| Tiyatro Kursu | Şirket Tiyatrosu | | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|
||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
| Ana Sayfa | Hakkımızda | Yazılar | Haberler | Yazarlar | Tiyatro Oyunları | Tiyatro Grupları | Sanatçılar | Kaynak | Duyuru Panosu | | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Kozalar - İstanbul Şehir Tiyatroları Üstün Akmen TEHLİKE KAPIYI ÇALINCA - KOZALAR İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları’nın “Hiç Kimse Unutulmayacak” sloganıyla başlattığı, Türk edebiyatının en önemlilerinin eserlerini sahneye taşıma işlevi sürmekte. Bana sorarsanız, pek de iyi edilmekte. Adalet Ağaoğlu’nun “Kozalar”ıyla yeniden rastlaşmanın, bir tiyatro tutkunu için yararı yok mu dersiniz? Derseniz, daha işin başında hata edersiniz. İŞİN BAŞINDA HATA ETMEYİN, KONUYU ANIMSATAYIM “Kozalar”, Ağaoğlu’nun daha önce pek çok kez sahnelenen bir eseri. Bu kez de, Hülya Karakaş’ın rejisinden izledik “Kozalar”ı. Yazarının 1973 yılında kaleme aldığını bildiğimiz bir oyun. Tekstte, küçük burjuva kökenli, günlerini yün örmek, boncuk dizmek, dedikodu yapmakla geçiren üç kadın anlatılmakta. Bu kadınlar, hiçbir şeye karışmayarak, dışarıdaki tehlikeden korunduklarını sanmaktadırlar. Gel gelelim, zaman geçtikçe üzerinde düşünmedikleri, sorumluluk duymadıkları o tehlike, giderek yaklaşır yaklaşır ve sonunda kendi kapılarını dahi çalar. Tehlikenin kapıyı çalmasıyla, kadınlar, tehlikeye karşı çıkacaklarına, tam tersi bir böcek gibi deliğe saklanmayı yeğlerler. AĞAOĞLUNUN KESTİĞİ CEZA ACITIR Duyarsız, sorumsuz, vurdumduymaz, korkak yetiştirilmiş insan toplumunun Adalet Ağaoğlu tarafında acımasızca eleştirildiği bir oyundur bu. Orta sınıf mensuplarına getirilmiş feci bir eleştiriyi özünde barındırır. Toplumsal olaylarla içten bir şekilde ilgilenmeyen, karışıklıklara karşı sorumluluk duymayan, bunun yerine her zaman kendini kurtarmayı, “bana dokunmayan yılan”cı (III. Kadın’ın repliği: “Bulaşmayacaksın. Bulaştın mı kötü.”), dünyalığını yığmakla ve yığdığı kadarına tutunmakla meşgul, atomize çekirdek aileler halinde örgütlenmiş bu insanları önce gülünç duruma düşürür; ardından da yazar kimliğiyle cezalarını keser.
HÜLYA KARAKAŞ’IN GÜNCELLEŞTİRMELERİ Zuhal Soy’un sahnenin ortasına kurduğu dev ekrandan oyun süresince yer yer savaş, şiddet ve öğrenci olaylarına dair görüntülerin yansıması, Karakaş’ın “kadın sorunu”na sanatçı duyarlılığıyla eğilerek kadına yönelik şiddeti de gösteren karelere bu ekranda yer vermesi; kadın sorunu üzerine çalışmalar yapmış yazarlardan Pınar Kür, Ayşe Kulin, Adalet Ağaoğlu ve Duygu Asena’nın görüntülerinin de oyuna eklenmesi, son derece iyi olmuş. Karakaş, bunlarla da yetinmeyerek baştan sona aynı ilgiyle izlenilmesi zor olan oyunu, hiç abartmadan küçük çizgilerle güncelleştirmiş. Örneğin II. ve III. Kadın’ın: “Kolera mı? Kolera mı?” repliğinin arkasına “kuş gribi”ni de takmış. 12 Eylül’ü metafor olarak kullanmış. “Çocuk Ölümleri” ile ilgili aydınların manifestosuna bile yer vermiş. Oyunun yazılış tarihi üzerinden uzunca bir zaman geçtiğinden, bu eklemeler de fevkalade yerine oturmuş. YARATICI KADRONUN ÇALIŞMASI Cihan İhsan Aydoğdu’nun efektleri iyi. Zafer Çıtak’ın ışık tasarımını yaparken kostüm-ışık bağlantısını hiç dikkate almamış olmasını eleştireceğim. Özellikle I. Kadın’ın kostümünün rengi ışık altında ölüyor. Kostüm tasarımını yapan Zuhal Soy’un bu eksiklik nasıl gözünden kaçmış, şaşırdım doğrusu. Zafer Çıtak, renk filtresiyle gül kurusu mu ne, hangi ton olduğunu anlayamadığım I. Kadın’ın kostümünü pekâlâ güçlendirebilir, belirginleştirebilir. Hülya Karakaş’ın Görsel Efekt Tasarımına sözüm yok. Olmuş. ZUHAL SOY’UN DEKORU VE KOSTÜMLERİ Zuhal Soy’un dekor tasarımına Adalet Ağaoğlu ne dedi, doğrusu merak ediyorum. Bence Ağaoğlu’nun metinde istediğiyle, Soy’un tasarladığı dekor, taban tabana zıt. Öyle ya, Ağaoğlu: “Her şeyin pırıl pırıl ve yerli yerinde, gösterişli ama zevksiz döşenmiş olduğunu belirleyen bir dekor” istiyor. “Bir konuk oturma ve yemek odasının” gösterilmesini diliyor, ayrıca “oda kişiliksiz olsun” diyor. Ağaoğlu’na göre: “Hiçbir eşya yerinden oynatılamaz izlenimi vermeli.” Oysa, Zuhal Soy’un tasarımı son derece yalın. Bu görüşümden, Zuhal Soy’un dekor tasarımı oyuna uyumsuz kanısına vardığımı çıkarmayın lütfen. Ben sadece, Adalet Ağaoğlu Zuhal Soy’un dekoruna ne dedi diye merak ediyorum. Gene Zuhal Soy imzalı kostüm tasarımını zevkli bulduğumu söylemeliyim, söylemeliyim söylemesine de, III. Kadın kürk taşırken yazlık kostümler neden, anlayamadım. Kürk altına sandalet giydirmesini, görkemli galalarda falan izlediğimiz hanımların yeni moda anlayışına bağlayacağım da, oyunun zamanı öğleden sonra... Gidilen yer de, hani gala falan değil ki!.. HÜLYA KARAKAŞ’IN YÖNETİMİ VE OYUNCULAR Hülya Karakaş, hiç kuşkum yok ki Adalet Ağaoğlu’nun oyun metnini yürekten sevmiş. Oyunu sahneye koyarken ve koyma aşamasında da, oyunu yazarın kurallarına göre yaşadığına eminim. Sonuç olarak, “Kozalar”ı sahnenin tanrıları ve tiyatronun gizemiyle buluşturmayı başarmış. Metaforları iyi kullanarak, araya bir de “kadın çığlığı” sıkıştırmasını ise özellikle kutlamak gerek. Oyunculara geldiğimizde söyleyeceklerim olacak. Hiç kuşkusuz, hepimizde bir “motor mekanizma” var. İtici güçler ve dinamik, bu “motor mekanizma”ya dayanarak gelişiyor. “’Motor mekanizma’ ile itici güçler arasındaki ilişki ne,” diye soracak olursanız, tavukla yumurta arasındaki ilişki neyse o da o der, işin içinden çıkarım. Bunu söylememdeki neden, Ayşen Çetiner Sezerel’i izlerken bir kez daha tanık oldum ki, oyuncuya okulla, eğitmenle falan öğretilemeyecek olan, oyuncunun kendini dile getirme gereksinimidir. Bu gereksinim, içe dönükse ya da aksıyorsa, yani itici güçler ve dinamik göze batmıyorsa… Ne diyeyim bilmem ki!.. Oya Palay kötü değil, yönetmenin isteği doğrultusunda görevini de yapıyor, ama artık n’ooolur nefes alma gücü ve bedeniyle ilgili anatomik bilgi edinsin. ŞENAY SAÇBÜKER’İN OYUNU Şenay Saçbüker, oyun içi çelişkileri belirgin hale getirmesiyle, ne yalan söyleyeyim gözümü doldurdu. Bütün tabloları doğru yorumladı. Bir karakterin canlandırılması, elbette kurallarla düzenlenemiyor. Bu, çağdaş tiyatro sanatında her oyuncuya göre değişen bireysel bir adım sayılmakta. Şenay Saçbüker, III. Kadın’a hem kendi hareket diliyle, hem III. Kadın’ın duygularıyla, hem de III. Kadın’ın coşkusuyla yaklaşmış. Elindeki malzemeye başarıyla biçim vermiş. UNUTMADAN SÖYLEYİVEREYİM Haaa!.. Aman az kalsın unutuyordum. Hülya Karakaş’ı eleştireceğim bir yer var. Oyunun müzikleri Nazan Öncel’den alınmış ya, final Öncel’in “Gidelim buralardan” diye başlayan bir şarkısıyla yapılıyor. İyi de, oyunun sonunda ekranda kelebeği uçurmuyor muydu Karakaş? Uçuruyordu. Yani kelebek, kozayı delip yaşama geliyordu. İyi de, oyunun sonunda kelebekçik, sıradan bir metafor olarak mı kalmalıydı? “Gidelim buralardan” öğüdü vererek, Karakaş bizi ortalarda mı bırakmalıydı? Yazarın Tüm Yazıları Paylaş Tweet |
Tiyatro Kursu Başlıyor! 3 Ekim'den itibaren her PERŞEMBE Kadıköy'de! Çalışanlara yönelik hobi sınıfı! Duyuru Panosu!
Son Eklenen Tiyatro Oyunları
Güncel Yazılar
Yazar olmak ister misiniz? Yazar olarak tiyatrodunyasi.com ailesine katılmak, yazılarınızı yüzbinlerce tiyatroseverle paylaşmak isterseniz tiyatrodunyasi@tiyatrodunyasi.com adresine mail gönderebilirsiniz...
Güncel Haberler
Tiyatro Dünyası'nı takip Edin | .. |
|||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|