


ozgurcee67@hotmail.com - ( 9/30/2007 )
merhaba arkadaşlar ben sizden 10-12 kadroluk komedi oyun textleri rica ediyorrum eğer elinizde böle bi oyun varsa paylaşırsanız sevinirmm...

- ( 7/10/2007 )
ben halk eğitim müdür yardımcısıyım. kurumumuzda tiyatro kursu vermek istiyoruz ama tiyatro metni bulamıyoruz. bu konuda yardımcı olabilir misiniz. Teşekkürler m.sakir42@hotmail.com


betül(lamassi) - ( 7/10/2007 )
sayın şakir,ben 16 yaşında tiyatroya gönlünü kaptırmış bir öğrenciyim :)elimde oynadığımız oyunların textleri var bernarda albanın evi ve ben anadolu oyunları ikside muhteşem oyunlar size ulaştırmaya çalışıcağım ayrıca yapacağınız bu kurslardan haberdar olmak istiyorum acaba nasıl bilgi sahibi olabilirim?şimdiden teşekkürler...

musa - ( 3/1/2008 )
ben 15 yaşındayım 5 kişilik skeç lazım msn e bravehart_16@hotmail.com lütfennnnnnnn



mesut teke - ( 2/26/2008 )
ben 15yasında bır gencım bana 9kısılık bır skeç lazım nolur yardım edın abiler mesut_teke_1993@hotmail.co beklırm


bi_rock_n@hotmail.com - ( 1/21/2008 )
6 kişilik bi oyun olarak ray cooney in hangisi karısı die ingilterede yılın oyunu seçilmiş bi oyunu var..normal kadro 7 kişi ama gazateci rolü 1 dkkalık..çok kısa anlıcan..tekside bende mevcut..istersen tabi..

umut_ataman@hotmail.com - ( 4/27/2008 )
arkadaşlar benimde 6 kişilik bi tiyatro oyununa ihtiyacım var lütfen yardımcı olun yoksa kalacam.........


sedaaaa - ( 4/8/2008 )
arkadaslarrr ben baya bi kalabalık bir tiyatro gösterisi hazırlicam 9 kişilikk ama yapıcak oyun bulamadıkk hiç sergilenmemiş bişi olması gerekiomuss bana yardımcı olursanız sewinirim...msn:seda_olgun18@hotmail.com

blueee - ( 4/3/2008 )
arkadaşlar ilkokul öğrencileri icin ders verici kısa skeçlere ihtiyacım var acil...öğretmen ve çevre konulu olabilir.yardımcı olursanız sevinirim..... bluee_0307@hotmail.com

erdem - ( 4/4/2008 )
slm millet bana şu hangisi karısı yada hangisi babası adlı oyunun metn lazım gönderebilirseniz çok çok çok sevinirim msn adresim sniper__1988@hotmail.com

blueee - ( 4/3/2008 )
arkadaşlar mardinde öğretmenim ve miniklerden oluşan bir tiyatro klubümüz var.ancak oyun sıkıntısı yaşıyoruz.ilkokul öğrencileri için kısa oyunlar veya skeçler varsa elinizde yardımcı olurmusunuz.çok acilll lazım.teşekkürlerr.....

gamze - ( 4/14/2008 )
mrb arkadaşlar bnm acil komik 5 kişilik ıkısa oyuna ihtiyacım war böylr bir oyun paylaşırdanız sewinirim

feyza - ( 4/11/2008 )
yaa 5 kişilik çok kısa bir skeç varmı ?çok lazım
varsa msn nemi veriyim gönderin
kuzu_192@hotmail.com


böcük - ( 2/7/2009 )
merhaba bana bankta gecen oyunlar lazım eger yardım edersenız sevınırım..

KORHAN ENİS YAVUZ - ( 2/10/2009 )
Arkadaslar merhaba

istediginiz oyunu teksti yazari tiradi soyleyin yeter. Ankara daysaniz elden degilseniz kargoyla istediginiz yere gonderebilirim. Hatta bilgisayarda tarattırıp e mailinize de atabiliriz. yeter ki okumak isteyin.

korhanyavuz@hotmail.com

not:artık sadece
oyunun turunu
kaç erkek kaç bayan oyuncu olması gerektiğini
ya da toplam oyuncu kadrosunu
soyleyip teksti ısteyenlere gerı donecegım aksı halde yaz yaz yaz bir sonu gelmiyor.Genelde herkes bana komedi bir oyun lazım diyor ben kişi sayısını soruyorum bu sefer tam cevap gelmiyor bir daha soruyorum ben oyunu tam buluyorum bu sefer başka bir tekst isteniyor sonra gönderiyorum beğenilmiyor.bunlarla uğraşmaktansa
açık ve net bir şekilde isteğinizi anlatabilirseniz çok daha iyi olur
örneğin
20 kişilik 10kız 10 erkek
türü komedi
konusu savaşların ne kadar gereksiz bir uğraş olduğu
teması barış
böyle açıklayıcı bir msj geldiğinde emin olun oyun ismi söyleme çok daha kolay bu arada yukarıdaki örneğin cevabı
:LYSİSTRATA adlı oyundur.
gibi...
direk e mail atarsanız bence daha hızlı adım atmış oluruz.
-BU arada ben H.Ü.Ankara DEvlet konservatuvarında okuyorum
seçtiğim ve gönderdiğim oyunlara güvenebilirsiniz.Eğer sahneleme üzerine örnek kitaplar isterseniz bu konuda da
önerebileceğim bir çok kitap var.


türker can - ( 2/12/2009 )
ben türker can.HAYATIM TİYATRO ZATEN.OKULDA PEK ÇOK ÇALIŞMA VAR.BU SİTEDE BENİM EN BÜYÜK YARDIMCIM :):):)

arslan yıldız - ( 3/18/2009 )
arkadaşlar..kaliteli ve güzel tiyatro oyunları isteyen arkadaşlara yazdığım oyunları emeği karşılığında kullanma hakkı veririm...info@yreklam.com..bu adresten bana ulaşabilirsiniz..

ÖYKÜ TAŞÇI - ( 10/7/2010 )
MERHABA ARKADAŞLAR BODRUMDA BİR LİSEDE FELSEFE ÖĞRETMENİYİM FELSEFEYLE İLGİLİ ELİNDE OYUN OLAN ARKADAŞLAR VAR İSE HABER VERİRSE SEVİNİRİM TEŞEKKÜRLER

elif - ( 10/9/2010 )
5 kişilk 1 erkek 4 kız komik ve 5 dakikalık konusu önemli değil


kuzeyli - ( 10/16/2010 )
yazdığım bir tiyatro oyununu oynayacak ekipler arıyorum oyun 13 kişilik güncel bir konu üzerine . oyunun adı toprak uğruna isteyen tiyatro guruplarına ücretsiz olarak gönderebilirim yeterki oynansın bu benim için daha değerli kuzeyli333@hotmail.com

DUYGU - ( 2/16/2011 )
SLM ARKADAŞLAR KADINLIK BİZDE KALSIN TEKSTLERİ LAZIM HEMEN GÖNDERİRMİSİNİZ 8 MART TA OYUNU SERGİLEYECEĞİZ..İYİ GÜNLER:)

korhanyavuz@hotmail.com - ( 2/26/2011 )
not:artık sadece
oyunun turunu
kaç erkek kaç bayan oyuncu olması gerektiğini
ya da toplam oyuncu kadrosunu
soyleyip teksti ısteyenlere gerı donecegım aksı halde yaz yaz yaz bir sonu gelmiyor.Genelde herkes bana komedi bir oyun lazım diyor ben kişi sayısını soruyorum bu sefer tam cevap gelmiyor bir daha soruyorum ben oyunu tam buluyorum bu sefer başka bir tekst isteniyor sonra gönderiyorum beğenilmiyor.bunlarla uğraşmaktansa
açık ve net bir şekilde isteğinizi anlatabilirseniz çok daha iyi olur
örneğin
20 kişilik 10kız 10 erkek
türü komedi
konusu savaşların ne kadar gereksiz bir uğraş olduğu
teması barış
böyle açıklayıcı bir msj geldiğinde emin olun oyun ismi söyleme çok daha kolay bu arada yukarıdaki örneğin cevabı
:LYSİSTRATA adlı oyundur.
gibi...
direk e mail atarsanız bence daha hızlı adım atmış oluruz.
-BU arada ben H.Ü.Ankara DEvlet konservatuvarında okuyorum
seçtiğim ve gönderdiğim oyunlara güvenebilirsiniz.Eğer sahneleme üzerine örnek kitaplar isterseniz bu konuda da
önerebileceğim bir çok kitap var.


Cumhur Ay - ( 4/5/2012 )
Yazan: Cumhur AY – e-mail: ay_cumhur@hotmail.com – İzmir.2012
Skeç: Ya Denizde Fener, Ya Sürüde Nefer

(Bir restoran. 3 masa ve sandalyeler. Her masada birer çift.)

(Ortadaki Çift)

Kadın: Aşkımm, keşke daha salaş bi yere gitseydik.
Erkek: Nooldu? Beğenmedin mi?
Kadın: Yooo, beğendim de, ne bileyim. Sanki lüks gibi biraz.
Erkek: Kızım, burası İstanbul’un en iyi Fransız Lokantası.
Kadın: Ay, napayım elin gavurlarını ben. Sarıyer’e gidip köfte ekmek yeseydik daha iyiydi.
Erkek: Oraya her zaman gidiyoruz. Bugün özel bir gün.
Kadın: Özel bi gün mü? Hayırdır, 14 Mayıs’ı ne zaman bayram ilan ettiler.
Erkek: O anlamda değil. İkimiz için özel.
Kadın: Yahu, bu baş başa ellinci akşam yemeğimiz. Nesi özel?
Erkek: Sabret biraz. Şimdi çok sıradan olabilir, ama ilerleyen saatlerde çok özel olacak.
Kadın: Allah, Allah. Bir sürpriz mi yapıcan yoksa bana. Şöyle yanarlı dönerli.
Erkek: Yok, aşçıya özel sipariş verdim. Defneyaprağında pişirilmiş gergedan dili servis edecek bize.
Kadın: O ne be? Bilmediğim şeyi yemem ben.
Erkek: Kızım yemekle ilgili değil sürpriz, geceyle ilgili.
Kadın: Haaa. Anladım. Alkolü yüklenip, Leyla olunca, sana kahve içmeye gidecez. Sonrası malum. Bu mu sürpriz?
Erkek: Yahu çıldırtma adamı. Biraz sabırlı ol diyorum sana.
Kadın: Aman aman, istemiyorum, öyle sürpriz falan. Yemeği yiyelim, ondan sonra evlerimize dağılalım.

(Garson gelir. Ciddi. Genizden konuşur. R’leri G gibi söyler.)

Garson: Efendim iyi akşamlar diliyorum. Mönü’den tercihlerimizi belirledik mi?
Kadın: Vallahi baktık biraz ama, pek bi şey anlamadık.
Garson: Hanfendi, restoranımız zengin bir Fransız mutfağına sahiptir. Dilerseniz ben yardımcı olayım.
Kadın: Çok iyi olur.
Garson: Öncelikle, şarap tercihimiz nedir? (Erkeğe) Kırmızı? Beyaz?
Erkek: En büyük Türkiye!
Garson: Efendim?
Erkek: Şaka yaptım. Sen ne dersin hayatım?
Kadın: Fark etmez, söyle birini. Ama tatmak için getirmesinler, rica edicem. Hiç bi halt anladığımız yok. O ağızda gargara seremonisini çekemem yarım saat.
Erkek: Tamam, tamam. Kırmızı olsun.
Garson: Hangi yöreden tercih ederiz?
Erkek: Hangi yöre mi? Vallahi ben İzmir’liyim. Ege Yöresi olsun.
Garson: Efendim, Fransa’nın… Fransa’nın hangi yöresi?
Erkek: Fransa’nın mı? Hangi yöreleri var ki? Siz söyleyin, biz çoktan seçmeli yapalım.
Garson: Hay hay. bojole? (kadın erkek şaşkın birbirine bakar.) berjerak… bordo?
Kadın: Bordo olsun bordo. En sevdiğim renktir bordo.
Garson: Tabi efendim. 1998 yılı özel bir bordo şarabım var. Dilerseniz onu ikram edeyim sizlere.
Kadın: 98 mi? Daha yenisi yok mu onun?
Erkek: Hayatım, eski şarap her zaman iyidir. Şarap durdukça güzelleşir.
Kadın: Olur mu canım. Her gıdanın bir son kullanım tarihi var. Zehirlenmeyelim akşam akşam.
Garson: Efendim, bahsettiğim şato dö vien bir şaraptır. Damak tadınıza hitap edeceğini düşünüyorum.
Erkek: Tamam o olsun? Yemek olarak?
Garson: Tabi ki. Bu gecenin spesiyali şato biryan.
Kadın: Bu Fransız’lar da her şeyin önüne bi şato eklemişler.
Erkek: Duymuştum ismini daha önce. Ama domuz eti falan olmasın içinde.
Garson: Sığır efendim sığır.
Erkek: Tamam ondan olsun o zaman. İkimize de. Yanına da bi şeyler ayarla artık.
Garson: Başüstüne efendim. (çıkar)
Kadın: Sürprizin neymiş söyle bakalım. Çok merak ettim.
Erkek: Acele etme. Zamanı geldiğinde…

(Sağdaki çift konuşmaya başlar.)

Saadet: Vallahi tebrik ediyorum seni, Rıfkı. Başka gidecek yer yokmuş gibi, tuttun beni buraya getirdin. Fransız Restoranıymış. Ayol biz Türkçeyi zor hallediyoruz.
Rıfkı: Öyle deme Saadet. Çok güzel bir restoran burası.
Saadet: Sen nerden biliyon? Yoksa, gizli gizli başka kadınlarla mı geliyon buraya.
Rıfkı: Yok be hayatım, kimle gelicem. Arkadaşlardan duymuştum.
Saadet: Vallahi hiç beğenmedim. Attılar önümüze bi parça peynir. Bi şişe de üzüm suyu. Şarap mıdır, sirke midir belli değil. Midem kıyıldı vallah.
Rıfkı: Yemekler gelir şimdi. Lütfen sesini yükseltip beni mahcup etme.
Saadet: Normal olaraktan konuşuyorum Rıfkı, sesimi falan yükselttiğim yok. Gidecektik bi ocak başına, Adana’sı Urfa’sı, adam gibi doyuracaktık karnımızı.
Rıfkı: Özel bi akşam olsun dedim. Evlilik yıldönümümüzü ocak başında mı kutlasaydık.

(Garson girer. Ortadaki çiftin önüne birer tabak koyar, şarap doldurur. Erkek şaraptan bir yudum alıp, beğendim işareti yapar. Garson gider.)

(Soldaki çift konuşur.)

Aslı: Durgunsun bu akşam, bi sorun mu var?
Murat: Yok bi şey.
Aslı: Geldiğimizden beri doğru dürüst bir muhabbet çıkmadı ağzından.
Murat: İşler. İşler canımı sıkıyor biraz. Kaçıp gidesim var.
Aslı: Başlama yine. Her seferinde aynı şeyler. İşleri bahane edip, atıyorsun kendini yurtdışına. Sonra Facebook’larda, Twitter’larda, Ukrayna’lı güzellerle boy boy resimlerini yakalıyorum.
Murat: Fotomontaj onlar. Konuştuk daha önce. Rakiplerim beni karalamak için yapmış.
Aslı: Böyle karalamaya can kurban. Benim bildiğim, erkekler için gurur kaynağı olur böyle resimler. Karalamak içinmiş? Çocuk mu var karşında.
Murat: Lütfen, diyorum Aslı. Üstüme gelme.
Aslı: Ben sıkıldım artık Murat. Böyle bir evlilik istemiyorum.
Murat: Yaa, şuraya iki lokma bi şeyler yiyip, keyif yapmaya geldik. Yine zehir etme ne olur.

Erkek: Say dese, İzmir’in ilçelerini sayamam. Adam kalkmış bana Fransa’nın yörelerini soruyor.
Kadın: Vallah Fransa’da bir yer bilirim, o da Paris.
Erkek: Bende Cannes’i bilirim, üstüne de yer tanımam.
Kadın: Cannes neresi be. Kan olmasın o.
Erkek: Hani şu film festivali var ya, sahili falan, işte orası.
Kadın: Kan o canım kan.
Erkek: Neyse ney. Paris’ten iyidir.
Kadın: Paris bi tanedir. Aşkın başkenti.
Erkek: Aşkın başkenti mi? Başkenti Paris’se, simgesi de Eyfel Kulesi olur o zaman.
Kadın: Eyfel Kulesi mi? Neden?
Erkek: Kule diyorum kızım, çadır olayı yani.
Kadın: İğrençsin. Aşk, seks demek değil bi kere?
Erkek: Ya ne peki?
Kadın: Aşk romantizmdir.
Erkek: Fazla romantizm, romatizma yapar ama.
Kadın: Özel bir gece olacak dediğin bu muydu? İğrenç iğrenç espriler.
Erkek: Ne oldu beğenmedin mi?
Kadın: Hayatım böyle devam edecekse, iptal edelim siparişleri, kalkalım yavaş yavaş.
Erkek: Şaka yaptım ya, kızma hemen. Saçların çok güzel olmuş bu arada.
Kadın: Fark ettin demek?
Erkek: Tabi fark ettim, kestirmişsin.
Kadın: Kestirmiş miyim? İnanmıyorum sana ya. Ben de fark ettin diye seviniyorum.
Erkek: Kestirmedin mi?
Kadın: Hayır efendim kestirmedim. Boyattım.
Erkek: Boyattın mı? Kızım on senedir, saçların hep bu renk senin.
Kadın: Bu renk ha? Yazıklar olsun.

Saadet: Üç hafta oldu hala bitiremedin yazlığın tadilatını. Yaz kapıda Rıfkıcığım. Çimento torbalarının arasında güneşleniriz artık.
Rıfkı: Aksiliklerin ardı arkası kesilmiyor Saadet, ben ne yapayım?
Saadet: Sorun aksiliklerde falan değil, senin beceriksizliğinde.
Rıfkı: Öyle söyleme, ustalarla uğraşmak kolay mı sanıyorsun.
Saadet: Rıfkıcığım sen böyle pısırık olduğun sürece, değil usta, mühendis getirsek kıymeti yok. Ayol ben seni ustalara göz kulak olasın diye gönderiyorum, sen onlara çay kahve yapıyorsun. Adamlar çay kahve içip, kek börek yemekten iş yapamıyor.
Rıfkı: Ne yapayım hayatım. Yorulmuş adamlar. Bi soluklansınlar dedim.
Saadet: Hadi çayı anladım da, kekler börekler neyin nesi?
Rıfkı: Yahu ayıp, kuru kuru çay mı ikram edilir insanlara.
Saadet: Evde canım çekiyor, bi bazlama istiyorum senden, kırk dereden su getiriyorsun. Ama ustalara açma yufkadan kol böreği yapıyorsun.
Rıfkı: Ne yapayım Saadet, hazır fırın kızmışken, ikisini de çıkarıverdim aradan.
Saadet: Vallahi tebrik ederim seni. Biz adamlara iş yapsınlar diye para ödüyoruz. Sen onları çalıştırmamak için elinden geleni yapıyorsun.
Rıfkı: Aç açına mı çalışsın insanlar.
Saadet: Evde de bu kadar hamarat olsan keşke.
Rıfkı: Teessüf ederim Saadet. Değil miyim?
Saadet: Ne bileyim. Bi süpürge tutuyorsun. İki saat.
Rıfkı: Ama bi yandan da çamaşırları makineye atıyorum.
Saadet: Vallahi onu bunu bilmem. Cumartesi Pazar, zor bitiriyorsun temizliği, ütüyü. Öyle olunca da yemek bana kalıyor mecburen.
Rıfkı: Sen de yardımcı olsan bi yandan, çabucak hallediveririz. Sen bütün işi bana yıkıyorsun. Cumartesi manikürün pedikürün, Pazar günü fitnısın. Allah aşkına hafta içi ne yapıyorsun sen?
Saadet: Ay, üstüme gelme Rıfkı, vallahi bozuşuruz. Altı üstü bi konkenim var, onu da burnumdan getirme. Bütün kızlar toplanıyor, ben gitmeyim mi?
Rıfkı: Biraz da evle, çocuk çocukla ilgilensen.

Murat: Ben senin alışverişine, kokteyline karışıyor muyum?
Aslı: Ama seninle beraber gitmek istiyorum ben.
Murat: Kadınların takılarını ve kokularını yarıştırdığı partiler beni sarmıyor.
Aslı: Yoruldum artık, insanlara, Murat’ın işleri çok, Murat iş gezisinde, Murat bilmem nerde demekten.
Murat: Nişantaşı’nda sezon açılışlarını koştururken, nerde olduğum önemli değildi ama.
Aslı: Artık, yanımda olmanı istiyorum.
Murat: Artık? Bi zamanlar felsefen, “kartlarımı ödesin, ne hali varsa görsün”dü.
Aslı: Ama biz bir aileyiz Murat, unutma.
Murat: Tebrik ederim seni, bunu anlamış olman çok şaşırtıcı.
Aslı: Böyle konuşma kalbimi kırıyorsun.
Murat: Kırılacak bi şey yok. Ben sana yemeğe çıkalım dedim, sen botoksu nereme yaptırayım diye sordun. Tatile gidelim dedim, Nermin’e kocası Jaguar Kürk almış dedin. Şimdi mi aklına geldi karı koca olduğumuz.
Aslı: Her şeyin üzerine bir sünger çekelim. Ve yeni bir sayfa açalım ilişkimizde.

Erkek: Bütün gece somurtacak mısın böyle?
Kadın: Beni önemsemediğini düşünüyorum.
Erkek: Olur mu hayatım ya.
Kadın: Ama bendeki değişiklikleri fark etmiyorsun.
Erkek: Bi ton açtırmışsın, nasıl fark edeyim?
Kadın: Geçende de lens takmıştım. Onu da fark etmedin.
Erkek: Olur mu ya, deniz gözlüm diye seslenmiştim sana.
Kadın: Ama lensim siyahtı.
Erkek: Tamam işte, Karadeniz anlamında yani.
Kadın: Her seferinde aynı şey. Randevuya kardeşimi göndersem farkına varmayacaksın.
Erkek: Yok canım o kadar da değil. Bi kadınla erkeği ayırabilirim her halde.
Kadın: Hiç sanmıyorum ya neyse. Hadi söyle artık şu sürprizi?
Erkek: Gecenin sonunda söylücektim ama, neyse… (ayağa kalkar. Cebindeki kutudan bir yüzük çıkarır.) Çok affedersiniz… Bir iki dakikanızı almak istiyorum. Şu elimde görmüş olduğunuz yüzük…
Kadın: İnanmıyorummmm…

(Erkek hariç sahnedeki herkes donar. İçeri biri girer.)

Biri: Aklıma gelen şeyi yapmıycaksın herhalde.
Erkek: Aklına gelen şeyi mi? Sen kimsin?
Biri: Bir tost.
Erkek: Tost mu?
Biri: Pardon dilim sürçtü. Bir dost.
Erkek: Seni tanımıyorum. Ne istiyorsun benden?
Biri: Büyük bir hata yapmadan önce seni uyarmak istedim.
Erkek: Ne hatası ya. Ben, sevgilime evlenme teklif edecektim.
Biri: İyi bok yiyecektin. İşte bunun için burdayım ben.
Erkek: Ama ben… bu yüzük…
Biri: Sok onu… cebine. Oğlum sende hiç akıl yok mu?
Erkek: Ne oldu dostum ya?
Biri: Sağına soluna bakmıyon mu sen?
Erkek: Nooldu ki?
Biri: Oğlum, evlenen erkeklerin evriminden iki örnek var yanı başında. Biri “evim evim güzel evim” erkeği, diğeri “saldım bayıra mevlam kayıra” erkeği. Birkaç örnek daha var da, pastanın en büyük dilimi bunlarda.
Erkek: Ne pastası ya, ne dilimi?
Biri: İstatistik pastası oğlum. Gazete okumaz mısın sen?
Erkek: Haaa. Anladım.
Biri: Biliyorsun, heykeltıraşlar ellerindeki kayaları yontarak, kafalarında tasarladıkları şekilde heykeller yaratırlar. Kadınlarda heykeltıraşlar gibidir. Evlendiği erkekleri, isteklerine göre şekillendirirler. Fakat ortaya çıkan şeyden pek memnun olmazlar, ama malzeme bozulmuştur artık. Eski formuna geri dönmez.
Erkek: Eeee?
Biri: Eeeesi, o söylemeyi düşündüğün cümleyi söylersen, sen de bir üretim hatası olacaksın. Şimdi kararını yeniden gözden geçir. Ya denizde fener, ya sürüde nefer! Kararını ver. (çıkar.)
Erkek: Ne diyordum. Şu elimde görmüş olduğunuz yüzük…
Kadın: Canımmm. Çok tatlısın.
Erkek: Pırlanta bir tek taş olup, 0.50 kırattır ve değeri üç bin liradır.
Kadın: Görgüsüzlük yapma.
Erkek: Sertifikasıyla beraber bin yedi yüz elli liraya evet yanlış duymadınız bin yedi yüz elli liraya SA-TI-YO-RUM.

--- BİTTİ ---


Cumhur Ay - ( 4/5/2012 )
Yazan: Cumhur AY – e-mail: ay_cumhur@hotmail.com – İzmir.2012
Skeç: Korku Tüneli

(Korku tünelinde bir aile. Karı koca ve iki çocuğu. Elektrikler kesilmiş, aile korku tünelinin içinde kalmıştır. Sahnede ikişerli sırada, dört sandalye vardır. Karı koca önde, çocuklar arkada oturmaktadır. Sahne karanlık, yerel ışık aileyi aydınlatmaktadır. Babanın elinde çakmak vardır.)

Hidayet: (sesi titrek) Buyurun bakalım. Yahu kaç defa söyledim size “Şu korku tünelini hiç hazzetmiyom, binmeyelim şu merete” ama dinleyen kim? Sanki lunaparkta başka oyuncak yok.
Tingiz: Nooldu baba ya, korktun mu yoksa?
Hidayet: Lan ne korkucam. Üç beş tane kukladan, korkulur mu?
Tingiz: Yok, çakmak zangır zangır titriyo da, o bakımdan sorduydum.
Hidayet: Ne titremesi lan. Senin kafan sallanıyordur korkudan, sen çakmak zannediyon.
İdil: Baba ne zaman gelir elektrik?
Hidayet: Bir bilsem kızım, bir bilsem.
Nebahat: Hidayet bi telefon falan etsek?
Hidayet: Elektriğe mi?
Nebahat: Yok canım, eşe dosta falan, gelip kurtarsınlar bizi.
Hidayet: Dayımgilleri arayım mı Nebahat? Biliyosun, oğlu Elektrik mühendisliğinde okuyor. Belki bir faydası dokunur.
Nebahat: Dalga geçme. Oturup bekliycez mi burada?
Hidayet: Telaşa mahal yok. Küçük bi arıza olmuştur, şimdi verirler elektriği.
İdil: Ya, saatlerce gelmezse?
Tingiz: (korkutucu bir sesle) Elektrik gelmezse, onlar gelirrr. Seni bi tutar böyle. (kıza sarılır. Kız çığlık atar.)
Nebahat: Oğlum korkutma kardeşini.
Hidayet: Tingizzz, yapmasana çocuğum.
İdil: Evde de böyle korkutuyo baba. Siz yattıktan sonra, gelip kapıyı tırmalıyo. Korkunç korkunç sesler çıkartıyo.
Hidayet: Oğlum hasta mısın sen? Niye korkutuyon kardeşini?
Tingiz: Ne korkutması baba ya? Kızınız tırsak, ben ne yapayım. Kapı gıcırtısından bile aklı çıkıyo. Tuvalete de mi gitmeyelim?
İdil: Tuvaletmiş. Bi gecede 50 kere tuvalate mi gidilir? Prostat mısın sen?
Nebahat: Doğru konuş abinle.
Hidayet: Çocuklar, kavga etmeyi bırakın. Şimdi derdimiz başka, buradan nasıl kurtuluruz, onu düşünelim.
Tingiz: Düşünecek bişey yok baba. Kalkalım, tek sıra halinde tüneli takip edip, çıkışa gidelim.
İdil: Şu anda üçüncü kattayız ciciş, hatırlatmak isterim.
Hidayet: Oğlum, bu karanlıkta nereye gidelim. Kesin bi taraflarımızı kırarız.
Tingiz: Yanında el feneri olan yok mu?
Hidayet: El feneri mi? Kürdan mı lan bu. Kaç kişi yanında el feneri taşır?
Tingiz: Vallah bizim okulda bi öğretmenimiz var. Yanında İngiliz anahtarı bile taşıyo, lazım olur diye.
Nebahat: Öğretmen mi, ne öğretmeni?
Tingiz: İngilizce.
İdil: Matematik öğretmeni hesap makinesi taşır, İngilizceci İngiliz anahtarı. Bundan daha doğal ne olabilir ki?
Hidayet: Bi kimyacımız vardı zamanında, o da pense taşırdı hep.
Tingiz: Kimyacı? Pense? Ne alaka?
Hidayet: Bira şişelerini açmak için. Çok içerdi rahmetli.
Nebahat: Allah rahmet eylesin. İçkiden mi öldü.
Hidayet: Sayılır. Kimyacı ya, evin bodrumunda ucuz içki yapmaya kalkışmış. Damıtma kazanı patlayınca, bok yoluna gitti rahmetli.
Nebahat: Vah vah vah. Yazık olmuş adama.
Hidayet: Benim kolum yoruldu, söndürüyorum çakmağı. (sahne kararır.)
İdil: Baba ne yaptın ya, çok karanlık oldu. Korkuyom ben.
Tingiz: (Korkunç bir sesle) korkma kızım, korkmaaaaa.
Nebahat: Oğlummm. Yapma şunu.
Hidayet: (Çakmağı yakar. Sahne aydınlanır.) Tingiz şimdi kırıcam kafanı ama. Yapma be yavrum. Görüyosun korkuyo kardeşim.
Tingiz: Tamam ya tamam. Ne korkak kızınız var.
İdil: Sen korkmuyon sanki.
Tingiz: Ne korkucam ya. Erkek adam korkar mı? Di mi baba?
Hidayet: Şu elektrikler gelsin ben korkutucam seni. Bak yeniden söndürüyorum çakmağı. Gürültü etmeyin, sessizce bekleyelim elektriği.
Nebahat: Hidayet biraz da tutuversen ne olur. Görüyon korkuyo kız.
Hidayet: Nebahat kolum yoruldu diyom sana anlamıyon mu? Çok istiyosan sen tut. (Sahne kararır.)
Nebahat: Tamam, tamam.
İdil: (birkaç saniye sessizlikten sonra) Abiiii! Yapma şunu, çek elini.
Tingiz: Ne eli yaaa. Manyak mısın kızım sen?
İdil: Şu omzuma dokundurduğunu elini.
Tingiz: Kızım benim ellerim burada. Bak.
İdil: (Çığlık atar. Bağrışmalar, çığlıklar)
Nebahat: Dur kızım dur. Telaş etme. Hidayet yaksana şu çakmağı.
Hidayet: Yakacam Nebahat yakacam. Bi bulabilsem.
Tingiz: Düşürdün mü baba ya? İdil nerdesin? Kızım bak şaka yapma, patlatırım bi tane. Baba İdil yok.
Hidayet: Yok mu? İdillll? Kızım nerdesin?
Nebahat: Eyvahlar olsun, komşular yetişin, gitti gül gibi kızım.
Hidayet: Nebahat saçmalama ne komşuları? Buradadır kızın, nereye gidecek? İdillll. (ses yok) İdilll, kızım bak şaka yapma, sonra kötü olur.
Nebahat: Ne şakası bey. Götürdüler kızı. Gitti açmamış gül goncası gitti.
Hidayet: Saçmalama Nebahat.
Tingiz: O mu açmamış gül goncası?
Hidayet: Ha buldum çakmağı. (Sahne aydınlanır.) İdil? İdil kızım nerdesin? İdddiiiiillll!
Nebahat: Ayyyy bana bi şeyler oluyor. Ayyy, yetişin gitti kııızzzıımmm gitttiiiii!
Tingiz: Merak etme anne, bekleyelim biraz, alan kesin geri getirir beş dakika içinde.
Hidayet: Lan ruhsuz, sen de hiç acıma yok mu? Bak kardeşin kayıp.
Tingiz: Saklanmıştır bi yere çıkar şimdi.
Nebahat: Ayy, yetişin komşular, yetişin gitti dünyalar güzeli kızım gitti!
Hidayet: Lan başlıyacam sana da, komşularına da. Manyak mısın sen, ne çağırıp duruyon komşuları ikide bir?
Nebahat: Ay ne bileyim Hidayet alışkanlık işte.
Hidayet: İdil bak saklandıysan bi yere çık, yoksa çok kötü olur. Kızım, sen beni kalpten götürmek mi istiyon? Ses ver bana.
Nebahat: Ne saklanması bey. Gitti diyom sana, gitti pamuk prensesim.
Tingiz: Anne sen İdil’den bahsediyon di mi? Yanlışlık yok? Pamuk prenses falan?
Nebahat: Oy, oy nerelere gidem, kimlere soram?
Hidayet: Nebahat bi sakin ol. Bi çare düşünelim. Yaygara yapıp durma.
Nebahat: İçim yanıyo bey içim. Oyyy, oyyy. Gitti manken gibi kızım gitti. Gitti taçsız kraliçem gitti.
Tingiz: Anne bi dur ya Allah aşkına. Ne prensesi, ne kraliçesi? İdil bu ya, hepimizin bildiği.
Nebahat: Sen sus, gün yüzü göstermedin kızıma. Öküz oğlu öküz.
Hidayet: Nebahat! Bak sabrımı zorluyon. Gösteririm sana şimdi öküzü.
Nebahat: Yalan mı Hidayet? Baba oğul neler yapmadınız kızıma, kan kusturdunuz kan.
Hidayet: Saçmalama lan, ne kanı? Bi dediğini iki etmedik. Acun’da olmayan cep telefonu onda var. Giyim kuşam desen Hülya Avşar’la yarışır.
Nebahat: Para her şey demek değil Hidayet. Pisikolocik baskı kurdunuz, gün yüzü göstermediniz.
Tingiz: Biz mi kurduk o baskıyı?
Nebahat: Sen ve baban. Kız çocuğu diye her şeyine karıştınız.
Tingiz: Anne saçmalama lütfen. Ondan daha rahat bi kız var mı piyasada? En az 15 kere yatılı gitmiştir arkadaşlarına. Ders çalışmaya. Yatılı ders çalışmak da ne demekse?
Hidayet: Tamam kesin artık. Bak çakmağın gazı bitmeye başladı. (Işık titrer, sahne kararır.)
Nebahat: Ha bi bu eksikti şimdi. Hem kız gitti, hem de gaz bitti. Yok mu başka çakmak?
Hidayet: Söylediğin laf mı şimdi? Yahu elli tane çakmak mı olur insanın üstünde?
Nebahat: Ne bileyim ayol, belki yedek falan vardır diye şey ettim.
Tingiz: Baba olmazsa ben yavaş yavaş inip, İdil’i arayım.
Hidayet: Otur oturduğun yere, bi de sen kaybolma başımıza. Gelir şimdi elektrikler.
Nebahat: İnşallah. (Kısa bir sessizlik) Hidayet sırası mı şimdi?
Hidayet: Neyin sırası mı?
Nebahat: Yahu, kalakaldık burada, üstelik kız da kayıp. Sen neyin peşindesin?
Hidayet: Nebahat çıldırtma adamı, neler saçmalıyon sen? Kafayı mı yedin?
Nebahat: Ay, yapmasana ayol, Allah müştakını versin emi.
Hidayet: Ne yapması Nebahat, nooluyo sana.
Nebahat: Oramı buramı elleyip durma diyom sana.
Hidayet: Ne ellemesi ya?
Tingiz: Aloooo, naapıyonuz siz ya?
Nebahat: Sen sıkmıyon mu ikizleri?
Hidayet: Ne ikizleri, ne sıkması? Saçmalama.
Nebahat: (Çığlık atar, bağrış çağrış)
Tingiz: Anne?
Hidayet: Nebahat?
Tingiz: Baba annemi de götürdüler galiba.
Hidayet: Nebahatttt? Nerdesin be kadın? Bak oyun yapma diyorum sana, bozuşuruz. Nebahaaatttt!
Tingiz: Yok baba yok. Annem de yok artık.
Hidayet: Nerde bunlar ya?
Tingiz: (Tırsak) Baba, ben korkmaya başladım.
Hidayet: Korkma yavrum korkma. Ben varım yanında.
Tingiz: İmdaaatttt. Baba sen misin?
Hidayet: Evet yavrum benim, korkma.
Tingiz: Baba korkmuyorum da, kaburgalarımı kırıcaksın, o kadar sarılma.
Hidayet: Seni de götürmesinler diye yavrum.
Tingiz: 17 yıllık hayatım boyunca, bi kere sarılmadın bana böyle.
Hidayet: Tamam lan, zırıltı yapma, ben de korkmaya başladım. (Elektrik gelir, sahne aydınlanır. Baba oğul sımsıkı sarılmaktadır.) Ha geldi elektrikler. Hadi gidelim hemen.
Tingiz: Annemle, İdil? Aramıycak mıyız onları?
Hidayet: Bi inelim aşağı hayırlısıyla da, sonra çıkar bakarız.
Tingiz: Saçmalama baba ya, onları almadan bi yere gitmem ben.
Hidayet: Saçmalama oğlum ney aldıysa onları, bizi de almayacağı ne malum?
Tingiz: Baba çok tırsak gördüm seni, ben seni böyle bilmezdim.
Hidayet: Hadi uzatma da, uzayalım çabuk.
Tingiz: Gidelim bari. Yazık çok yazık.
Hidayet: (Bir şaplak vurur.) Ukalalığı bırak, canımızı kurtaralım. (Sarıla sarıla, yan yan yürürler.)
İdil: (Çıkar. Annesi arkada) Ce-eeeee.
Hidayet: (Korkar.) Allahhhh. İdil? Nebahat? Nooldu size? Nerdeydiniz?
Tingiz: Bişey yapmadılar mı size?
İdil: Kimler?
Hidayet: Onlar işte, iyi saatte olsunlar.
Nebahat: Ay ilahi Hidayet. Ömürsün vallah. Ne iyi saatleri? Saklandık biz kızınla?
Tingiz: Saklandınız mı?
Hidayet: Lan manyak mısınız siz? Yüreğime indirecektiniz. Ne saklanması?
İdil: Korku tüneline girerken, anlaştık annemle sizi bi korkutalım diye. Elektriklerin kesilmesi, ekmeğimize yağ sürdü.
Nebahat: Evde ejderha gibisin ama, burada gördük ejderhalığını.
Hidayet: Ulan ben sizin var ya … (Tingiz’le beraber saldırırlar.)

--- BİTTİ ---


Cumhur Ay - ( 4/5/2012 )
Yazan: Cumhur AY – e-mail: ay_cumhur@hotmail.com – İzmir.2012
Skeç: Beş Yıldızlı Rezalet

(Odun bir koca, görgüsüz bir karı, kocasının anası, sapık bir ergen oğul, depresif bir kız ile beş yıldızlı bir tatil köyü. Bir şemsiye, üç şezlong. Karı koca sahilde, şemsiyenin altında şezlongdadırlar. Üzerlerinde tişört, altlarında şort, gözlerinde kocaman birer gözlük vardır. Adam uzanmış güneşlenmekte, kadın oturmaktadır.)

Şaziment: Lütfü, saçmalama lütfen. Dünya kadar para verdik, bi denize girmeyecek miyiz?
Lütfü: Sen cıscıbıldak denize gircen, benim başım da bela gircek. Olmaz.
Saziment: Cıscıbıldak mı? Ayol altımdaki mayo, döpiyes gibi. Bi boynumla, bacaklarım açıkta biraz, o kadar.
Lütfü: Olmaz. Otur bol bol güneşlen. İstersen sinekten de bi şeyler ye. Ama anadan üryan denize girmek yok, gireceksen böyle gir.
Şaziment: Tişörtle, şortla denize mi girilir ayol? Keşki gelirken haşama falan alaydık, böyle güneşin alnında ter dökeceğime, biraz olsun serinlerdim hiç olmazsa.
Lütfü: (Kalkar, gözlüğü kaldırır.) Tişörtle gir diyom sana, annamıyon mu?
Şaziment: Tişörtle gireceğime hiç girmem daha iyi. Rezil mi edicem kendimi millete? Tutuyon en pahalı otele getiriyon, ama ne havuza, ne de denize sokuyon. Ne biçim tatil bu?
Lütfü: Garı bana bak, benim sinirimi bozma, vallah tatil göyü neyin bakmak, yersin zopayı.
Şaziment: Gelmez olaydım keşke, tatil benim neyimize? Oturup evde açardım klimayı, geçerdim karşısına, bu cehennem azabını da çekmezdim.
Lütfü: Çok gonuşma da galk bana bi bira al. Soğuk olsun amma.
Şaziment: Tabi tabi. Kalk bira getir, kalk kumandayı ver, kalk pide al. Evden ne farkı var? Tatilmiş?
Lütfü: Hadi bırak dırdırı. Gendine de soğuk bi şeyler alırsın artık.
Şaziment: Bira iççem ben de.
Lütfü: Neee?
Şaziment: Bira diyom, bira. ben de bira iççem.
Lütfü: Lan garı, kadın kısmı içki içer mi, asortik misin sen?
Şaziment: Elalemin karıları içiyo ama? Bak hepsinin ellerinde çeşit çeşit içkiler.
Lütfü: Onnar gavur karısı, onlar içer, sen içemezsin. Günah.
Şaziment: Sen içiyon ama. Günahsa sana da günah.
Lütfü: Uzatma. Eski göye yeni adet mi çıkarıyon? (Dalga geçerek) Bizim garı sosyetik oldu, artık evde de her gün bi büyük devirecek.
Şaziment: Tatildeyiz Lütfü. Bari burada karışma. Hem o kadar para verdik, bırak da tüm imkanlarından yararlanalım otelin.
Lütfü: Lan açık büfede beşer tane tabak dolduruyonuz, garışıyom mu? Bedava diye ne dartı ne durtu oynamadık hiç bi şey bırakmıyonuz, garışıyom mu? Sırf gece çorbasını gaçırmayalım diye saati kurup, gecenin bi vakti restorana iniyonuz garışıyom mu? Ama ben içecem, serhoş olacam dedin mi orda durcan.
Şaziment: Ne sarhoşu ayol. Tatildeyiz ya, maksat görüntü olsun.
Lütfü: Tabi tabi görüntü olsun. Senin o gösteriş merakın yüzünden, evdeki tüm odaları plazmaylan doldurduk be. Utanmasak tuvalete de koyacaz bi 37 ekran. Abimlere Almanya’dan en son model mutfak robotunu getirtdim. Mutfağın başköşesine koydun. Komşulara robotum var robotum var diye hava atıyon ama hangi düğmeden çalıştığını öğrenemedin bi türlü.
Şaziment: Ay lanet olsun içmiycem tamam. Bi bira içeyim dedim, lafı nerelere getirdin. Tamam, tamam gider kendime de bi kokteyl alırım o zaman.
Lütfü: Gogteyl mi?
Şaziment: Gogteyl ya gogteyl. Merak etme, merak etme, alkolsüz.
Lütfü: Ha, tamam o zaman. Çocukları da bul gelirken, az sonra dondurma servisi başlayacak, gaçırmasınlar.
Şaziment: (Gider.)
Rukiye: (Lütfü’nün annesi. Topallayarak gelir. Başında hasır bir şapka, üstünde entari, bir elinde baston, diğerinde servis tabağı ve bardak) Nereye gidiyo o meymenetsiz?
Lütfü: Geldin mi anacığım? Gel gel, otur şöyle.
Rukiye: Nereye gidiyo dedim?
Lütfü: Şaziment mi?
Rukiye: Karın olacak suratsız, adı her neyse.
Lütfü: Hem bi şeyler alıcak içmek için, hem de çocuklara bakıcak.
Rukiye: İyi iyi. İlgilensin çocuklarla biraz. Bütün gün atıyo kendini güneşin altına, çocuklar ne yer ne içer umrunda değil.
Lütfü: Çocuklar bakar başının çaresine, sen dert etme. Beş yıldızlı tatil göyü burası anacığım, yediğini içtiğini soran mı var. Her köşe başında bi sinek.
Rukiye: Sinek minek deyip durma içim kalkıyo.
Lütfü: Senin göyde yaptığın gözlemeye, burada sinek diyolar. Her göşe başına koymuşlar bi dane.
Rukiye: Kadın olsa, alır kendi elleriyle yedirir çocuklarına. Ama nerde? Ver giyinsin, sal süslensin.
Lütfü: Bırak şimdi gelininle uğraşmayı, gene doldurmuşsun tabağı. Rukiye Hanım çok yeme bu kadar, sonra bütün gece inleyip duruyon.
Rukiye: Lokmalarımı mı saymaya başladınız şimdi de. Karın bi yandan, sen bi yandan.
Lütfü: Yok be anacım ne sayması. Eşşek yüküylen para saydık otele, yiyeceniz tabi. Ama seni düşünüyom ben.
Rukiye: Düşünme düşünme, ben düşünürüm gendimi.
Burakcan: (Şortla gelir. Göbeğinde bir şambrel, gözünde deniz gözlüğü, ellerinde birer bardak içecek.) Bak baba hem kola hem fanta aldım, arka arkaya içiyom, gogteyl gibin oluyo.
Lütfü: Aferin benim aslan oğluma. Anneni görmedin mi?
Burakcan: Görmedim. Ben havuz başındaydım, duristleri seyrettim.
Rukiye: Ne seyrediyon lan elalemin garılarını? Ayıp deel mi?
Burakcan: Ama bi şey demiyolar babane.
Rukiye: Edepsiz, kazık kadar adam oldun, hala aklın fikrin cenabetlikte.
Burakcan: Öğle deme babanne ya. Bi görsen ne güssel memişleri var. Açmışlar böle.
Rukiye: Sus, arsız uğursuz seni. (Bastonla vurmaya çalışır.)
Lütfü: Yapma anne, genç adam bakacak tabi. Ergenlikte şimdi o, aklı başka şeye çalışmaz, gendimden biliyom.
Rukiye: Öküzün oğlu manda, ne beklicen başka.
Burakcan: Babane sana iççek bi şeyler alem mi?
Rukiye: İstemez aldım ben iççeğimi. Yannız ne verdi bilmiyom eşek sıpası, acı acı yakıyo baazımı.
Burakcan: Goladır o gola. Asitli ya ondan.
Rukiye: Her ne altsa. İçerken acıda sonra pek bi güzel geliyo. Orda da içtiydim iki bardak, içim yandıydı.
Lütfü: Nerde kaldı bu kadın yahu. Alt tarafı bi bira istedik, dilim damağım kurudu.
Rukiye: Bisikletlere gitmiştir o. Ne zaman görsem, ya bisiklet tepesinde, ya çıplakların fırınında.
Burakcan: Sauna o babane sauna. Gadınlar böle giriyolar oraya, terleyip terleyip zayıflıyolar. Ne güssel öle ıslak ıslak.
Rukiye: (Bastonla vurmaya çalışır.) Sus edepsiz. Lütfü, bu oğlana bi terbiye ver yoksam patlatacam kafasını gözünü. Aklı fikri edepsizlikte.
Lütfü: Tamam anne tamam.
Şaziment: (Busecan’la beraber gelir. Busecan’ın üzerinde uzun bir elbise, üstünde bir yelek ve şapka, elinde bir kitap) Al kocacığım biran, buz gibi vallah.
Lütfü: Nerde kaldın ya bi saattir.
Şaziment: Sıra vardı kocacığım, bekledim biraz.
Lütfü: Ne sırasıymış bu. Koca otelde elli tane bar var, sıra mı olurmuş?
Busecan: Su topu oynayanları seyrediyodu baba.
Lütfü: Ben sana demedim mi lan, o sulu agtivasyonları seyretmek yok diye.
Busecan: Aktivite o baba aktivite.
Lütfü: Neyse ney, ukalalık yapma. Hem senin halin ne böyle? Sanki gayak yapmaya Uludağ’a geldik.
Burakcan: Bacakları çok çirkinmiş, ondan mayo falan giymiyor baba.
Busecan: Sen sus kurbağa suratlı, bak söylerim babama yaptıklarını.
Burakcan: Naaptım ben ya?
Rukiye: Kesin bi haltlar karıştırmışsındır. Boşuna dememişler, anasına bak danasını al diye.
Şaziment: Anneee.
Rukiye: Nooldu ağrına mı gitti?
Şaziment: Laf sokup durma anne ya.
Rukiye: Ne laf sokacam. Benim bi şey söylememe gerek yok, mal meydanda.
Şaziment: Lütfüüü, bi şey söyle, vallahi küsücem şimdi.
Lütfü: Başlamayın gene, bıktım sizin dırdırınızdan.
Burakcan: Bende bu gızının dırdırından bıktım baba.
Busecan: Dırdırmış. Soyunma kabinlerinin arkasındaki delikten bakan kim?
Burakcan: Ne deliği ya, ne bakması? Sen de bütün gün Hasan’a mesaj atıp duruyon?
Lütfü: Hasan kim lan?
Burakcan: Sınıftaki gözlüklü inek. Neden bütün gün elinde bu kitapla dolaşıyo sanıyon? Okuduğundan değil, entel görünmek için.
Lütfü: Kızım, sen ne işler çeviriyon? Kim lan bu Hasan, katil mi etçeniz lan beni.
Burakcan: Yok baba ya, yalan söylüyo. Kendi suçunu kapatmak için çamur atıyo.
Rukiye: Eeee, ne demiş atalarımız, kenarına bak bezini al, anasına bak kızını al.
Şaziment: Anne vallahi bravo. Her şeyi dönüp dolaştırıp bana getiriyon ya tebrik ederim seni.
Rukiye: Aman ne haliniz varsa görün. Ben gidiyom, şu zımbırtıdan alayım bi bardak daha. Çok güzelmiş. (Gider.)
Lütfü: Hasanlar, Hüseyinler? Yeminle alırım okuldan bak. Ayağını denk al.
Şaziment: Lütfü gitme kızın üstüne, ders falan soruyordur.
Lütfü: Ne dersi lan? Yazın ortasında ders mi olur?
Busecan: Mesaj falan atmıyom baba ya, o kafadan atıyo. Bi de gece siz uyuduktan sonra, odadan çıkıp, diğer odaların kapısını dinliyo?
Burakcan: Ne dinlemesi be?
Busecan: Hatta dün gece kat görevlisi süpürgeyle odaya kadar koşturdu oğlunuzu.
Burakcan: Yalan baba ya inanma. Yalan söylüyo? Hasan’ı unutturmak için.
Şaziment: Tamam birbirinizi şikayet edip durmayın. Lütfü, bira almaya gittiğimde anons ettiler, plaj voleybolu varmış, gidelim mi?
Lütfü: Plajı becerdin de Voleybolu mu kaldı?
Şaziment: Bak millet ne güzel eğleniyor, hadi bizde gidelim.
Lütfü: Şaziment sen bu giloynan voleybol mu oynayacan sanıyon. Bi topa vuramadan, yuvarlanırsın kumlarda.
Şaziment: Turnuvalara katılmıcaz Lütfü, maksat görüntü olsun.
Lütfü: Lan başlayacam görüntüne. Ne görüntü manyağısın sen ya? Görüntü olsunmuş, en güzel görüntüyü sen verirsin orda. Benimde başımı belaya sokarsın.
Şaziment: Testi gibi oturup durcaz mı hep burda.
Burakcan: Baba ben dondurma almaya gitçem. Size de alem mi?
Lütfü: Lan bi otur be, bi nefes al. Mide fesadı geçirecen. Biraz ara ver.
Burakcan: Canım çekti baba ya.
Lütfü: Lan dün sekiz tane dondurma yedin arka arkaya. Sonra da bütün gece öksürüp durdun.
Burakcan: O zaman havuza gidiyom ben, güneşlencem biraz.
Busecan: Güneşlencekmiş, rontgene gidiyom desene oğlum.
Burakcan: Baba, bi şey söyle şu kızına ya, vallah ağzını burnunu dağıtıcam ha.
Şaziment: Havuz mavuz yok, otur oturduğun yerde. Biz nasıl oturuyorsak böyle, sen de oturcan.
Rukiye: (Elinde bardakla gelir.) Ayyy, ne güzel bi şeymiş bu ya. İnsanın içtikçe içesi geliyo.
Burakcan: Babane gene doldurmuşsun golaları.
Rukiye: Orda da içtim bi bardak. Gerçi biraz şişkinlik yapıyo ama olsun.
Lütfü: Anne içme bu kadar ya, akşama gazmana dönüşücen sonra.
Şaziment: Söyle Lütfü söyle. Vallahi bütün gün abur cubur ne varsa dolduruyo mideye, gece olunca da tepinip duruyo sabaha kadar.
Rukiye: Lütfü, söyle şu nursuz karına uğraşıp durmasın benimle.
Şaziment: Ay ne uğraşıcam, ben seni düşünüyom, rahatsız olmayasın diye.
Rukiye: Beni düşünüyomuş, bak bak sen. Duyan da gerçek sanır. Duymuyom mu sanıyon? Gece ben innedikçe, sen oh çekiyon. Utanmasan tef çalıp göbek atacan.
Şaziment: Ay üstüme iyilik sağlık. İftiralara bak. Anne vallah adamı ipe götürürsün sen.
Rukiye: Yalan mı, insafsız. Yorganın altında, ben mi atıyom kahkahaları?
Şaziment: Kahkaha mı, vallahi pes, bu kadarına pes.
Rukiye: Lütfü kaç kere söyledim sana boşa bu karıyı, boşa.
Lütfü: Ne diyon anne sen ya?
Şaziment: Lütfü bak bak, görüyon mu yaptıklarını?
Rukiye: Çok söyledim sana çok, ama dinneyen kim? Atacan bunu, alacan köyden patlakgözlerin Zeynep’i. Bakacan keyfine.
Lütfü: Zeynep mi?
Şaziment: Ay ay Lütfü bak fenalık bastı bana, ter çıkıyo her tarafımdan.
Rukiye: Annesi de öldü geçen sen kızın. Babasını da bana aldın mı, karada ölüm yok bize.
Lütfü: Babasını mı? Rüstem amcayı mı? Neler diyon anne sen?
Şaziment: Duy Lütfü duy. Annenin derdi başka. Senin izdivaç bahane, Rüstem amca şahane.
Lütfü: Ayıp anne ya, gaç yaşında insansın, yakışıyo mu?
Rukiye: Ayol ne var yaşımda? Gencecik kadınım. Böyle on tanesini cebimden çıkarırım. Hem koca yüzü mü gördük şu fani dünyada. Kırkında tırtladı, baban olacak deyyus.
Lütfü: Ne biçim koşuyon rahmetli hakkında, sen kafayı mı yedin?
Burakcan: Baba, babanem kafayı buldu herhalde.
Lütfü: Anne, ne içiyon sen? Ver bakayım şunu bana. (Alır, bir yudum içer.) Tüüüüü, şarap lan bu. Sen sabahtan beri şarap mı içiyon?
Şaziment: Tü, tü, tü. Ayığı yetmedi, bi de sarhoşuyla uğraşıcaz şimdi.
Rukiye: (Şarkı söyler) Gemilerde talim var, bahriyeli yarim vaaaarrrr.
Lütfü: Anne, kendine gel, delirtme beni. Hadi doğru odaya.
Rukiye: Hiç bi yere gitmiyom. Denize gircem ben.
Şaziment: Denize mi? Ay üstüme iyilik sağlık.
Burakcan: Babaanne yüzme bilmiyon ki sen.
Rukiye: Ateşim var kızım, ateşim. Söndürmem lazım. (Kalkar. Şapkayı çıkarır, Denize yönelir.)
Lütfü: Anne otur oturduğun yere, vallah anne manne bakmam ha.
Rukiye: Gemilerde talim var, bahriyeli…
Şaziment: Tut Lütfü tut, gidiyo kadın.
Burakcan: Boğulup gitçek yaaa.
Şaziment: Nerde oğlum nerde?
Lütfü: Anneeee.
(Rukiye’nin peşi sıra çıkarlar.)
--- BİTTİ ---


Cumhur Ay - ( 4/5/2012 )
Yazan: Cumhur AY – e-mail: ay_cumhur@hotmail.com – İzmir.2012
Skeç: Kırmızı Düğme

(Sahnede bir masa ve iki sandalye, masanın üzerinde kırmızı bir telefon ve açısı seyirciye doğru bir kutu, kutunun üzerinde ise kırmızı bir düğme vardır. Arkada duvarda “NASA” yazılı bir tabela. Adam sandalyede kaykılmış, telefonla konuşmaktadır.)

Rıfkı: Aloooo… Cemil abi… Sesim geliyo mu abi?... Rıfkı ben Rıfkı... İyidir abiciğim ya, ne olsun?... Sen nasılsın, yenge, çocuklar?... Kahvede durumlar nasıl, arkadaşlar iyiler mi?... Güzel, güzel… İşe başladım ben abi, çalışıyom… Evet, evet, sonunda ayarladık bi iş… Nerde mi? Amerika’da… Evet, Amerika’da. NASA’da… Bildiğimiz NASA ya, hani şu Amerikalıların füze müze işleri varya o NASA… Evet abi, evet. Bizim Hüseyin Enişte çalışıyo burada, teyzemin kocası… sağolsun yardımcı oldu, başladık işte… Onları da getirdim abi, hanım da oğlan da Amerika’da… Yeni daha ya, bir iki gün oldu… Sigorta mı? Var abi… Yemek, servis, lojman hepsi var abi… Burası çok kalabalık da, benim çalıştığım yer fazla kalabalık değil… Bi müdür var başımda bi de ben… Tamam abi, görüşürüz. Arkadaşlara çok selam… Tabi, tabi. Yazın gelicez. Görüşürüz inşallah… Selamlar abi. (Telefonu kapatır. Elindeki bezle masayı silmeye başlar.)
Mişel: (Takım elbiseli, gözlüklü. Girer telaşlanır.) No, no, no. Mistır Rifki, ne yapiyor siz?
Rıfkı: Toz alıyorum ya, nooldu ki?
Mişel: No, no, no. Toz almamak, toz almamak hiç. Bu düğme çok önemli. Hiç yaklaşmamak yanına.
Rıfkı: Tamam da Mişelciğim, toz toprak içinde mi oturalım ya?
Mişel: Size hep söylüyor ben. Siz burada oturmak sadece, hiçbir şey yapmamak. Bir şey şey lazım olmak, siz gitmek getirmek. O kadar.
Rıfkı: Tamam Mişelciğim tamam. (Oturur.)
Mişel: (Yerine oturur, kollarını bağlar, beklemeye başlar.)
Rıfkı: (Mişel’i taklit eder. Kollarını bağlar beklemeye başlar. Birkaç saniye sonra sıkılır.) Ne işe yarıyor bu düğme?
Mişel: (İstifini bozmadan) O düğme çok önemli olmak.
Rıfkı: Anladım önemli de, ne işe yarıyo?
Mişel: (Kafasıyla sağı solu kontrol eder.) O düğme… O düğme… (Abartılı) Tap sikrıt.
Rıfkı: Yalnız düzgün konuşalım, öyle siktirli miktirli, ayıp oluyo ama.
Mişel: No, no. Tap sikrıt, tap sikrıt. Yani nasıl diyor siz Çok Gizli.
Rıfkı: Tamam Mişelciğim gizlidir de, bizbizeyiz burada Allah aşkına ya. Kimse duymaz, hadi söyle ne işe yarıyo?
Mişel: Mistır Rifki, bizim Amerikalılar derki; “Ne kadar merak, o kadar”…
Rıfkı: Hop, hop devamını getirme bozuşuruz.
Mişel: No, no, no. Kötü bi şey olmamak. “Ne kadar merak, o kadar bela”
Rıfkı: Ne biçim atasözü bu, ne uyak var, ne kafiye.
Mişel: Türkçe söylemek ben onun için uymamak. İngilizce söylemek, o zaman uymak.
Rıfkı: Okey, okey. (Tekrar kollarını bağlayıp otururlar. Bir süre sonra sıkılır.) Peki, şimdi ben bi kere bassam bu düğmeye (hamle eder basmak için) ne olur?
Mişel: No, no, no. Ne yapıyor siz? Çıldırdınız mı?
Rıfkı: Ya bi kereden bi şey çıkmaz ki, noolcak ki? basayım mı ha, basayım mı? Noolur bi kere, bi kere?
Mişel: Siz öldürmek mi istiyor bizi?
Rıfkı: Ne öldürmesi ya, alt tarafı bi düğme.
Mişel: Rifki bey, bu düğme, sadece bi düğme olmamak.
Rıfkı: Ya ne olmak peki?
Mişel: (kafasıyla sağı solu kontrol eder.) Bu düğme… Bu düğme… Nükleer bi düğme.
Rıfkı: Nükleer mi? O ne demek ya?
Mişel: Yani bu düğmeye basmak ve üçüncü dünya savaşı çıkmak.
Rıfkı: Üçüncü dünya savaşı mı?
Mişel: Evet, evet. Üçüncü dünya savaşı. Bu düğmeye yüzlerce nükleer bomba bağlı olmak. Basınca hepsi havalanmak.
Rıfkı: Yapma ya. Abovvv. Pek marifetliymiş meret. (kolları bağlarlar, beklemeye başlarlar. Sıkılır. Telefonu kaldırır.) Kırmızı düğmeye iki çay, biri açık olsun.
Mişel: Ooooo, Mistır Rifki, ne yapmak siz?
Rıfkı: Çay söyledim ya. Nooldu ki?
Mişel: Mistır Rifki, Mistır Rifki, ne yapiyor siz, ne yapiyor siz?
Rıfkı: Nooldu ya, Allah Allah?
Mişel: Bu telefon, çok önemli bir telefon.
Rıfkı: Önemli mi? Ulan burada da önemsiz hiç bi şey yok, anasını satim.
Mişel: O telefon, kirmizi telefon.
Rıfkı: Eeee, ne olmuş, kırmızıysa?
Mişel: Kirmizi telefon diyorum anlamiyor siz. Çok önemli, çok önemli.
Rıfkı: Ya anladım kardeşim, anladım. Telefon önemli. Önemli de neyi önemli? Normal sıradan, kırmızı bir telefon işte.
Mişel: Bu telefon çalmak, biz açmak, sonra bu düğmeye basmak. Sen anlamak?
Rıfkı: Annamadım Mişelciğim annamadım. Niye biz bu telefondan sonra basıyoz düğmeye?
Mişel: Talimat gelmek bize bu telefondan. Başkan aramak talimat vermek, basın diye.
Rıfkı: Kim bu başkan ya?
Mişel: Amerikan Başkan. O bizzat aramak bizi, söylemek basın diye.
Rıfkı: O aramazsa basamaz mıyız?
Mişel: No, no, no. Bizzat başkan aramak. Başkası olmaz. O yüzden, telefon meşgul etmemek biz.
Rıfkı: Haaa, anladım şimdi. (Kolları bağlarlar.)
Mişel: (Telefon çalar. Heyecanlanır.) O şit. O may gat, o may gat. Telefon çalmak, telefon çalmak Rifki.
Rıfkı: Tamam, kardeşim duydum. Çalıyo tamam. Heyecanlanma bakıver, ne sitres yaptın bu kadar?
Mişel: Telefon diyor ben, telefon çalmak. Anlamıyor sen.
Rıfkı: Tamam Mişelciğim tamam açıver hadi. Bak sen açmazsan ben açıcam ha.
Mişel: (Çekinerek kaldırır telefonu.) Alo?... Rifki? (şaşkın telefonu Rıfkı’ya uzatır.)
Rıfkı: Alo. Kazım abi, sen misin abi? Vay, vay, vay. Kazım abime bak sen ya… Telefonu nerden buldun?... Cemil abi mi verdi?... (ahizeyi kapatır. Mişel’e) Sabah Cemil abiyle görüşmüştük, numara çıkmış, o vermiş telefonu. (Telefona) Vallah ne olsun abi ya, çalışıyoz işte… İşler iyi… Güzel abi güzel, on numara iş vallah… Siz naapıyonuz… Kahvede misin? Çok selam söyle arkadaşlara… Bi müdür var başımda abi o kadar, onla ben yani. Ederiz abi, ederiz… (ahizeyi kapatır. Mişel’e) Selamı var… (Mişel şaşırır, kinayeli) O da selam söylüyo abi… Tamam canım abicim görüşürüz… Herkesi öp benim için… Eyvallah abi eyvallah… (Telefonu kapatır.) Çok kral adamdır Kazım abi, senden iyi olmasın. Çok muhabbetlerimiz oldu kendisiyle. Çok severim çok. (Dalar.) Senin memleket neresi Mişelciğim?
Mişel: Memleket?
Rıfkı: Anne baba nereli yani?
Mişel: Anne baba?
Rıfkı: Ooooo, işimiz var seninle. Nerelisiniz diyorum ya, nerde doğdun?
Mişel: Dakota. Güney Dakota.
Rıfkı: Biz Bulgar göçmeniyiz. Annemle babam ellilerde göç etmişler. Ben Balıkesir’de doğdum. Sen gidip geliyon mu memlekete?
Mişel: No, ben burada yaşamak.
Rıfkı: Olmaz ama arada gitmek lazım, anne babayı ziyaret edicen. Hep iş, hep iş olmaz. Bi yere kadar. (kolları bağlarlar.)
ANONS: Mistır Rifki, mistır Rifki ziyaretçileriniz var.
Rıfkı: Allah, Allah, kim geldi ki acep?
Fatma: (Yanında bir çocukla içeri girer.) Vallahi Rıfkıcığım, tutturdu illa babamın işyerine gidicem diye, zapdedemedim bi türlü.
Rıfkı: Hiç önemli değil hayatım, gelin gelin. Mişel yabancı değil. Mişel tanıştırayım karım Hatice, oğlum Osman.
Mişel: Ama mistır Rifki kimse girmemek buraya. Çok gizli olmak burası.
Rıfkı: Ya Mişelciğim sıkma canını fazla oturmazlar onlar, bi beş dakka oğlan görsün babasının işyerini, giderler hemen. Dur hayatım dur, şurdan iki sandalye kapayım size.
Hatice: Hayırlı işler Mişel bey kolay gelsin.
Osman: Kolay gelsin Mişel amca.
Mişel: Mersi, mersi.
Osman: Mişel amca naapıyonuz siz burada?
Mişel: (Cevap veremez sinirlenir. Kafasını öbür tarafa çevirir.)
Osman: Bu düğme ne? Ne işe yarıyo?
Mişel: No, no, no. sakın sakın. Yok dokunmak. No, no, no.
Hatice: Elleme çocuğum elleme. Ben sana ne dedim, yaramazlık yok diye. Kusura bakma amcası, çocuk işte.
Rıfkı: (İki sandalye getirir.) Eveet, oturun bakalım.
Hatice: İşiniz çoksa rahatsız etmeyelim Rıfkı. Çok oturmucaz zaten. Oğlan istedi, bi görelim dedik işyerini.
Rıfkı: Olur mu ya, o kadar yol gelmişsiniz. Oturun, oturun. Ne söyleyim size, ne içersiniz?
Hatice: Eh, ben bi çay alayım o zaman. Osman sen?
Osman: Ben meyve suyu istiyom. Şeftali.
Rıfkı: (Telefona sarılır. Mişel sinirlenir.) Alo, kırmızı düğme odasına, bi çay, bi de meyve suyu. Şeftali.
Mişel: Mistır Rifki ne yapiyor siz. Ne dedim ben size. Bu telefon kullanmak yok.
Rıfkı: Kusura bakma Mişelciğim ya, daldım vallah.
Hatice: Neden kullanmıyonuz telefonu Rıfkı. Telefon yasak mı?
Rıfkı: Bu telefon kırmızı telefonmuş hayatım. Ondan.
Hatice: Ne oluyo kırmızı olunca?
Rıfkı: (Alçak sesle.) Başkanın.
Hatice: Başkan mı? Ne başkanı?
Rıfkı: Büyük patronun yani, sadece o arıyomuş.
Mişel: O, Rifki, bunlar devret sırrı olmak. Sen konuşmamak bunları.
Rıfkı: Tamam Mişelciğim tamam. Eeee, nasıl buldunuz işyeri mi?
Hatice: Vallahi güzelmiş, ferah, düzenli. Ama sıkıcı sanki biraz.
Osman: Baba ne yapıyonuz siz burada?
Rıfkı: Çok önemli bi görevimiz var Osmancığım.
Osman: Ciddi misin, neymiş o görev? Ajanlık falan mı?
Rıfkı: Yok yok, çok daha önemli bi görev.
Osman: Daha mı önemli, yapma ya. Naapıyonuz baba ya, söyle hadi.
Rıfkı: Bu düğmeyi bekliyoz.
Hatice: Düğmeyi mi?
Rıfkı: Evet. Mişel’le ben bu düğmenin sorumlusuyuz.
Hatice: Rıfkı?... Bu mu işin yani? Düğme bekçiliği.
Rıfkı: Öyle deme hayatım. Bu düğme çok önemli bi düğme.
Mişel: Mistır Rifki, Mistır Rifki. Piliis. Piliis.
Hatice: Vay başıma gelenler. Duyun dostlar duyun. Düğmeci bi kocam var benim.
Osman: Üüüüü, anne ben okula gitmicem artık.
Hatice: Sen tut kalk güzelim ülkeyi bırak, taaa Amerikalara gel. Ne için?
Osman: Arkadaşlarım dalga geçer benle. Üüüüü…
Rıfkı: Yaaa, abartmayın. Maaşı güzel, sigortası var, servisi var. Ne iş yaptığım önemli mi?
Osman: Okulda öğretmen sorunca ne diycem ben şimdi, baban ne iş yapıyo diye? Üüüüü…
Mişel: Piliiis, sakin olmak siz piliiiis.
Hatice: Sende pisleyip durma ikide bir be. Oyyyy oyyy. Bu da mı gelecekti başımıza. Düğmeci, düğmeci kocam var benim… Oyyyy, oyyyy.
Rıfkı: Hatice uzatma diyom sana.
Hatice: Şimdi toparlanıp, Türkiye’ye dönüyom ben. Osman’ı da alıyom.
Rıfkı: Saçmalama. Oturun oturduğunuz yere.
Hatice: Düğmeymiş. Annemler sorunca ne diycem ben şimdi? Kocam kırmızı bi düğmenin yanında işe başladı. İşi çok güzel. Çok çalışırsa yeşil bi fermuarın yanına vericekler.
Rıfkı: Ya dalga geçme, kızım bu düğme var ya…
Mişel: Mistır Rifki?
Rıfkı: Kızım bu düğme var ya çok önemli çok.
Hatice: Nesi önemliymiş Rıfkı nesi? Düğme bu ya. Bildiğin kırmızı bi düğme. Her tarafı önemli olsa ne olur? Düğme işte. Bak basıyorum (Düğmeye basar.) nooluyo ki? (Işıklar yanıp sönmeye, alarm ötmeye başlar) Bak bastım, bi daha, bi daha. Nooluyo Rıfkı nooluyo? (Işıklar kararır.)

--- BİTTİ ---


Cumhur Ay - ( 4/5/2012 )
Hesap Kitap İşleri
Oyun 2 Perde
http://www.dersimiz.com/dosya-8558-Bir-Muhasebeci-Hikayesi---Hesap-Kitap-Isleri-adli-Tiyatro-Oyunu-metni-indirin.html


calal kara - ( 11/1/2012 )
Ali Cüneyd Kılcıoğlunun devlet tiyatrolarına girmiş 8 e yakın oyunu var ve şu an yaşayan bir efsana olma yolunda ilerliyor birde onun oyunlarına baksanız Türkiyede ilk defa mask oyun yazan yerli bir yazar ver köy seyirlik oyun yazan komedi yazan lütfen bu yazarı keşfedin

Nazım - ( 6/24/2015 )
Köyde oynanabilecek bayan karakterlerin olmadığı komedi türündü bir oyun arıyorum yardımcı olursanız sevinirim.

Bu Oyun Hakkındaki Görüşlerinizi Paylaşın !

İsim
Mail  (Yayınlanmayacak)
Yorum
Güvenlik Kodu= 365
Lütfen bu kodu yandaki kutuya yazınız
 

    Son Eklenen Yazılar     En Çok Okunan Güncel Yazılar
27 MART… UMUDUNU ARAYAN BİR GÜN (Ahmet Yapar)
YOKLAMA LİSTESİ (Skeç)
    Tüm Tiyatro Yazıları

    Bu Tarihte Yayınlanan Diğer Yazılar
    Bu yazının yayınlandığı tarihte gündemdeki diğer yazılar aşağıda listelenmiştir...

  • Nasreddin Hoca (Semaver Kumpanya) - 5/18/2007
  • Memo'nun Önlenemez Yükselişi (Semaver Kumpanya) - 5/18/2007
  • Trainspotting (Semaver Kumpanya) - 5/18/2007
  • Chamaco Jenerik (Semaver Kumpanya) - 5/18/2007
  • Murtaza (Semaver Kumpanya) - 5/18/2007
  • Süleyman ve Öbürsüler (Semaver Kumpanya) - 5/18/2007
  • 12. Gece (Semaver Kumpanya) - 5/18/2007
  • Semaver Kumpanya 2006 - 2007 Kadrosu. - Semaver Kumpanya - Tanıtım Filmi (Semaver Kumpanya) - 5/18/2007
  • ULUSLARARASI KARADENİZ TİYATRO FESTİVALİ’NDEN İZLENİMLER (2) (Üstün Akmen) - 5/18/2007
  • Cinnet (Fragman) (Tiyatro Candela) - 5/18/2007
  • Siz de tekstlerinizi gönderin !! (-) - 5/15/2007
  • Ve tanrı kadını yarattı… - Jeanne d’Arc’ın öteki ölümü (İhsan Ata) - 5/15/2007
  • 8. ULUSLARARASI KARADENİZ TİYATRO FESTİVALİ’NDEN İZLENİMLER (1) (Üstün Akmen) - 5/15/2007
  • Söyleşi : Kemal Oruç (Elçin Aydın) - 5/11/2007
  • Ayrılık : Gereksiz gürültüye boğdurulmuş bir evlilik oyunu (Üstün Akmen) - 5/11/2007
  • Drama (Esen Çamurdan) - 5/11/2007
  • Tiyatro Sporu (Oyun İstasyonu) - 5/9/2007
  • OYUN İSTASYONU (Kocaeli) - 5/9/2007
  • TÜRKİYE… TİYATRO… UYANMAK… (Kemal ORUÇ) - 5/9/2007
  • AMADEUS : SALIERI’DEN YANA OLAN KİM? HELE BİR SÖYLESENİZE!.. (Üstün Akmen) - 5/9/2007
  • YAŞAMIN İZİNDEKİ KADINLAR : GÜLSÜM CENGİZ GENE İPOTEK ALTINDA (Üstün Akmen) - 5/9/2007
  • “SON DÜNYA” : KAÇILACAK YER NEREDE? (Üstün Akmen) - 5/9/2007
  • Matematik Hesabı (Ali Poyrazoğlu) - 5/3/2007
  • Yersiz Oyuncular'dan Videolar (Yersiz Oyuncular) - 5/3/2007
  • Kamyon (Sarıyer Halk Eğitim Merkezi Tiyatro Kolu) - 5/1/2007
  • “YERALTINDAN NOTLAR” : MUTLAKA SEYREDİLMESİ GEREKEN BİR OYUN (Üstün Akmen) - 5/1/2007
  • Mikado`nun Çöpleri (Beşiktaş Belediyesi Kültür Sanat Platformu) - 4/27/2007
  • CİHANYANDI KANLI NİGAR'IN TRAJİKOMİK HİKAYESİ (Özge Öztürk ) - 4/27/2007
  • FREDERICO GARCIA LORCA 1898- 1936 (-) - 4/27/2007
  • Harmanyeri 1915 (Tiyatro Prizma) - 4/26/2007
  • Haşin Bir Hikaye (Seyir Tiyatrosu) - 4/26/2007
  • İstanbul Halk Tiyatrosu (İstanbul) - 4/25/2007
  • Can Tarlası (İstanbul Halk Tiyatrosu) - 4/25/2007
  • ETNA: BEDENDEKİ KUYU (Üstün Akmen) - 4/25/2007
  • Röportaj : Bennu Yıldırımlar (Zeynep Rendeci) - 5/17/2007
  • Tiyatro Terimleri (Alıntıdır) - 4/22/2007
  • SANATIN İÇİNDEN GEÇEN KENT ESKİŞEHİR’DEN TİYATRO İZLENİMLERİ/2 (Üstün Akmen) - 4/22/2007
  • SANATIN İÇİNDEN GEÇEN KENT ESKİŞEHİR’DEN TİYATRO İZLENİMLERİ (Üstün Akmen) - 4/17/2007
  • DÖRT KADININ YAŞAMA TUTUNMA SERÜVENLERİ: “KADİFE ÇİÇEKLERİ” (Üstün Akmen) - 4/16/2007
  • TÜRKER İNANOĞLU’NUN GÖNLÜNDE YATAN ASLAN: “ROMANTİKA” (Üstün Akmen) - 4/9/2007
  • TİYATROMUZUN YENİ DON KİŞOT’LARINDAN ESKİ FARS: “KARMAKARIŞIK” (Üstün Akmen) - 4/6/2007


  • Tiyatro Kursu Başlıyor!
    12 Şubat'tan itibaren her PAZARTESİ Kadıköy'de!
    Çalışanlara yönelik hobi sınıfı!



    Duyuru Panosu!



    Son Eklenen Tiyatro Oyunları

         Güncel Yazılar

    Yazar olmak ister misiniz?
    Yazar olarak tiyatrodunyasi.com ailesine katılmak, yazılarınızı yüzbinlerce tiyatroseverle paylaşmak isterseniz tiyatrodunyasi@tiyatrodunyasi.com adresine mail gönderebilirsiniz...

    Mail Listemize Üye Olun

         Güncel Haberler
    Tiyatro Maydanoz, Nazım’ın Kadınları ile Sahnede
    Tekin Deniz: Dümbüllü kavuğunu kimseye devretmedi

    Tiyatro Dünyası'nı takip Edin
     
     |  ..