| Tiyatro Kursu  | Şirket Tiyatrosu
Tiyatro Dünyası
Tiyatro Dünyası Bu Sahnede...
 
Ana Sayfa  |  Hakkımızda  |  Yazılar  |  Haberler  |  Yazarlar  |  Tiyatro Oyunları  |  Tiyatro Grupları  |  Sanatçılar  |  Kaynak  |  Duyuru Panosu  |
İstanbul Devlet Tiyatrosu - Profesyonel - Parantez İçindeki Hayatlar
Melih Anık




Sırp Tiyatrosu
Bazı Sırp yazarlar, Sırplara ait tiyatro geleneğinin 8 asırlık bir geçmişi olduğunu belirtiyor ve Sırp tiyatrosunu 1838 yılında yapılan ilk gezici amatör tiyatro ile başlatıyor. Bu asırlık tarih içinde 500 yıl egemenliği altında kaldıkları Osmanlı İmparatorluğu'nu anmadan da edemiyorlar. Genellikle Türk egemenliğinin Sırpların kültürel gelişmesini engellediğini ; Vojvodina’daki özellikle 17.yy dan sonraki gelişmenin de Habsburg’lar sayesinde olduğunu not ediyorlar.
18 yy da Sırp tiyatrosunun babası diye anılan Joakim Vujic’in kurduğu tiyatro (1835-36) önemli bir dönüm noktası sayılıyor. Popoviç (1806-1856) ise büyük yazarların başında anılıyor.
Hatırlatmakta yarar var : Sırp tiyatrosu sırasıyla Alman , Fransız ve Moskova Sanat Tiyatrosu’nun etkisinde kalmış.
Geleneği bu kadar eski olan Sırp tiyatrosunda , 1973 den sonra başlayan milliyetçilik akımları yeni bir tiyatro dünyası yaratıyor elbette.
Duşan Kovaçeviç (1948- ) son döneme damgasını vuran yazarlardan biri. Profesyonel (1990) , Belgrad’da duyulmaya başlayan “yeni” politikanın ve de “özgür ifade” coşkusunun yaşandığı Miloseviç döneminin oyunu. Yani oyundaki yazarı (Teya ) görevine getiren Miloseviç .
Önce Tito sonra Miloseviç dönemlerini yaşayan yazarın oyunlarında bu dönemlerin izlerini görmek doğal bir sonuç kabul edilebilir.
Profesyonel 1992 yılında İngilizce’ye çevrilmiş ve Amerika Birleşik Devletleri ve İngiltere’de sahnelenmiş. 2003 yılında Kovacevic tarafından filme çekilmiş. Film, 2004 İstanbul Film Festivali Uluslararası Yarışmasında Jüri Özel Ödülü almıştı. Duşan Kovaçeviç, Kusturica'nın Yer altı filminin de senaryo yazarı .
Yazarın (Duşan Kovaçeviç) diğer bir oyunu (İntiharın Genel Provası) bu sezon İstanbul B.B. Şehir Tiyatroları tarafından sahneleniyor.

Profesyonel
Okuduğumda oyunu çok etkileyici buldum . Çıkış noktası zekice. Sosyalist rejimlerin ayrılmaz ikilisini (aydın ile polisi) karşı karşıya getiriyor. Yazıldığı dönemi düşündüğünüzde sanki çatışan iki taraf arasında bir “uzlaşma” aranıyor . Ya da çatışan taraflar , yazarın rahipliğinde “günah çıkarıyor”. Yan odadan gelen eski düzenin sesleri bu yeni düzen içinde duyuluyor hala ; odaya girip çıkan sekreter olanlara şaşkınlıkla , anlamaz bir şekilde bakıyor ; odaya dalan eski düşüncenin kalıntısı “kaçık” ( eskiyi aramak deliliktir!) karşısında polisi buluyor. Bu karşılaşma aslında polisin kimliğinin de onaylanması , yazar(ve de seyirci) gözünde. Polis hala eski düzendeki saygınlığını (?) korumakta. Aydın , sekreterinin gerçeğini bilmiyor . Oyun sonunda sekreter onu terk ediyor. Polisin oğlu şimdi babasının yıllarca hizmetkârı olduğu düzenin kurbanı . Polisin değişmesi belki de bu nedenden dolayı.
Gerek polis ve gerekse yazar “eski”den bütünüyle kurtulmuş değiller. Birbirlerini anlamak için çaba gösterecekler. İki taraf da bir enkaz içinde, kendi tarihlerini birbirleri üzerinden anlamlandıracak. Zira yaşadıkları geçmişte ortaklıkları (!) vardı bir türlü.

Geçmiş hayat hikayelerine sahip çıkamamışlar geleceklerine nasıl sahip çıkacak ? Esaretimizden ancak “Profesyonel”ce düşünerek (aklımızı kullanıp , duygularımıza yenilmeyerek, kendimizi farkederek) kurtulup geleceği yaratabiliriz.

Oyun, seyredenlere de politik olarak bu tabu olan konunun serbestçe konuşulduğunu gösterme; eski dönemle dalgasını geçerek halktaki (oyunun yazıldığı yıllarda) gerginliği de alma amacında sanki.

Parantez İçi Hayatlar
Parantezin bu oyunda önemli bir rolü var. Bir bakışla parantez içindeki hayatların hikayesidir Profesyonel . Yaşanmamış, takip edilen, başkasının bildiği, bilinmezse de olabilir, bilinirse iyi olur vb hayatların yani parantez içine alınmış hayatların, hayat bölümlerinin,anların vb..

Yazar parantez içlerini vurgularken bir yandan teatral bir söylem yaratmaktadır.

İlk İz-lenim
Her roman,hikaye,oyun ilk okuduğunuzda bir iz bırakır. Bir süre sonra aklınızda ve kalbinizde kalan bu izin yerini ve konumunu koruduğunu anlarsınız. Zaman içinde değişen, aklın egemenliği altına girmeye başlayan, ilk heyecanını yitiren duygularınızdır. “Profesosyonel”leşirsiniz.
“Ayni toplumda yaşayanlar -kurt ya da kuzu olmaları farketmez- benzer toplumsal kaderi paylaşırlar. Ayni toplumda yaşayan insanlar için iyi ya da kötü görecelidir. İçerden farklı olan dışardan bakıldığında hüzünlü bir şarkı gibidir . Bir gün gelir ki insan yaptığından anlamlı bir sonuç çıkarmaya çalışırken bir başkası hiç bilmediği bir hayatın sahibi olduğunu fark eder. İnsan hayatın kuklasıdır” gibi mesajlar elbette çıkarılabilir bu oyundan. Nasıl algıladığınıza bağlı. Bence kurt kurttur kuzu da kuzu.
Kovaçeviç , Profesyonel ile hoş bir masal kurgulamış ve anlatmış. Araya sıkıştırdığı önemli eleştirileri de estetik bir paketle sararak sunuyor seyirciye . Eser , tiyatro metni olarak da dengeli ve edebi.
İlk okunduğunda bıraktığı iz, her okuyanda (bendekinden de) çok farklı da değildir.
Sahnelenmiş Profesyonel ise seyirci dikkate alınarak yapılmış bir çalışma. Daha doğrusu yönetmenin varsaydığı seyirciyi sıkmamak , güldürmek için yaptığı bir deneme.
( Yönetmenlerimiz kafalarındaki bu seyirci profiline çok takılıyorlar. Devlet Tiyatrosu gibi gişe kaygısı olmayan bir tiyatroda neden yapılır bilmem.)

Zaman zaman kuşkuya düşsem de “Profesyonel” olan tiyatrocularımızın “mutlaka, elbette , kesinlikle” bir bildikleri vardır diye düşünüyorum. O zaman da sahnede ortaya çıkanın “taammüden” yani düşünülerek ,bilerek yapıldığını çıkarsamamız gerekiyor ki o daha da acı . Çünkü şu mesajı çıkarıyorum : “Bu seyirci gülmek ister. Biz de güldürelim.” “Böyle yaparsak onlara ulaşabiliriz” de var tabi. Ama metnin hakkının verildiğini söylemek zor.
Oyuna “Acıklı Komedi” denilmiş. Yönetmen, acıyı Teya (yazar) , komediyi de Luka(polis) ile bedenselleştirmiş. Ancak acı ve komedi birbirinden ayrılacak gibi ve de karakterler de bölünecek gibi değil. Oyunda anlatılan hikaye, acıklı ve komik.
Yönetmen bu oyundan orta oyunu, commedia dell’ Arte ; Efendi ve uşağı Abdi , Karagöz-Hacivat , Lorel-Hardy , Şarlo çıkarmayı denemiş . “Gıdıklayarak güldürmeye” indirilmesi , bu oyunu hafifletmiş ; repliklerdeki sözler ve durumlar güme gitmiş.
(Yıllar yıllar önce rahmetli Cevat Kurtuluş’un Ağlayan-Gülen Şarkı parodisini hatırladım. O da beni güldürmezdi.)

Oyun Başlarken
Oyunu okumuş oyunun kadrosuna bakmış da gelmişim. Işıl Kasapoğlu yönetmiş , Bülent Emin Yarar(polis) ve Yetkin Dikinciler(yazar) oynuyor. Hepsi “Profesyonel” ! Daha ne olsun !
Oyun başlamadan yakın çevremdekilere oyunu övdüm.

Oyun Başladı
Dikkat gerek diye not düştüğüm parantez içlerinin seslendirilmesi , bana daha ilk 5 dakikada nereye gittiğimizin sinyallerini vermeye başladı . Ve sonra Luka Yoldaş (Bülent Emin Yarar) girdi sahneye. İlk replikler… Oyundan çıktım (Kafaca tabii…Bedenen ordayım da…) Soluk alıp döneceğim(!)
Metinde “gülümsedi” diye geçen jesti, Yarar , geniş bir kahkahaya , genizden gelen kıkırdamaya , küçük çığlıklara , “geniş” ve yayvan gülüşlere vb dönüştürmüş. Benzerlerini Jerry Lewis , Jim Carrey , Lorel Hardy vb filmlerinin seslendirmelerinden ; Türk filmlerinin “aptal uşağı” Cevat Kurtuluş’dan ve Yarar’ın Çayhane’de canlandırdığı karakterden hatırlıyorum.
Hepsinde ortak olan, “komik” karakter “komik” konuşur anlayışı . 20 yıla yakın polis olmuş ve belki de gireceği ameliyattan çıkmayacak bir dedektif , Yarar’ın yorumu ile çağdaş bir “palyaço”ya (“Abdi” belki) dönmüş. Teya da (Dikinciler) da karşı karakteri oynuyor.
Luka , sahneye girer girmez gülmeye başladı ,oyun boyunca güldü. Oyunun sonunda da ağladı ve gitti. Başlangıçta uçlara taşınmış bir karakteri oyun boyunca “yönetmek” çok zor. Oyunun sonlarında ayakta duramayacak kadar sarhoş ve ne dediği anlaşılamayan bir zavallı çıkıyor Luka’dan.
Işıl Kasapoğlu’nun gelenekselden (orta oyunu, commedia dell'Arte) izler taşıyan bir sahneleme yaptığı ; aptal uşak Abdi’vari bir karakterin sahneye girişinde kullandığı müzikten , tercih ettiği oyunculuktan hissediliyor.
Bu yeni yorumu ile Yoldaş Luka’ya, geleneksel tiyatromuzdaki aptal uşak Abdi denebilir ama o bile abartılı konuşma biçimi dışında bu kadar “kurmalı kahkaha makinası” değildir.
Bu yorumun Profesyonel’e yakışmamış olduğunu düşünüyorum.Oyun boyunca ayni durum sürdüğü için de oyunun içindeki en anlamlı anlar yok oluyor.
Bülent Emin Yarar şu sıralarda FOX-Tv de çok tutulan Arka Sıradakiler dizisinde ciddi ve duygusal , örnek bir öğretmeni canlandırıyor. Bana öyle geliyor ki bu oyunda ciddi oynarsa dizide canlandırdığı Kemal öğretmeni hatırlatır korkusu ile bu yolu denedi . Bu aşırı ucun, oyuna zarar verdiğini umarım fark eder. Işıl Kasapoğlu’nun duruma müdahale etmeyeceğini düşünmediğim için, Yönetmen ile müştereken kararlaştırılan bir yorum bu.
Ama bir tv dizisinin oyuncuya verdiği zararı da bu vesile ile görmüş olduk . Bülent Emin Yarar gibi iyi bildiğimiz bir oyuncu bu yorum ile salt kendine değil oyuna da zarar vermiş.

AÇ PARANTEZ Aşağıdaki kısım oyunu okumuşlar ve seyretmişler içindir :
Yazar oyunun başlarında Luka’ya “Bir de dram(Acıklı Komedi) var çantamda” dedirtirken oynanan bu oyunu kasdediyor. Yönetmen oyun yazılmış gibi yorumlamış.(?) Ve parantez içlerini de oyuna dahil etmiş , oynatmış. Oysa bu oyun, parantez içleri eklenerek , oyun sonunda yazılmaya başlanacak. Luka “oyun çantamda” derken kayıt makinesinin çalışmakta olduğu ima ediyor . Gerçekten de kayıt makinası çantadan çıkıyor. Dolayısı ile zaten henüz yazılmamış bir oyun için yazarın parantez içlerini konuşması anlamsız. Oyunun temposunu da ve seyirciyi de aptal durumuna düşürüyor.
Örneğin “Yanıma yaklaştı, elini omzuma koydu , gülümseyerek yüzüme baktı” repliğinin aynisi hareketle tekrarlanacaksa oyuncuya söyletmenin anlamı ne?
Ama parantez içindeki “reddettiyse sözcüğünü özellikle vurguladım” , karakterin duygularını anlattığı için gerekli. ”Trenden inmiş bir yeğeni andırıyordu gerçekten” ise size kalmış.
Öte yandan oyundaki yazara söyletilen “Her insan sözcüklerin ardına saklar düşüncelerini. Bu sözleri kim söylemiş…” sözleri de parantez içinde verilmemiş. Oysa yukarıdaki örneğe göre parantez içinde olmalıydı. Yazarın(Kovaçeviç) da bu konuda tutarlı olduğunu söylemek zor.
Bu nedenle oyunun bu anlamda yeniden “okunması” , hareketle zaten belli olacak parantez içlerinin söylenmemesi ; hareket anlatan repliklerin çıkarılması ; hareketle ifade edilemeyecek duygu ve düşünce belirtilen repliklerin seslendirilmesi doğru bir yol olacaktır. Bazı sahneler, hareket seslendirmesi ile çok kesiliyor. (Kaçık sahnesi) Onlar da birleştirilebilir.
Şimdi “Bu oyunda parantezler ile yazar(Kovaçeviç) özel bir söylem denemiştir. Tiyatro, “gibi yapmaktır”” gibi itirazlar yükselir ;“Yazar, çapraşık bir anlatım ile yanılsamayı ortadan kaldırmaktadır” hükümleri ile dudak kenarları istihza ile hafifçe bükülür; “Oyun her akşam yeniden yazılmıyor ki !. Herkes bunun oyun olduğunu biliyor! ” denilebilir.
Bu sorun, oyuna dışarıdan bakan bir yönetmen ilavesi ile çözülebilirdi. Örneğin bir yönetmen dışarıdan hareket verse , oyuncular da onun direktifine göre hareket etseler daha anlamlı olurdu. ”Parantez”in hakkı da verilmiş olurdu. (Örneğin Kaçık rolüne çıkan oyuncu bu yönetmeni de oynayabilirdi) KAPA PARANTEZ

Oyun, ortasından itibaren düşmeye , temposuzlaşmaya başlıyor.Sonlara doğru bitse de gitsek havası hakim oluyor. İşte tam o sıralarda yanımda oturan hanım bana doğru eğildi ve “Ara var mı?” diye sordu. Ben “hayır yok” dedim. Yanında oturan ve oyun boyunca tepkisiz yerinde “çakılmış” adamı “Bitiyormuş” diye fısıldayarak "yatıştırdı".

Sekreter(Gülen Çehreli), Kaçık(Cenap Oğuz) , oyunculukları hakkında fikir beyan etmenin zor olacağı kısa rollerinde görevlerini yapıyorlar.
Dekor (Nurettin Özkönü), Giysi Tasarımı(Gülümser Erigür), Işık Tasarımı(İ.Önder Arık) oyuna emeği geçen diğer kişiler.
Müzik(Cenap Oğuz) -yönetmenin özel bir yönlendirmesi var mı bilmiyorum ama- gerek bir türlü ayarlanamayan ses yüksekliği gerekse oyun bütününü sarmalamayan seçimleri ile gelişigüzelmiş izlenimi veriyor. Örneğin “insanın serseme çeviren bir şarkı çınlıyordu bitişik odada” açıklaması sırasında okunan anne mektubuna duygusal bir fon koymak bu tercihin bir yansıması.
Metinde oyun boyunca yan odadaki müzik devam ediyor . Müzik , eski düzenin yenisi üzerindeki baskısını hissettirmeli.
Polisin sahneye girişindeki müzik geleneksel tiyatro izi taşıyor ama oyun içinde tutarlı bir seçim olduğu hissini vermiyor.

Gerçekten gülenler oldu. Hatta ayağa fırlayıp alkışlayanlar. (Oyunun ilk gecesinde hepsi de oyuncuların akrabası, arkadaşı, öğrencisi değildi ya. )
Daha perde kapanmamış alkışlar sürerken oyun başında oyunu övdüğüm kişilere uzaktan el sallayarak ve gözlerine bakmamaya çalışarak salondan kaçtım. Onlar da benim gibi “nezaket alkış”larını bırakmış, toparlanıyorlardı.

Melih Anık
http://melihanik.blogspot.com/

Not : Herşeye rağmen oyunu hala görmek isteyecekler için konuyu ve sürprizlerini anlatmak istemedim.
Yazıyı yazarken basında çıkan söyleşi vb yazılardan okuduklarıma şaşırdım. Bana öyle geliyor ki söylemek istenenler “sabit” ve uysa uymasa da bu “sabit”i yinelemek hoşumuza gidiyor.

Yazarın Tüm Yazıları


Paylaş      
Yorumlar

İpek Seyalıoğlu - ( 2/7/2010 )
Sayın Melih Anık,
Yazınızı okurken şaşkınlığa uğradığımı belirtmek isterim. Her perde açıldığında o geceki seyircisiyle birlikte varolan tiyatroyu sıradan bir televizyon dizisi izler gibi eleştirmeniz bana pek profesyonelce gelmedi açıkçası. Sanırım oyunu aynı gece izlemedik. Belki de bir tv seyircisi olmadığımdan sizin Fox TV’de seyrettiğiniz Bülent Emin Yarar’ın oynadığı karakter üzerinden onun bu oyundaki performansını değerlendirmeniz oldukça garip. Bu da televizyonun, eleştirmenlerin oyun eleştirilerine verdiği bir zarar olsa gerek. Bülent Emin Yarar kendisini bir saniye bile esirgemeden bütün varlığıyla sahnede eşsiz bir oyunculuk sergilerken ben de soluk almadan ve tek bir saniye bile oyundan kopmadan izledim onu. Ayrıca oyunu değerlendirirken de sanırım biraz fazla indirgemeci davranıyorsunuz. Sizin dediğiniz gibi Luka ve Teya karakterlerinin bir zıtlığı temsil ettiğini sanmıyorum. Tam tersine bu oyun daha çok bir yazarın (Teya’nın) düşünme biçimiyle (ki parantezler tam da bunun için gerekliydi), onun hayatını yakın takibe almak zorunda kalan birinin (Luka’nın) kendi düşünme biçimininin ve Teya ile ilişkisinin zamanla değişmesi üzerine kurulu olduğunu düşünüyorum. Teya’nın iktidara geldikten sonra kendisiyle yüzleşmesi ise elbette yabana atılacak gibi değil. Hatta içinde yaşadığı koşulların, yazarı, kırkıncı yaşında kendisiyle yüzleşmesine çaresiz itişi gibi bile yorumlanabilir oyun; bu durumda Luka da Teya’nın kafasında yarattığı bir karakter olarak görülebilir. Oyunda daha çok kim kimin hayatını, kim kimin oyununu yazıyor gibi bir soru benim en çok kafamı kurcalayan soruydu örneğin. Sahneleme adına da sizin önerdiğiniz gibi oyuna bir dışarıdan yönetmen ilavesi ise hem kolaycı bir buluş olurdu hem de oyunun bütünlüğünü ve dengesini bozardı. Kurt kurttur, kuzu da kuzudur derken de gerçekten bir polis dedektifi gibi yaklaştığınızı düşünüyorum oyuna, oysa kurtların kuzuya, kuzuların kurtlara dönüşmesi daha ilgi çekicidir. Son olarak bu oyundaki oyunculukta tam olarak nerede commedia dell’arte ya da ortaoyunu özellikleri gördüğünüzü daha açık yazarsanız memnun olurum çünkü nedense oyuna kendimi o kadar kaptırmışım ki bunları görme şansım olmadı. Siz belki bu oyunu bir daha görmek istemeyeceksiniz ama ben oyunu seyrettikten sonra ne zaman ve kimlerle birkaç kez daha Profesyonel adlı oyunu göreceğimi düşünmeye başlamıştım bile.
İpek Seyalıoğlu


Nilgun Dönmez Y. - ( 2/13/2010 )
Sanırım sizinle aynı oyunu seyretmedik (!) Oyunla ilgili yazdıklarınızı okuyunca hem oyunculara, hem yönetmene yönelik eleştirilerinizin hiçbirine katılmadığımı ve herkesin bu oyunu bir kez değil, bir kaç kez seyretmesi gerektiğini bir seyirci olarak yazmak ihtiyacı duydum.

Oyunda bir seyirci olarak beni rahatsız eden sadece bir tek nokta oldu. Keşke oyun yazarın -Son- repliği ile bitseydi ve nefesimiz kesilerek izlediğimiz gösteri yine o coşku ile tadı damağımzıda bitebilseydik. Bunun dışında bence muhteşem ötesi bir oyun ve oyunculuk sergilenmiş, emeği geçen herkesin emeğine sağlık.
İyi seyirler...


Melih Anık - ( 2/16/2010 )
Sayın İpek Seyalıoğlu,
Yorumunuz için teşekkür ederim.
www.melihanik.blogspot.com adresindeki “100 Yazıda Düşüncelerimi Paylaştım.”Eleştiren”, ”Eleştirmen”” başlıklı yazımda , yorumunuzda değindiğiniz bazı hususlara cevap bulacağınızı umuyorum.
Ayrıca oyunu , yönetmen ve oyuncularla yapılan söyleşileri , oyunu İngilizceye tercüme edenin anılarını ,yazarın diğer oyunlarını,Sırp tiyatrosunu ve de yazımı yeniden okumanız da yararlı olacaktır.
TV dizileri , ülkenin ve tiyatronun aynası durumundadır . TV seyircisi olmadığınıza bakarak , ilgili ifademin tarafınıza tam olarak ulaşmasında eksiklikler olmasını doğal karşılıyorum. Ara sıra da olsa tv’deki dizilere göz atmakta yarar vardır. Fikir sahibi olabilmek için bir bölümün tümünü seyretmek gerekli değildir, özet bile yetebilir.
Böylelikle, kurt , kuzu, detektif, parantez , orta oyunu , yönetmen ilavesi , karakterlerin zıtlığı ,Sayın Yarar’ın yorumu vb hususlar , yazımdaki anlamları ile size görünmeye başlayacaktır.
Ama o zaman bile farklı düşüncelerde olmamız olasılığı çok yüksektir. Bu da sanatın iyileştirici , geliştirici gücüdür, yararıdır, güzelliğidir.


Ahmet Savaş Özpınar - ( 3/28/2010 )
Yorumunuz beni şaşırttı. Son dönemde seyrettiğim en iyi oyun ve tanık olduğum en iyi iki oyunculuk performansına tanık oldum. Belki küçük müzik seçim veya fazladan söz hataları olabilir ama bu, oyunun büyünü içinde riyor ve bence dehşetli, her ülkenin yapısına uyan bir ’düzen’ eleştirisini gayet güzel ortaya koyuyor. Yarar ve Dikicile’in performansları dudak ısırtıcı. Tek aksayan noktaya, daha vurucu bir final beklerken, yanlış yerde kullanılmış ve seyirciyi alkışlamaya yönelten -son- repliğinde buldum. Bunu son replik zanneden seyirci, Teya’nın işaretiyle, alkış sesleri arasında duyulmayan kayıt cihazındaki sesi dinlemeye başlıyor ve oyun böyle bitiyor. Finalin son saniyeleri gözden geçirilmeli sadec. Ötesi, takdire şayan. Haksızlık etmişsiniz bence. Saygılarımla...

Ergin Sevinç - ( 4/9/2010 )
Sayın Melih Anık’ın yorumunu okuyunca -oh be, demek ki onca alkis arasinda tek begenmeyen ben degilmisim- hissini aldim.

-Profesyonel- eserini önce okuyup sonra Devlet Tiyatroları’nda seyretmiş biri olarak ben de aynı hayal kırıklığını yaşadım. Bu bir -yorum farkı- olamaz diye düşündüm. Ornegin Luka Laban’ın bu şekilde gülünç hale sokulması çok rahatsız edici. Evet eserde kara-mizah ve espiri ogeleri var ama kesinlikle tiyatro oyunundaki gibi -gulunc mimikler- araciligiyla gerceklestirilecek sekilde degil.

-Profesyonel- oyununun yazar tarafindan cekilmis ve 2004 yilinda Istanbul Film Festivali’nde Juri Ozel Odulu alan bir de film versiyonu da var. Meraklisina o filmi gormelerini tavsiye ediyorum.


Gökhan GÜNGÖR - ( 11/17/2010 )
Kör bir tiyatro izleyicisi olarak, parantez içinin oyuncu tarafından okunmasının harukulade birşey olduğunu düşünüyorum. Bu oyun yazılırken ya da sahnelenirken böyle bir şey düşünüldü mü_ Bilmiyorum. Ama bu düşünülseydi bu kadar harika olmazdı. Parantez içinin okunması yani sahnedeki o anki hareketlerin betimlenmesi, cılız çabalarlada olsa; bir çok ülkede bir ok gönüllü tarafından, film ve tiyatro oyunlarına yapılıyor. Fakat benim hoşuma giden ve kesinlikle tercih ettiğim tam olarak bu. Olduğu haliyle; hiç bir uyarlamaya, ek betimlemeye ihtiyaç olmadan herkesin erişimine açık.

Kemal Öztürk - ( 11/26/2010 )
Oyunu yeni izledim. Son yıllarda izlediğim en iyi oyundu. Ve Bülent Emin’in yorumunu soluksuz izledim. Öyle iyiydi ki Yetkin Dikinciler’e dönüp bakamadım bile. Böylesi bir oyunu, bu kadar ağır eleştirmeniz bende tiyatroya karşı kompleksli olduğunuz izlemini yarattı. Sanırım iyi bir tiyatrocu olmak istediniz ama başaramadınız. İyi işlere çamur atmak yerine daha iyisini yapmayı deneyiniz. Okudum,Boğaziçi üniversitesinin amatör tiyatro topluluğunda yönetmenlik denemeleri yapmışsınız. Işıl Kasapoğlu’nu bile yerme ihtiyacı duyduğunuza göre durumunuz çok vahim. Allah, acil şifalar versin...

Aslıhan Geçtan - ( 11/29/2010 )
Melik Anık kimdi pardon? Pardon? Ha, tamam...

Yasin KÖYLÜ - ( 2/2/2011 )
Uzun zaman olmuş tiyatroya gitmeyeli, Bülent Emin YARAR-ın oyunu olduğunu görür görmez görmem gerekli diyerek düştüm yola, ve gerçekten söylüyorum ki Yetkin DİKİNCİLER beni affetsin YARAR-ı konsantre biçimde izlemekten kendisine bakamadım bile, bir solukta çıkardığı 1 buçuk saatlik muhteşem performansın hala etkisindeyim, son zamanlarda izlediğim en iyi tiyatro performansıydı, mutlaka ama mutlaka tekrar gidip yakınlarımada izlettireceğim unutulmaz bir performansdı benim için,ülkemde böyle sanatçılar olduğu için mutlu olduğum keyifli bir akşam yaşattı bana bu oyun.....

gözbek - ( 2/25/2011 )
Melih Bey,

Bu sıradışı yazınızı okuduktan sonra diğer yazılarınızı da okuma ihtiyacı hissettim ve sanki Hıncal Uluçvari polemik oluşturarak ve herkesin -iyi- dediğine -kötü- diyerek gündemde kalmak istiyormuşsunuz gibi bir izlenim aldım.

Oyunun tadı, kaymağı olan parantez içi okumalarını bu kadar garip şekilde eleştirmenizin başka bir açıklamasını bulamadım.


Emre Uğurlu - ( 12/15/2011 )
Aksine, bu yazı bende de herkesin popüler kültür gereği -mükemmel..- dediğine, -kral çıplak!- diyebilme cesaretini görme hissi uyandırdı..

Bu yazıda oyuncuların oyunculukları hakkında ahkam kesilmemiş.. Oyuna katılmaya çalışılan, zoraki komedi, doğru ve düzgün bir şekilde eleştirilmiş. Bülent Emin Yarar ve Yetkin Dikiciler kendilerine verilen rolleri, kaliteli oyunculukları ile başarıyla oynamışlar. Ama, tiyatro sever seyirciler olarak, müsade edin de oyunda mevcut, göze kulağa hoş gelmeyen kısımları da, gönlümüzce, kendi görüşlerimizce, bizce, açıkça söyleyebilelim. Geçmişte tiyatro eğitimi almış ve sahnede oyun sergilemiş, alkış heyecanını hissetmiş biri olarak, hiç bir oyuncunun, rolünü oynayışını eleştirmem. Eleştirmemeliyiz de. Her oyuncunun kendine özgü, oyuna kattıkları farklı güzellikler vardır. Ancak, şahsım adına, oyundan çıktığımda kafamda oluşan -bu oyunu komedi öğeleri olmadan izleseydim yada metinden okusaydım, mesajı daha güzel hisseder, daha fazla zevk alırdım..- görüşüme, burada Melih Anık tarafından destek bulmak düşüncelerimi perçinledi diyebilirim.. Herkese Saygılar.


Bu Oyun Hakkındaki Görüşlerinizi Paylaşın !

İsim
Mail  (Yayınlanmayacak)
Yorum
Güvenlik Kodu= 724
Lütfen bu kodu yandaki kutuya yazınız
 

    Son Eklenen Yazılar     En Çok Okunan Güncel Yazılar
27 MART… UMUDUNU ARAYAN BİR GÜN (Ahmet Yapar)
YOKLAMA LİSTESİ (Skeç)
    Tüm Tiyatro Yazıları

    Bu Tarihte Yayınlanan Diğer Yazılar
    Bu yazının yayınlandığı tarihte gündemdeki diğer yazılar aşağıda listelenmiştir...

  • Karagöz Türkiye'ye Çin'den mi geldi? (Özcan Buze) - 3/5/2010
  • Tiyatroma Dokunma (Nedim Saban) - 2/24/2010
  • Bırakın Yıldızlar Avuçlarında Kalsın... (Rengin Uz) - 2/24/2010
  • 100 Yazıda Düşüncelerimi Paylaştım – Eleştiren, Eleştirmen (Melih Anık) - 2/17/2010
  • Sadri Alışık Tiyatrosu'ndan Bir Orhan Kemal Klasiği: 72. Koğuş (Üstün Akmen) - 2/17/2010
  • Seni Seviyorum Diyecek Kadar Sarhoş oldunuz mu hiç? (Pınar Çekirge) - 2/15/2010
  • Bu Oyuna Gelmeyin (Nedim Saban) - 2/15/2010
  • Para Uygarlıksa, Uygarlık da Paradır: -Alışveriş ve S***ş- (Üstün Akmen) - 2/10/2010
  • Ruhundan Tramvay Geçen Adam (Metin Boran) - 2/4/2010
  • Fuck Buddy Aranıyor, GAF'ta Oynuyor (Dündar İncesu) - 2/4/2010
  • İstanbul Devlet Tiyatrosu - Profesyonel - Parantez İçindeki Hayatlar (Melih Anık) - 2/1/2010
  • Sahi erkeklerin vicdanları neden temizdir? (Pınar Çekirge) - 2/1/2010
  • Ölmemiş Bir Sanatçının Cenazesinin Düşündürdükleri (Nedim Saban) - 2/1/2010
  • Devrimin Ayak İzlerini Küba'da Sürmek... (Üstün Akmen) - 1/29/2010
  • Ezilenlerin Kısık Sesi - Hizmetçiler (Cüneyt İngiz) - 1/29/2010
  • Vanilyalı İlişkiler ve Küba'nın Havanası'ndan Genco Erkal Resitali (Üstün Akmen) - 1/28/2010
  • Ümraniye Kültür ve Sanat Merkezi'nde Çocuk Tiyatrosu (Ceren Okur) - 1/28/2010
  • Doğum Günüm Bugün (Yurdagül Yurtseven) - 1/26/2010
  • Öfke kusan bir -Şölen- (Rengin Uz) - 1/26/2010
  • Kendisi ile Zenginleşecek bir Oyun: Resmi Geçit - Semaver Kumpanya (Melih Anık) - 1/24/2010
  • İBBŞT Çocuk Tiyatroları Birimi'nden Örnek Bir Oyun: Kazuu (Ceren Okur) - 1/24/2010
  • İstanbul 2010 Kültür Başkenti Üzerine Yazı-Yorum (Yurdagül Yurtseven) - 1/22/2010
  • Böyle Oyunlarla Seyirciye Yazık Ediliyor: Fesleğen Çıkmazı (Üstün Akmen) - 1/20/2010
  • Muhsin Ertuğrul Tiyatrosu'nun açılışında Muhsin Ertuğrul'u öldürdüler! Nasıl mı? (Nedim Saban) - 1/19/2010
  • Ergün Işıldar'dan Gizli Oturum (Sartre) - İ.B.B.Şehir Tiyatroları (Melih Anık) - 1/18/2010
  • Muhsin Ertuğrul-Nazım Hikmet-Memleket-Millet (Yurdagül Yurtseven) - 1/18/2010
  • Hakan Gerçek Güneşe Uçuyor, Uçarken Düşmüyor: Van Gogh (Üstün Akmen) - 1/18/2010
  • Özür Dilerim Başkanım (Nedim Saban) - 1/14/2010
  • Nemanız Az Mı Geldi? (Arif Akkaya) - 1/14/2010
  • Pornografi: Sıradan İnsanlar, Karmaşık İlişkiler… (Rengin Uz) - 1/14/2010
  • Haluk Bilginer ve 7 (Şekspir Müzikali) (Yurdagül Yurtseven) - 1/14/2010
  • Sokağa Çıkma Yasağı (Metin Boran) - 1/14/2010
  • İBBŞT Çocuk Biriminden Bir Oyun: Benim Arkadaşım Yok (Ceren Okur) - 1/14/2010
  • İskender Pala'nın Yalnızlığı - Katre-i Matem (Hülya Karakaş) - 1/11/2010
  • Belediye tiyatrolarına baskı dinmiyor! Afyon tiyatrosuz kaldı! (Nedim Saban) - 1/7/2010
  • Yanılgılar prensi İskender Pala! (Kemal Kocatürk) - 1/7/2010
  • Ödenekli Tiyatroların Ödeneksizleştirilmesi (İskender Pala Yaklaşımına Bakış) (M. Ergün Işıldar) - 1/7/2010
  • İhsan Devrim'in Ardından... (Moderatör) - 1/6/2010
  • VAHŞET TANRISI: Fazlasıyla medeni bir uzlaşma! (Rengin Uz) - 1/6/2010
  • Benim Komik Dedişlerim - Mavi Uçurtma Komedi Tiyatrosu (Ceren Okur) - 1/5/2010
  • İstanbul Efendisi (Cüneyt İngiz) - 1/5/2010


  • Tiyatro Kursu Başlıyor!
    1 Mayıs'tan itibaren her ÇARŞAMBA Kadıköy'de!
    Çalışanlara yönelik hobi sınıfı!



    Duyuru Panosu!



    Son Eklenen Tiyatro Oyunları

         Güncel Yazılar

    Yazar olmak ister misiniz?
    Yazar olarak tiyatrodunyasi.com ailesine katılmak, yazılarınızı yüzbinlerce tiyatroseverle paylaşmak isterseniz tiyatrodunyasi@tiyatrodunyasi.com adresine mail gönderebilirsiniz...

    Mail Listemize Üye Olun

         Güncel Haberler
    Tiyatro Maydanoz, Nazım’ın Kadınları ile Sahnede
    Tekin Deniz: Dümbüllü kavuğunu kimseye devretmedi

    Tiyatro Dünyası'nı takip Edin
     
     |  ..