| Tiyatro Kursu  | Şirket Tiyatrosu
Tiyatro Dünyası
Tiyatro Dünyası Bu Sahnede...
 
Ana Sayfa  |  Hakkımızda  |  Yazılar  |  Haberler  |  Yazarlar  |  Tiyatro Oyunları  |  Tiyatro Grupları  |  Sanatçılar  |  Kaynak  |  Duyuru Panosu  |
Profesör ve Hulahop
Üstün Akmen



Kazankaya, 12 Eylül ile yüzleşirken: ‘Profesör ve Hulahop’
 
Giderek ustalaşan oyun yazarı Nesrin Kazankaya’yı, yazarken dönemsel fotoğraf çeken bir gözlemci olarak tanımlıyorum. Aklıyla çektiği fotoğraflarda, politik hataların insan yaşamını nasıl altüst ettiğini mükemmel bir kurguyla işaretlemesini, kıyasıya eleştirmesini, bundan önceki oyunlarında ayakta alkışlamış bir eleştirmenim ben. Gerek “Dobrinja’da Düğün”, gerekse “Şerefe Hatıralar-İstanbul 1955” başlıklı oyunlarını izlerken, hep Herb Cohen’ın: “Suda yürümenin gizi, taşların nerede olduğunu bilmektir” sözü gelmiştir aklıma. Dolayısıyla, Nesrin Kazankaya benim indimde taşların nerede olduğunu bilen, söyleyecek sözü olan bir oyun yazarıdır. Cumhuriyet tarihiyle, yakın tarihimizle yüzleşme cesaretini göstererek aydın sorumluluğunu yerine getiren asil bir kahramandır.

Oyunun konusu
Şimdi gelelim, gene kendisinin yazıp yönettiği ve rol aldığı “Profesör ve Hulahop” başlıklı 2007-2008 sezonu oyununun konusuna: 1982 yılının karlı bir gece yarısında otomobiliyle bir kentten bir kente konferansa giden fizik profesörü, dağ yolunda arabası bozulunca boş bir lokantaya sığınır. Profesörü lokantada, çocukluğunun güzel şarkılarını çalan eski bir müzik dolabı ve hulahopuyla güzel, çocuksu bir kadın beklemektedir. Yeni tanışan kadın ve adam, kurdukları zorunlu ilişkide duygusal, gerilimli ve sürprizli bir gece geçirirler. Geceden sabaha süren birlikteliğe 1982 Türkiye’sinin acılı politik süreci, şarkılar, dans, alkol ve kuantum fiziği eşlik eder. Her ikisi de geçmiş ve gelecekleri üzerine varoluşlarını sorgulayarak, bilim insanı ve kadın olmanın sosyal sorumluluğunu benliklerinde duyumsarlar.

Yıl, 1982 yılının sancılı Türkiye’sidir
Özetimden de anlaşılacağı gibi, Nesrin Kazankaya, bu kere askeri darbeyle sosyokültürel ve bilimsel geleceğine ipotek konulan 1982 Türkiye’sinin sancılı dönemini konu edinmiş. Bir bilim insanının bakış açısını anlatım tezgâhı olarak seçmiş. Oyun karakterlerinin allak bullak dünyalarını, neşelerini, kolayca ve her fırsatta dışa vurdukları öfkelerini Lynn Anderson’dan The Supremes’e, Cat Stevens’ten Simon & Garfunkel’a, Bob Dylan’dan Joan Baez’e uzanan yelpazedeki altmışlı yılların şarkıcı ya da müzik gruplarının ezgileriyle vermeyi yeğlemiş. Böylece, başta İstanbul’da sokaklarda hulahop çevirmenin yasak edildiği 1958 yılının sonunu benim gibi yaşayanlar olmak üzere, o dönem kıvranmalarını, sancılarını çekenlere düşünce çizgilerine merdiven dayayarak ulaşmayı amaçlamış.
İyi mi etmiş, iyi mi eylemiş, görelim efendim…

12 Eylül’ün bir toplumu yiyip bitirmesi
Nesrin Kazankaya, titizliliğin başarısı örneği, belgesel nitelikteki oyun kitapçığında, bilim insanlarının yaratım ve buluşlarını olumsuz sonuçlarıyla suçlamanın beklenmedik bir kısırdöngüye dönüşebileceğini savlıyor. Savlarken, “Atom ve hidrojen bombalarının kitle imha silahlarına dönüşmesi; Einstein, Oppenheimer, Saharov gibi ünlü bilimcilerin tüm çalışma süreçlerini karalamaya yeterli midir” diye de soruyor. Düşüncelerinin oyun içinde soru haline gelmesi için doğal olarak izleyiciye “Kuantum mekaniği”ni; kuantumun fizikte enerji, yük, açısal momentum ya da başka fiziksel niteliklere ilişkin doğal kesikli birim ya da paket anlamına geldiğini; atom ve moleküllerindeki çekirdeğin davranışını anlatmak zorunda kalıyor.

Güme giden eleştiri ve sahneye konuluş
Nesrin Kazankaya’nın, oyunu yazarken Antik Çağ’ı, Rönesans’ı, Aydınlanma Çağı’nı, Dünya Savaşlarını, Soğuk Savaş Yıllarını çok iyi irdelediğini kim yadsıyabilir ki! Keza Bruno’yu, Laplace’ı, Kelvin’i, Einstein’ı, Tolman’ı, Oppenheimer’ı, Prigogine’i, Saharov’u didik didik ettiğini de… Emeğine dirlik. Ama işte böyle yoğun “mütemmim” bilgi aktarımı, replikleri giderek didaktik kılıyor. Bu denli öğretme ereği güdümü altında, 12 Eylül’ün militarist etkilerinin cesur eleştirisi de ne yazık ki güme gidiyor.
Eleştirinin güme gitmesi bir yana, sahne olgusu betimlenemiyor, çünkü oyunun göstergeleri uygulamaya küçük geliyor, zorlukla algılanabiliyor, kapalı kalıyor. Sahnedeki oyunun duyuları devindiren algısına izleyicinin yönelmesini sağlayacak sezgi olmaksızın, daha yeni somutlaşan göstergeler saptanabilir mi? Saptanamıyor. Oyuncular varlıkları, hareketleri, tümcelemeleriyle izleyiciye doğrudan ulaşamıyor. Hal böyle olunca, anlamın özümlenebilir duruma getirilememesi estetiğe de çelme takıyor.

Kazankaya’ya üç sorum var
Bu arada, sahneye koyuş değinmelerimi Yönetmen Nesrin Kazankaya’ya üç soru sorarak noktalamam gerekmekte.
Bir: İlk, son ve kimi ara tablolar neden o denli ağır?
İki: Ceketiyle, paltosuyla, kalın boyun atkısıyla lokantaya tespih böceği gibi giren Profesör, kapıyı açıp dondurucu soğuğa gömleğiyle çıktığında hiç mi üşümüyor ve açık kalan kapının hemen önünde masaya kapanmış kadın, ardına kadar açık kapıdan giren “dondurucu” soğukta nasıl oluyor da donmuyor?
Üç: Engin Alkan, söylediği anlaşılmasın diye mi kimi bölümlerde mırıl mırıl konuşuyor?
Vallahi art niyetim yok, anlamadım soruyorum.
Diğer taraftan, yerli yerinde kullandığı hulahop ve yoyo öğelerini övmeden diğer paragrafa geçmiyorum.

Yaratıcı kadroya gelince…
Şafak Eruyar’ın dramaturjisine sözüm yok. Nilüfer Moayeri’nin Kadın karakteri için tasarladığı giysi pek güzel. Bunu söylerken, Nesrin Kazankaya’nın giysiyi taşımasındaki payı elbette göz ardı etmiyorum. Profesör’ün giysisi, belki daha derli toplu olabilirdi diye düşünmekteyim. Nasıl derli toplu? İşin o tarafını Nilüfer Moayeri bilir. Başarılı ışık ustası Yüksel Aymaz’ın ilk tabloda black-out öncesi, sağdaki ışığı Profesör masaya oturup sigarasını yakarken neden yavaş yavaş alışını anlayamadım. “Herhalde Aymaz’ın bir bildiği vardır” diyerek kurcalamıyorum, ışık tasarımının geri kalan bölümünü övüyorum.

Oyuncular
Gerek Kazankaya, gerekse Alkan, en az benim kadar iyi bilirler ki oyuncu, sahnede coşkularını yönetmeyi bilmeli.
Kimse oyuncuyu can verdiği karakterin duygularını gerçekten yaşamaya zorlamıyor, zorlayamaz ki! Oyuncunun “mış” gibi yapıp duygulanımlarını soğukkanlılıkla üretmeyi bilmesi de son derece önemli bence. Bu üretim, en azından kendiliğindenliğe bağımlı kalmamak adına yapılmalıdır diyorum. Çünkü, Lee Strasberg’in dediği gibi: “…oyuncunun tekniğinin temel sorunu, kendiliğinden gelen duygulanımların güvenilirsizliğidir”. Öyle değil mi ama?
İzlerken, oyunun iki karakterinden biri olan Kadın’da Nesrin Kazankaya’nın ve diğer karakter Profesör’de Engin Alkan’ın duygulanımlarının iç hakimiyetinden çok, yorumladıkları duygulanımların izleyici tarafından okunabilir olmadığını gözlemledim. O nedenle bunları yazıyorum. Oyuncunun, gerçek yaşamdakinin aynısı olması gereken duygulanımları yakalaması, dolayısıyla duygulanımlarını yarı isteksiz olarak dışa vurması gerekli değil ki! Tanığımdır, her iki oyuncu da duygulanımlarını nice oyunda bir oyunculuk biçemi içinde kodlamışlardır. “Profesör ve Hulahop”ta neden olmamış, işte orasını bilemem ben, “olmamış” der geçerim.

Bir bütün oluşturmak
İyi oyuncunun, sahne üzerinde üretici-sanatçı olduğunun unutulmasına asla izin vermediğini, çünkü gösterimin üretimin “temsil edilmesinin” ve izleyicinin aldığı hazzın bir parçası olduğunu ben de öğrenmiştim, bilirim. O halde, iki değerli oyuncu Nesrin Kazankaya ve Engin Alkan, hareket ve metni ya da hareket ve sesi birbirinden ayırmak yerine, içlerinde daha sonra başka birimlerle birleşmesi olası, tutarlı ve uygun bir bütün neden oluşturamamışlar acaba?
Bilemedim.
Ne yalan söyleyeyim, “Profesör ve Hulahop”u pek sevmedim.
 
Üstün Akmen
Evrensel Gazetesi


Yazarın Tüm Yazıları


Paylaş      
Yorumlar

yaprakk - ( 11/19/2007 )
yha bu skeçler çok güzel dahada güzellrini yasın

Bu Oyun Hakkındaki Görüşlerinizi Paylaşın !

İsim
Mail  (Yayınlanmayacak)
Yorum
Güvenlik Kodu= 902
Lütfen bu kodu yandaki kutuya yazınız
 

    Son Eklenen Yazılar     En Çok Okunan Güncel Yazılar
27 MART… UMUDUNU ARAYAN BİR GÜN (Ahmet Yapar)
YOKLAMA LİSTESİ (Skeç)
    Tüm Tiyatro Yazıları

    Bu Tarihte Yayınlanan Diğer Yazılar
    Bu yazının yayınlandığı tarihte gündemdeki diğer yazılar aşağıda listelenmiştir...

  • Kürklü Merkür - DOT (Üstün Akmen) - 11/13/2007
  • 9 AY sON GÜN (Oyunbozan Tiyatro) - 11/12/2007
  • UYUŞMA (Değişim Atölyesi Oyuncuları) - 11/12/2007
  • Divane Ağaç "Yunus Emre" (İstanbul Şehir Tiyatrosu) - 11/9/2007
  • Tozlu Çizmeler (İstanbul Şehir Tiyatrosu) - 11/9/2007
  • GÖZÜ KARA ALATURKA (Bakırköy Belediye Tiyatroları) - 11/9/2007
  • Sığıntılar - Pervasız Tiyatro (Adalet Çavdar) - 11/9/2007
  • Erdem Akakçe ile Söyleşi (Yasemin Aktaş) - 11/9/2007
  • Bir Mahalle Ki - Ankara Devlet Tiyatrosu (İhsan Ata) - 11/7/2007
  • KADIKÖY'ÜN HALDUN TANER'İNE BİR DAMLA GÖZYAŞI (Cüneyt İngiz) - 11/7/2007
  • Profesör ve Hulahop (Üstün Akmen) - 11/6/2007
  • Evlilikte Ufak Tefek Cinayetler (Ezgi Toz) - 11/4/2007
  • KANTOCU - İBB Şehir Tiyatroları (Ebru Güman) - 10/31/2007
  • KANTOCU (Cüneyt İngiz) - 10/31/2007
  • Kemal Başar’ın yönettiği Târgovişte’deki ‘Romeo Juliet’ (Üstün Akmen) - 10/27/2007
  • İYİ BAKIN AYNAYA! (Gül Arda) - 10/24/2007
  • Papucumun Kralı (Çocuk Oyunu) (Fevzi Günenç) - 10/24/2007
  • Akıllı Eşek (Çocuk Oyunu) (Fevzi Günenç) - 10/24/2007
  • Kurtla Kuzu Masalı (Çocuk Oyunu) (Fevzi Günenç) - 10/24/2007
  • Ormanlar Kraliçesi Kim Olsun (Çocuk Oyunu) (Fevzi Günenç) - 10/24/2007
  • Gülüş Düşler Ülkesinde (Çocuk Oyunu) (Fevzi Günenç) - 10/24/2007
  • Küçük Kaplumbağanın Evi (Çocuk Oyunu) (Fevzi Günenç) - 10/24/2007
  • Târgovişte’de Mc Ranin ile bir gece (Üstün Akmen) - 10/24/2007
  • Ceza Kanunu - İstanbul Şehir Tiyatroları (Ezgi Toz) - 10/23/2007
  • Ceza Kanunu - İstanbul Şehir Tiyatroları (Cüneyt İngiz) - 10/23/2007
  • Kuzey Işığı - Tiyatro Rast (Yasemin Aktaş) - 10/19/2007
  • İlk Göz Ağrısı - İstanbul Şehir Tiyatroları (Cüneyt İngiz) - 10/17/2007
  • İlk Göz Ağrısı (Erkan Kılıç) - 10/16/2007
  • TİYATRO YAYINCILIĞI MI BU? PEH! (Kemal Oruç) - 10/11/2007
  • Elveda Aşkım Afife (Kaan Erkam) - 10/10/2007
  • Ters Evlenme (Ortaoyunu - Hasan Hüseyin KARABAĞ) - 10/3/2007
  • Yedi Kocalı Hürmüz (HSBC Tiyatro Grubu) - 10/3/2007
  • ‘Teneke’nin La Scala’da operalaşması Yaşar Kemal’in ücreti olmasın(!)? (Üstün Akmen) - 10/2/2007
  • Çanakkale Geçilmez (Piyes) - 10/1/2007
  • Keşanlı Ali Destanı - Hıncal Uluç (Hıncal Uluç) - 9/28/2007
  • Alkışlarla, Kongre Vadisi (Hıncal Uluç) - 9/24/2007
  • Farkındalık (Cihan Özdeniz) - 9/24/2007
  • Can Gürzap Röportajı (Sesler Yüzler Mekanlar Programı) - 9/22/2007
  • Homeros İlyada Okuma Saati 1 ve 2. Hafta (Bulunmaz Tiyatro) - 9/22/2007


  • Tiyatro Kursu Başlıyor!
    12 Şubat'tan itibaren her PAZARTESİ Kadıköy'de!
    Çalışanlara yönelik hobi sınıfı!



    Duyuru Panosu!



    Son Eklenen Tiyatro Oyunları

         Güncel Yazılar

    Yazar olmak ister misiniz?
    Yazar olarak tiyatrodunyasi.com ailesine katılmak, yazılarınızı yüzbinlerce tiyatroseverle paylaşmak isterseniz tiyatrodunyasi@tiyatrodunyasi.com adresine mail gönderebilirsiniz...

    Mail Listemize Üye Olun

         Güncel Haberler
    Tiyatro Maydanoz, Nazım’ın Kadınları ile Sahnede
    Tekin Deniz: Dümbüllü kavuğunu kimseye devretmedi

    Tiyatro Dünyası'nı takip Edin
     
     |  ..