| Tiyatro Kursu | Şirket Tiyatrosu | | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|
||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
| Ana Sayfa | Hakkımızda | Yazılar | Haberler | Yazarlar | Tiyatro Oyunları | Tiyatro Grupları | Sanatçılar | Kaynak | Duyuru Panosu | | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
-Mal Bulmuş Mağribi- Olmak ya da Olmamak Üstün Akmen Toplumsal cinnet boyutuna gelen saldırganlık içgüdüsü, bir türlü kontrol altına alınamıyor. Demokrasi denilince her hakkın kendisinde olduğunu düşünenler, giderek burnumuzun dibinde öbeklenmekte. Şiddet, nasıl toplumun her kesiminde duyumsanıyorsa, kültür-sanat alanında da “kendince” kendine rakip gördüğünün açığını arama, açığını yakaladığında yerden yere vurma, hafife alma, küçümseme, alay etme olarak karşımıza çıkıyor, birileri birilerine sürekli “yazık” ediyor. Melih Anık’la tanışıklığımız hiç mi hiç yoktur, ama “Düşünceler” başlıklı “blog” sayfasında yazılar yazdığını, bu yazılarından tiyatro eleştirisiyle ilgili olanlarının tiyatro sanatı üzerine yayın yapan sitelerde de yayınlandığını bilen ve izleyenlerdenim. Yazılarını okur, bilgi birikimini takdir eder, mantıklı ve nesnel yaklaşımlar yakalarsam severim. Fazla “ahkâm” kestiğini sezdiğimdeyse içimden eleştiririm, “keşke yapmasaydı” derim. Tilbe Saran ile Yıldız Tilbe’nin adlarını karıştırmasını “akıl sürçmesi” olarak değerlendiririm de, dozu hayli “ağır” eleştiri yazıları karşısında “acaba muhatabıyla arasında bir husumet mi var” diye dertlenirim. Genelde sakinliği ve edebiyle tanınan değerimiz Mehmet Ergen’i bile çileden çıkaran (“Ben Patronum” ile ilgili) yazısındaki saldırganlığı görmezden gelirim, hatta Mahir Günşiray’ın kendisi için: “… oyun hakkındaki fikirlerini ancak internetten aldığı alıntılarla açıklayan…”, “dramaturginin ne olduğunu bilmeyen; yorumlama, ‘yeniden okuma’ kavramlarından bihaber, sadece göz ucuyla ‘Görüşler’ defterimize bakıp, onlarca yazının içinden bir cümle seçip, seyircinin düşüncesiymiş gibi oyunu seyretmeyenleri yanıltan, çeviri konusundaki gördüğüm en tuhaf bakış açısına sahip…” nitelendirmeleri karşısında üzüldüğümü hissederim. Melih Anık, ne yazık ki bu hafta da tutumunu aynen sürdürmüş, hakkında “vay neymişsin be abi” diye düşünüleceğini varsayarak, benim geçen haftaki “Kızıl Peter Hayvansa, Peki Biz Neyiz: ‘Kafka'nın Maymunu’ (Evrensel-6 Haziran 2012)” eleştiri yazımı hedef tahtasına asmış. Asmış da, “blog”undaki “Kafka’nın Maymunu ve Çok Üzgünüm Üstün Akmen… (7 Haziran 2012)” başlıklı yazısında, nedendir bilmem, sanki ben yazımı Tiyatro Eleştirmenleri Birliği Başkanı sıfatımla yazmışım gibi, her anışta adımın önüne “TEB Başkanı” unvanımı takmış. Böylece, bir taşla iki kuş vuracağını; hem beni, hem de Tiyatro Eleştirmenleri Birliği’ni hafife alabileceğini varsaymış. Melih Anık, alışılagelen “iz bırakma” yöntemine bu kere de daha önce Avrupa Üniversiteleri Tiyatro Şenliği kapsamında, 2010 yılında Liège Üniversitesi Kraliyet Üniversitesi Tiyatrosu (TURLg)’ndan seyrettiğim “Akademi İçin Bir Rapor” başlıklı eleştiri yazım ile 18. İstanbul Tiyatro Festivali kapsamında izlediğim ve yukarıda anılan başlıkla yayınladığım yazımı meze yapmış. İki yazımı alt alta koymuş, yazılarda aynı olan satırları koyulaştırmış, böylece kendi yazımdan “intihal” yaptığımı yedi düvele açıklamış(!). “TEB Başkanı” olarak(!) Roger Garaudy'den “rahat rahat” yararlandığımı da “yakalamış”, bu yararlanmayı da yazısının içindeki alıntılarda büyük harflerle göstermiş ve de kendince “mal bulmuş mağribi”liğin en iyi örneklerinden birini vermiş. Şimdi: “… Franz Kafka’nın kısa öyküsü sanırım malûmunuzdur: İnsana dönüşen bir maymun, Yüksek Akademi üyeleri önünde bir konuşma yapmaktadır. Geçirdiği evrimi akademisyenlere açıklar. İki durumdan hangisi daha iyidir acaba” ya da “… Neredeyse hüzünlü sayılabilecek bu kısa öyküyü Robert Germay/Colin Teevan tiyatroya uyarlamıştı. Germay/Teevan, Kafka’nın her zamanki kinayeli mizah anlayışıyla insanoğluna dair düşüncelerini aktarmakla kalmamış, yaşamın absürtlüğüyle yüzleşen insanın ümitsizliğini de yansıtmaya çalışmıştı. Hayvan teması, doğal olarak sahneleniş sırasında da öncelikle uyanış temasına bağlanmıştı” tümcelerinin aynı oyun ile ilgili iki yazımda da yer alması, Melih Anık Bey’in: “… kes-yapıştır’la ‘bir’ yazıdan ‘iki’ yazı çıkarmış” suçlamasını hak eder mi sizce? Oyunun konusunu özetleyişim ya da iki ayrı yönetmenin Kafka’yı aktarışlarında eşdeğer bulduğum yorumları için aynı tümceleri kullanışım Melih Anık’ın işaret parmağıyla beni göstererek kendini yerden yere atmasına, kahkahadan çatlamasına neden olabilir mi? Melih Anık benim için “çok üzgün” olduğunu söylüyor ya, ben ne için üzüldüğünü anlayamadığımı ifade ediyor ve esasen kendisinin bana (da) ayıp ettiğini söylüyorum. Alıntı kaynaklarını yazı içinde gösterdiğim için, bu konudaki serzenişini olası gözden kaçırmaya bağlıyor, üzerinde durmuyorum. Kendisinin mevcut tutumundan bir an önce caymasını; tiyatro sanatının bütününe ve çıkarına yönelik hareket etme alışkanlığını bir an önce edinmesini, eleştirilerinde kişilerin onuruna saygılı olmasını diliyorum. Başka da bir şey demiyorum. Üstün Akmen Evrense Yazarın Tüm Yazıları Paylaş Tweet |
Tiyatro Kursu Başlıyor! 3 Ekim'den itibaren her PERŞEMBE Kadıköy'de! Çalışanlara yönelik hobi sınıfı! Duyuru Panosu!
Son Eklenen Tiyatro Oyunları
Güncel Yazılar
Yazar olmak ister misiniz? Yazar olarak tiyatrodunyasi.com ailesine katılmak, yazılarınızı yüzbinlerce tiyatroseverle paylaşmak isterseniz tiyatrodunyasi@tiyatrodunyasi.com adresine mail gönderebilirsiniz...
Güncel Haberler
Tiyatro Dünyası'nı takip Edin | .. |
|||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|