| Tiyatro Kursu  | Şirket Tiyatrosu
Tiyatro Dünyası
Tiyatro Dünyası Bu Sahnede...
 
Ana Sayfa  |  Hakkımızda  |  Yazılar  |  Haberler  |  Yazarlar  |  Tiyatro Oyunları  |  Tiyatro Grupları  |  Sanatçılar  |  Kaynak  |  Duyuru Panosu  |
Yalçın Otağ
Pınar Çekirge




“Paradoxe sur le commedien’de, Diderot oyuncuyla komedyeni büyük bir açıklıkla birbirinden ayırır.Oyuncu o kişiliğe girerken, comedien onu özümser; oyuncu kendi kişiliğinin kuvvetiyle o karaktere bürünürken, comedien kişiliğini tümüyle siler..”
Marcello Mastronianni


Türkiye’nin en önemli komedyenlerinden biri olan Yalçın Otağ, 80’li yılların başında Şan Tiyatrosu, Dormen Tiyatrosu, Tiyatrokare ile tiyatro sahnesine adım atmıştı.

"Şen Sazın Bülbülleri"nde yaşar kıldığı unutulmaz gazino patronu rolüyle gerçek bir tiyatro adamı olduğunu kanıtlamıştı."Oscar”da müthişti."Bir Kış Masalı”nda da.

Hatırlıyorum, “ Deli Dolu” operetinde sahneye ilk giriş anını.Seyirci alkışla selamlıyordu onu.Repliğin kalakalmıştı..alkış kesilmiyordu.Kariyerine ne sürgün, ne unutuluş karışmış bir sanatçıya saygı duruşuydu o alkışlar.Bir an salona baktı.

Sahne disiplinini, doğuştan gelen yeteneğine katıp Yalçın Otağ tarzını yaratmıştı.Hayatı hiçlemedi, adeta siparişle yaratılmış, benzerleri bir yerlerde dolaşıp tedavüle girse de o hiç diskalifiye olmadı.Biliyorum, bir ekolün son temsilcisiydi.

Yalçın Otağ debisi yüksek bir akar sudur benim için.Şöhretini, duruşunu 20 yüzyıldan 21.yüzyıla taşımış, hiç eskimeden klasikleşmiş; Yaşadığı toplumun fotoğrafını çekebilmiş, sözünü esirgememiş, gerçek bir toplumbilimci.Bir sahne ve gösteri dehası.Safkan bir aktör.Kelimelerle oynayan bir büyücü.Ağırlığı yadsınamayacak bir filozof.Deneyimli bir iletişim uzmanı.Seneler sonrasını görebilen bir kahin.(Bu yazdıklarımın çok iddialı olduğunu söyleyen çıkabilir.Lütfen Ateşböcekleri’nin 45’lik plaklarını bir kez dinlesinler.) Gün oldu bir ayna tuttu yüzümüze ki kendimizi görelim.

Hep izledim onu.Yaşamak, hicvetmek, mavinin yeşilin ayrıdına vararak yaşamak, sözünü söylemek önemliydi onun için.Derdi gücü, zekasını, bilgisini, düşlerini halk kitleleriyle paylaşmaktı.Eminim kırılmıştı bazen.Yok yere örselenmişti.Aynı meslekten insanlar arasında pek yaygın olan kıskançlıktan o da nasibini almış olmalıydı.Ünlüydü ya, popülerdi ya, öncüydü ya.

Duvarından içeriye kimlerin giremeyeceğini merak ediyordum en çok.İnsan yanını..sanatçı duyarlılığını.Çekip gitmeyi düşünmüş müydü hiç ? ( Kavafis,’ her nereye gidersek kendimizi de götüreceğimizi’ söylese de, dinleyen, aldıran kim ? ) Sahneye veda etmeyi ? Köşesine çekilmeyi ? Evhamlarını, kırılganlığını..

Bir yarayı bırakın sarmayı, görmezden gelen, kültürel kirlenme ve toplumsal cinnetin at başı gittiği bir düzende yükselen tüm jelatinli, cilalı değerlere karşın saygınlığını hep korudu.Biz, hayranlarının gözünde çoktan mythe mertebesine ulaşmıştı zaten.Taklitleri çıktı zaman içinde.Cılız, eğreti, zavallı taklitleri..birkaçını tanıdım hatta.Şimdi adları bile yok.Sahi neredeler ?

Yalçın Otağ – Ateşböceği Yalçın – yıllardan yıllara eskimeden, yıpranmadan geçmeyi bildi.Tavsamadan klasikleşmesi bundandı .Hiç unutulmadı..geride durduğu dönemlerde bile hiç unutulmadı.

” Espri gurusu“ olarak kollektif bilinçaltımıza sızmış, toplumun kollektif varlığı olmuştu. Hayatımızın en kalıcı klişelerinden biriydi aynı zamanda. İçimizde, bir yerlerde eksik bırakılmış, iğdiş edilmiş, korkutulup sindirilmiş isyanları, hüzünleri, neş’e ve elemleri yaşar kılıyordu sahnede.Hiciv, taşlama en güzel onunla gövdeleniyor gibiydi.An geliyor sahneyi aydınlatan tek spot ışığı altında devleşiyordu.Yukarıda açıklamaya çalıştığım gibi, toplumsal hafızaya yerleşmiş bir imgeydi o.Dahası, toplumla doku reddi olmayacak bir imge/kimliğe sahipti.Asla aykırı bir parantez olmadı.Bayağlığa gönül indirmedi.

1950’li yılların hemen sonunda Türkiye’de modern, daha doğru bir ifadeyle post-modern popüler kültürün önemli prototiplerinden biriydi Ateşböcekleri.Kavuklu, Pişekar, Karagöz, Hacivaz siluetlerine ruh üfledikleri doğruydu.Onlar Ateşböcekleri’ydi.Bizim Ateşböcekleri’miz.

Ateşböceği Yalçın’ı tanımayanınız var mı ?

Hayatları bir zamanlar Ateşböcekleri ile kesişenler için ne denli manasız bir soru, öyle değil mi ? Ateşböcekleri adını hiç duymadan yaşayıp giden, televizyon – sahne bayağlıklarına, cıvık animatörlere tutsak edilmiş, fikriyat isyanları budanmış kuşaklar için ne büyük bir hicran, kayıptır bu.Sözkonusu kaybın, hicranın tek sorumlusu elbette genç kuşak değil.

Ateşböcek’li yıllara kıyısından da olsa denk düşen biri olarak şanslıyım.Çünkü onları sahnede defalarca izledim.Ne kağıt kaplandı onlar, ne silikonu bol plastik kahraman.Mağrur ve boyun eğmez asaletleriyle sahnede gözüktüklerinde salon alkışlara karışan ‘bravo’ sesleriyle inlerdi.

Keşke yeniden birleşseler.

27 yıl sonra.

Arada koskoca iki kuşağa teğet geçerek 50,60,70’lerin efsanesi tekrar canlansa.2000’lerle buluşsa.

Evet, Ercan Bostancıoğlu, Yalçın Otağ.

Onlar..Ateşböcekleri.

Perde açılsa..elpençe yürek, elpençe sevgi, saygıyla dursak önlerinde.Ayakta alkışlasak.

Ateşböcekleri: Toplu kimlik kartımız, gerçeğin geniş açı resmini çeken tek sağlam objektifimiz.En renkli toplumsal fenomenlerimizden biri.Gündemde ne varsa hicveden, eleştiren..Ancak hemen eklemem gerekiyor.Bir sanat tarihi ya da müzik /sahne adamı olmamakla birlikte, söz, concept ve şarkı bütünlüğü ve zenginliğiyle, yaptıkları gösterinin çıtasını Türkiye’deki düzeyin çok üstüne çıkardıklarını daha o ilk yıllarda kanıtlaıklarını, söyleyebilirim.Bildiğim o ki, Ateşböcekleri’nden sonra ikli gösteri sunanların, stand-up’çıların ve bilumum minder komiklerinin Ateşböcekleri’ni aşması çok zor olacak.Radikal, kalıcı olan her yeniliği tüllendirmenin, unutturmanın hayli güç olduğu gibi.

Ve birden seneler geçti.

Zeki Müren artık uzak, asude bir iklimde.Sevim Tuna da.Sevim Deran da.Behiye Aksoy Side’ye çekildi.Gazinolar kapandı tek tek.Şarkılar sustu.

“Sevda bahçelerinin çiçekleri hep soldu..”

Havalandırma ızgarasının üzerinde, etekleri uçuşan Marilyn, gerisingeri, başladığı yere döndü.Bakışlarında intihar tortusu..ve hisarbuselik bir ıssızlık.
Gecenin son demleri.

Hayattan kopartılıp bir duvara asılmış Ateşböcekleri afişi.

” Ve Ateşböcekleri 20 Ağustos 1978 akşamından itibaren Fuar Manolya ve Göl Gazinoları’nda..”

Puslu, serin, külrengi bir İstanbul sabahıydı.Yer ıslak, kaygandı.Evlerde tek tük ışıklar yanıyordu. ( Bu satırların yazarı yalnız ve hüzünlü zamanlara hükümlü olduğunu anlamıştı nihayet.Günün minesi çoktan solmuştu zaten. )

Ateşböcekleri afişine takıldı gözüm.Tekrar gördüğüme sevindim onları.Sanki, nasıl desem, eski bir beni bulmuşum gibi.Levis Carrol haklıydı işte.Bir “ Harikalar Diyarı” vardı demek.Ancak Alice olamayacak denli geride bırakmıştım yılları, o yakamoz sefalarını.Ateşböcekleri “ Harikalar Diyarı”na çağırıyordu beni..bizi, hepimizi.

Ve hep beraraber özlüyorduk onları.

İşin tuhafı, kimi şöhretleri çok çabuk unutuyorken, kimileriyle bir ömrü paylaşıyorduk.

Hayatımızın hiciv dekoratörüydü Yalçın Otağ.Sazıyla, sözüyle, kahkahası, engin içgörüsüyle...

Ateşböcekleri hep bizimle olacaklar.Yaşamımızdan hiç çıkmayacaklar.İçimizde kopan, kopartılan ipleri düğümlüyorlar çünkü.Zaten hiç ihanet etmedik onlara.Yerlerine kimseleri koymadık, koyamadık. Kıyıda kalmış insanların iç dünyalarını, açığa vurulamayan, anlatılamayan, paylaşılamayan, telaffuz edilemeyen yaşamları, hisleri hep onlara yükledik.Dedim ya, sığındığımız, soluklandığımız vahalardı onlar.Neredeyse bir ömrün tamamı.Neredeyse bütün hayatımız.Bütün mazimiz.

Tam bu noktada, vurgulamak istediğim bir gerçek de şu : Popüler Gösteri Tarihimize geçen bir Ateşböceği Yalçın – Ercan olgusu vardır ve asıl önemli olan bu olgunun, kendi bütünlüğü içinde, sınırlarını, tesir alanlarını ve yorumunu en doğru biçimde yapabilmektir.İçinden çıkıp geldiği toplum, hitap ettiği toplumsal kesimlerden soyutlayamayacağımız bir olgudur bu.

Dedim ya, şanslıyım; çünkü çocukluğumda, ilkgençliğimde kendisini sahnelerde defalarca izleme imkanım olmuştu.Zeki Müren’li, Ajda Pekkan’lı, Gönül Yazar, Emel Sayın, Nükhet Duru’lu Lunapark, Göl, Aşiyan Gazino programlarında kahkaha seline dönüşen Ateş Böcekleri...

Ateşböceği Ercan – Yalçın. Daha göründükleri anda, sahneyi doldurmaya yetiyordu gelen alkışlar.Tipten tipe geçerek, deri değiştiriyor, toplumun çok farklı kesimlerinden gelen insanları bir nokta birleştiriyorlardı.Bu noktada kahkahalar, düşündüren bir hiciv vardı.

“ Şen Sazın Bülbülleri”,“ 7’den 77’ye Müzikaller” ( şimdi nasıl hatırlamam Damdaki Kemancı şarkısını yorumladığı sahneyi ),“ Oscar“, ayakta alkışlandığı “ Deli Dolu” Operetini, “ Bir Kış Masalı”nı.“ Çılgın Dershane”nin, başından çıkarmadığı şapkasından dolayı Şapkasız Çıkmam Şükrü klakaplı Şükrü Hoca tiplemesini.

“ Biz sahneye çıktığımızda İsmail Dümbüllü gelip izlerdi, biz ona ilginç gelirdik. Şimdi durum tersine döndü; bugünküler bana ilginç geliyor. Aralarından Cem Yılmaz’ı bizim kuşağa daha çok benzetiyorum. Ata Demirer, komedyenliğin ötesinde çok kabiliyetli. Tiyatroda farklı rolleri başarıyla oynayacağını düşünüyorum. Yılmaz Erdoğan güzel yazıyor. Okan Bayülgen ile beraber çalışma fırsatımız da oldu, çok başarılı buluyorum. Bir de Engin Günaydın var, acaip bir çocuk o! “ demişti bir konuşmamızda.

Nasıl unuturum, papyon kravattan o yaşlarda hiç hoşlanmazdım.Anneannem Yalçın Otağı örnek gösterir ,“ Ama Ateş böceği amcayı hatırla hani boynunda kravatını oynatan..“ derdi.Laf aramızda kaç kez denedim beceremedim..onun boynunda adeta çifte telli oynayan papyon bende hareketsiz dururdu..öyle, kalıp gibi.

Ateşböceği amca kırklı yaşlarımın başında Yalçın beye, Yalçın ağabeye dönüşmüştü benim için..sonrasında aynı yüzyılda, aynı dünyada yaşamaktan onur duyduğum gerçek bir dosta.

Anılarını ilk okuduğumda gülmekten kaburgalarımın ağrıdığını itiraf etmeliyim.Hep merak ettiğim gazino kulislerinin perdesini aralıyordu...yaldızlar, simler, aylalar ve ucuz Beyoğlu taşlarından sıyrılıveriyordu hayal kahramanlar.

Onsuz bir dünya hiç kuşkusuz, kuru, yavan, lezzetsiz olacaktı.Ateşböceği amca, Yalçın bey, Yalçın ağabey, vazgeçilmez dostum Yalçın Otağ.Bir an Lale Belkıs’ın onun gözlerine bakarak söylediği şarkıyı hatırlıyorum :

“ Bu şarkı bizim, hep ikimizin...”

Pınar Çekirge

Yazarın Tüm Yazıları


Paylaş      
Yorumlar

Bu Oyun Hakkındaki Görüşlerinizi Paylaşın !

İsim
Mail  (Yayınlanmayacak)
Yorum
Güvenlik Kodu= 234
Lütfen bu kodu yandaki kutuya yazınız
 

    Son Eklenen Yazılar     En Çok Okunan Güncel Yazılar
27 MART… UMUDUNU ARAYAN BİR GÜN (Ahmet Yapar)
YOKLAMA LİSTESİ (Skeç)
    Tüm Tiyatro Yazıları

    Bu Tarihte Yayınlanan Diğer Yazılar
    Bu yazının yayınlandığı tarihte gündemdeki diğer yazılar aşağıda listelenmiştir...

  • Diyarbakır Notları: Tek Kişilik Şehir (Asmin N. Singez) - 10/5/2009
  • Aaaah Ah ! (Eser Ali) - 10/5/2009
  • Londra Güncesi 2 (Arda Aydın) - 10/5/2009
  • 37. Uluslararası İstanbul müzik festivali’nin ardından… (Üstün Akmen) - 10/5/2009
  • Londra Güncesi 1 (Arda Aydın) - 10/5/2009
  • Susam Sokağı Değil Avenue Q (Yurdagül Yurtseven) - 10/5/2009
  • Onu Hiç Unutmadım ! - Zuhal Olcay (Pınar Çekirge) - 10/5/2009
  • Gözünüze Yaş Düşerim (Yurdagül Yurtseven) - 10/5/2009
  • Kısacık bir liste: Çince'de Türk edebiyatı (Özcan Buze) - 10/5/2009
  • Dr. Fuat Ulus İle Sinema Filmi Terapisi (Üstün Akmen) - 10/5/2009
  • Yalçın Otağ (Pınar Çekirge) - 10/5/2009
  • Aydın Orak'a Yanıt (Ömer F. Kurhan) - 10/5/2009
  • Biz Oyuncular Neden Oyun İzlemiyoruz? (Sevinç Aktansel) - 10/5/2009
  • Kürt Tiyatrosu Tartışması - Alkaya ve Kurhan'a Yanıt (Aydın Orak) - 10/5/2009
  • Michael Jackson Öldü! Kime Gideceğiz Biz Şimdi? (Arda Aydın) - 10/5/2009
  • The Great Debaters; Münazara; Shakespeare ve Tiyatroda Özerklik (Melih Anık) - 10/5/2009
  • Necati Zengin'in İmbiğinden Trabzon'un Zengin Tiyatro Tarihi (Üstün Akmen) - 10/5/2009
  • Nisa Serezli'yi özlerken.. (Pınar Çekirge) - 10/5/2009
  • Tiyatrocular (Hülya Nutku) - 10/5/2009
  • Her Yere Karagöz Perdesi - Tiyatro sanatçısı Yalçın Akçay ile söyleşi… (Kadir İncesu) - 10/5/2009
  • 41 Yıl 41 Hayat Tek Ad: Gülsen Tuncer (Pınar Çekirge) - 10/5/2009
  • Meektuup Vaaaaar! (Yurdagül Yurtseven) - 10/5/2009
  • Kadın İstasyonu'nu Tiyatro İstakoz sergiledi! (Dündar İncesu) - 10/5/2009
  • Signor Caroniti, Salerno'da Ağaç Köklerine Can Verirken (Üstün Akmen) - 10/5/2009
  • Diyarbakır Notları: Ziyaretçi'nin Diyarbakır Ziyareti (Asmin N. Singez) - 10/5/2009
  • Mutlu Son Falan Yoktur, Hollywood Tesellisi Vardır (Yurdagül Yurtseven) - 6/15/2009
  • Sichuan Ruhu (Özcan Buze) - 6/15/2009
  • Tiyatrolar Neden Dolmuyor? (Hüseyin Kara) - 6/14/2009
  • Denizli Belediyesi 25. Amatör Tiyatrolar Festivalinin Ardından: DENİZLİ'DE TİYATRO VAR (A.Emrah Özdilek) - 6/13/2009
  • 7. GSM Amatör Tiyatro Festivali 10. Günü (Son Gün) ve Genel Bir Değerlendirme (Savaş Aykılıç) - 6/13/2009
  • Sayın Ayşe Nil Şamlıoğlu'na Açık Mektup (Melih Anık) - 6/11/2009
  • Özür Diliyorum Gazanfer Bey... (Pınar Çekirge) - 6/11/2009
  • İzmir Seyircisi tiyatroya duyarlımı? (Hüseyin Erdoğan) - 6/11/2009
  • 7. GSM Amatör Tiyatro Festivali 8. ve 9. Günü İzlenimleri (Savaş Aykılıç) - 6/11/2009
  • E.S.E.K'in Hasan Hakan Bilgin'i... (Yurdagül Yurtseven) - 6/10/2009
  • Annamaria Pompei'nin Resmini Yapacak mı? (Üstün Akmen) - 6/10/2009
  • 7. GSM Amatör Tiyatro Festivali 6. ve 7. Günü İzlenimleri (Savaş Aykılıç) - 6/10/2009
  • Ayşe Nil Şamlıoğlu Söyleşisi (İsmail Can Törtop) - 6/9/2009
  • Zihinsel Engelli çocuklar bize sesleniyor! (Öney Olcaytu) - 6/8/2009
  • Bu Çarşı Başka Çarşı (Yurdagül Yurtseven) - 6/8/2009
  • Sezonun Galibi; Gençler (Rengin Uz) - 6/7/2009


  • Tiyatro Kursu Başlıyor!
    12 Şubat'tan itibaren her PAZARTESİ Kadıköy'de!
    Çalışanlara yönelik hobi sınıfı!



    Duyuru Panosu!



    Son Eklenen Tiyatro Oyunları

         Güncel Yazılar

    Yazar olmak ister misiniz?
    Yazar olarak tiyatrodunyasi.com ailesine katılmak, yazılarınızı yüzbinlerce tiyatroseverle paylaşmak isterseniz tiyatrodunyasi@tiyatrodunyasi.com adresine mail gönderebilirsiniz...

    Mail Listemize Üye Olun

         Güncel Haberler
    Tiyatro Maydanoz, Nazım’ın Kadınları ile Sahnede
    Tekin Deniz: Dümbüllü kavuğunu kimseye devretmedi

    Tiyatro Dünyası'nı takip Edin
     
     |  ..