| Tiyatro Kursu  | Şirket Tiyatrosu
Tiyatro Dünyası
Tiyatro Dünyası Bu Sahnede...
 
Ana Sayfa  |  Hakkımızda  |  Yazılar  |  Haberler  |  Yazarlar  |  Tiyatro Oyunları  |  Tiyatro Grupları  |  Sanatçılar  |  Kaynak  |  Duyuru Panosu  |
Seyirciye Saygı
Engin Alkan




Hatırlayanlar vardır, geçen yıl “Beğeninin Ölçütü” başlıklı bir yazı kaleme almış, yapıtlarımızı çevreleyen eleştiri ve değerlendirme ölçülerini ironik bir üslupla yermiş, birtakım salon beyefendilerini, hanımefendilerini mesleğimizin adabına davet etmiştim. Yazdıklarım bazılarını çok kızdırmış –sonradan cevap verdiklerine pişman olanlar olduysa da- karşılıklı cevaplaşmalar yoluyla tatsız yazışmalar uzayıp gitmişti. Meğer ne derin bir kovanı çomaklamışım; Oyunlarım hakkında çıkan eleştiri yazılarının(!) malum çevrelerce iyiden iyiye örgütlü karalama yazılarına dönüştüğüne tanık olmaktayım.

Kimilerince tepile tepile dövülen yönettiğim oyunlardan ikisi, Bernarda Alba’ nın Evi ve İstanbul Efendisi, İstanbul seyircisinin değerlendirmesine sunulmaya devam ediyor. Her yaştan, her çevreden, her eğitim düzeyi ve referans gurubundan seyirciye… Küçümsenerek iddia edildiği gibi ‘televizyon seyircisi’ ne değil, tiyatro seyircisine. Dolayısıyla, bazı yüksek çevreleri ikna etmek gibi bir ihtiyaç içinde değilim. Ne var ki mesleğimizin doğası gereği, su üstüne yazı yazıyoruz ve baki kalan ardımızdan yazılıp çizilenler oluyor. Yani sözüm, bu günün izleyicisine ve zamana… Yoksa ki düşüncemi, yaratımı, zekâmı, emeğimi hap yapıp içirsem, bizlere çamuru reva gören kalın kafalar yine almayacaktır, anlamayacaktır. Bir eleştirmenin rahmetli Ayça Telırmak’ a yakıştırdığı mecazla, -Ayça değil ama- onlar tiyatronun garından treni kaçırmışlardır.

Öncelikle İstanbul Efendisi oyununda öne çıkaracağım son unsur, nostaljik bir İstanbul silueti olurdu. Doğrudur; yazarımız Musahipzade Celal yapıtlarında Osmanlı ve dolayısıyla İstanbul yaşantısını resmetmeyi kendine amaç edinmiştir. Ama benim yorumumda bu yönelim, yalıların, mesire yerlerinin karşısına geçip ah, vah çekmekle gerçekleşmiyor. Ne de fildişi kulemden “İstanbullu olma” nın seçkinci yalnızlığına tebessüm etmiyorum. Ben İstanbul’ un Nişantaşı’ sında büyümedim, Samatya’ sında büyüdüm ve yaşadığım, zenginliğimdir. Belki de bu farkla, Osmanlı’ nın yüzyıllarca deneyimlediği ve fakat bu gün sahip olmakta zorlandığımız, bir arada yaşama kültürünü öne çıkardım. Yorumumda belki en altı çizili unsur, farklı etnik kökenden oyun karakterlerinin, her biri farklı dillerde ama aynı şarkıyı söyleyerek, önlerine sunulan tek bir mikrofonu kapmaya çalışmalarıyla ya da Devlet’ in eliyle topluca falakaya çekilirken söyledikleri Çile Bülbülüm şarkısı mizanseniyle kurgulanmıştır. Seyirci bu sahnelerde çok eğlenmektedir, defalarca alkışlarıyla sahneyi keserek oyunculara destek vermektedir. Ama sanırım, bazılarınca ‘yüksek’ tiyatroda eğlenmek ve gülmek hafiflik işareti kabul ediliyor.

Oyunumuz yanmış, yıkılmış, viran soyut bir tiyatro sahnesinde edimsiz, üstü başı parçalanmış, oyuncu figürlerinin, yavaş yavaş kıpırdanıp, eski bir metni hatırlama-yaşama çabalarına tanık olunan bir sessizlikte başlar. Yıkılmış, paralanmış bu soyut mekanın ne olduğu seyircinin imgelemine bırakılır; Neresidir bu virane? Tepebaşı?.. Harbiye?... İstanbul?.. Anadolu… Musahip’ in Osmanlısı?... Belki de hepsi… Giderek sınıf, cinsiyet, etnisite gözetmeksizin bir araya toplanan oyuncu gurubu, sönmüş bir ateşin çevresinde yaşamı kutsayan bir dansla oyunu açarlar. Aynı anda ortada iki oyuncu semah adımlarından devşirdiğimiz bir başka dansı gerçekleştimektedir. Binyıllar öncesine ait doğumu ve yaşamı kutsayan bu coğrafyanın ortak dansı, oyunun finalindeki ateş üzerinden atlanılarak gerçekleşen dansla pekiştirilir. Bu örneklerde de olduğu gibi, oyunun koreografisi Anadolu folklorundan yorumlanan figürler üzerine kuruludur. İhtimamla, çabayla kurgulanmış ve uygulanmaktadır. Bir arada bulunma fikri oyun boyunca sürdürülen hıdrellez ritüelleriyle canlı tutulur; yumurtalar boyanır, dilekler tutulur, ağaçlara çaput bağlanır, maniler okunur vb. Çünkü hıdrellezi oluşturan ritüeller, sonradan Çingenelerde, Hıristiyanların Paskalya’ sında ya da Nevruz törenlerinde aynılık gösterse de tek tanrılı dinlerden de önceki Anadolu’ nun ortak yaşantısıdır. Çengi Afet ve kızları cinsellikleri, şarkıları, dansları ile oyun boyunca gelişen bu ritüelleri uygulayarak ayrı bir önem kazanırlar. Tüm bu yaratılanlara “pavyon havasında, göbek atıp, kalça kıvırmak” yakıştırması, olsa olsa yazarının fantezi dünyasını göz önüne serer. Çünkü ne ben, ne koreografım hayatımızda pavyon görmedik.

Oyundaki İrfan karakteri Vasfi Rıza Zobu’ nun da oyunda yer alması için metine sonradan yerleştirilmiş, bir oyun kişisidir. Metinde hayli eklektik duran bu unsur bizim yorumumuzda Savleti Efendi üzerinde yoğunlaşan hurafe ve inanç problematiğinde kilit noktalarda konuşlandırılmıştır. Savleti Efendi yazarın diğer devlet adamı tiplemelerinden farklı olarak, kadılık müessesini kuralınca yürüten objektif bir karakterdir. Zaaflı yanı ise, hurafelere inanması ve bir baba olarak kızına hayırlı bir koca bulmak için saptığı yollardır. Osmanlı’da İstanbul Efendi’ leri şeriat kurallarının uygulandığı en üst makamlardan biridir. Hatta dinin kurallarını uygularken para almak doğru kaçmayacağından onlar devletten para da almazlar, görünüşte icraatlarını Allah’ ın adına yerine getirirler. İşte burası oyunda çok hassas bir konudur. Çünkü hem şeriatın icrası, hem inanan olmak, hem de hurafelere tutunmak birbirinden ayrı olgulardır ve kişisel olarak, inanç bir insanda saygı duymaya zorunlu hissettiğim en önemli özelliktir ve tartışılacak bir yanı yoktur. Oyunumuzdaki İrfan karakteri ise meczuptur. Yani düşünsel yetenekleri fazla gelişkin değildir. Oyunda pek çok mizansende de altı çizilerek kurgulandığı üzere, babasını taklit etme eğilimindedir. Oyunumuzda İrfan babasını taklitle iktidarı, hurafeleri, hatta anlamını bilmediği ilim Osmanlıcasını yerli yersiz kullanarak, insanlara korku salmaya çalışan, gülünç bir softa karakter olarak yorumlanır. Çünkü meczuptur, çünkü iktidarı, inancı ve boş itikadı birbiriyle karıştırdığı için komiktir. O çok yetenekli oyuncumuz “şarkılar, türküler eşliğinde komiklik” yapmaz, ustaca komedyenlik yapar, komedyenlik ise aşağılanacak bir hafiflik değil, oyunculuk sanatının ince işçiliğidir.

22 yıldır bir ülke büyüklüğünde bir kozmopolitanın dört bucağında, birbirinden farklı karakteristikleri, talepleri, algıları olan yüz binlerce seyirciye tiyatro yapıyorum. Oyun oynuyorum, yönetiyorum… Yıllar önce, boş sıralara sergilediğimiz seçkinci yapıtlarla, kapıların kırıldığı popülist yapımlarda tepinirken, bu günkü düşüncemin ilk kıvılcımları şekillenmeye başladı. Şiirin, felsefenin, entrikanın iç içe olduğu, hoş vakit geçirmek için tiyatroya gelen emekli teyzelerle, en ateşli üniversite öğrencilerini sarmalayacak yapımların hayalini kurmaya başladım. Hayat gibi, hayatı ayıklayamazsın, hayat herkesin ortak dilidir. Bayağılığa sıradanlığa sapmadan, yaratıyı snobe etmeden nasıl bir estetik dil kurmalı ki, tiyatro yeniden yaşamaya başlasın, salonları boşaltmış okur-yazar tiyatro seyircisi tiyatroya dönsün, çağı yakalayalım ve devraldığımız çıtayı daha yukarı taşıyalım? Taklit etmeden, kendimiz olarak… Yıllar önce sorduğum soruların, bu gün yanıtlarını uyguluyorum. Ben yolumda yürüyorum, yürüyeceğim. Dosdoğru… Kendi ezberine müptelalara ağır geldiğimizin farkındayım. Kolay olmayacak. Saygı duymayacaklar… Ama hiç olmazsa seyircimize saygı duysalar; “Seyircinin hayranlığını kazanacağını söylemek zorundayız”… Şu “zorundayız” cümlesiyle beni değil, kendilerini küçük düşürüyorlar. Ve ne yazık ki, tiyatro seyircisini aşağılamış oluyorlar. Hani o hiçbir şeyden anlamaz, güdülmeye mahkûm cahiller sürüsünü… Şurası doğru, şimdiden oyunumuzu izleyip hayranlığını, beğenisini, takdirini ifade eden, her yaştan, her eğitim düzeyinden, her sınıftan binlerce seyircimiz oldu. Ben yine de, terbiyeye davet ediyorum. Seyirciye saygı gösterin. Çünkü tiyatro seyirci için yapılır!

Engin Alkan

Yazarın Tüm Yazıları


Paylaş      
Yorumlar

Murat Akdağ - ( 12/18/2008 )
Korkaklıkdan degil savaş bey! Unutkanlıktan... Siz uyarmadan kendim düzeltim zaten... Cesur yazılarınızı okumak dileği ile...

Savaş Aykılıç - ( 12/16/2008 )
1.) Şehir Tiyatrosu bu oyunu (İstanbul Efendisi) oyununu daha seçmesi bile kendini aştığının ; "kapatılma fobisi" ile "mahalli otosansür" kaynaklı kaygılarından arındığının kanıtı olarak yorumlanabilir. (Ne demek istediğim için bkn. İstanbul Efendisi = ?
2.) Gerçek Sanatçı , sanatını belli bir bilinçle yapan ve her yaptığının hesabını verebilen sanatçıdır. Engin Alkan’ın yazısı işini ne denli bilinçli yaptığının göstergesidir.
3.) Gerçekten "Hepimizin Muhsin Ertuğrul olmamız" ancak bu bilinç ile mümkündür.
4.) Muhsin (Ertuğrul) Hoca da bazı eleştirmenlere karşı , karşı eleştiri yazılarıyla yaptıklarını ve kurumunu savunmuştu. İyiki de bu yazıları yazmış. Çünkü bu yazılar (sözünü ettiğim bilincin) tiyatro tarihimizdeki ilk satırları sayılabilir.
5.) Sonuç olarak , Engin Alkan’ın bu yazıları yüz yıl sonraki tiyatro tarihimize düşecek yazılı belgelerdir. Bu anlamda da önemlidir. Zira gerçek ; tekseslilikte değil , çoksesliliğin ortalamasında bir yerlerdedir. Hepimizin bu kültürü ve bilinci çoğaltmamız dileğiyle ve saygılarımla...SAVAŞ AYKILIÇ.


mert güven - ( 12/23/2008 )
işte show dediğim de tam olarak bu, siz yazdıklarınızın değerlendirilmesini istiyorsunuz ama engin alkanın yazısını nerelere getiriyorsunuz. biz sizin yazdıklarınızla ilgileneceğiz ama siz konuyu istediğiniz yere sürükleyeceksiniz.
neden bu ilgi çeken tartışmayı kendinize vitrin olarak seçiyorsunuz da bir yazı yazıp editöre göndermiyorsunuz? türk tiyatrosunun kurtuluşunu biliyorsunuz da bunu mu bilemiyorsunuz, yoksa hazır okunan ilgi çeken sayfayı bulmuşken buraya yazayım mı diyorsunuz.


Ömer KAVRUT - ( 12/24/2008 )
Murat Bey, şimdi yazdıklarınızı okudumda çok güldüm. :))))))Mert Bey’in düşüncelerine kesinlikle katılıyorum ve sizin yaptığınız gibi her cümlenize yanıt dönemeyceğim bunlar çocukça şeyler. Değmez, amaçtan uzakta. Sizin hakkınızda yanılmışım her neyse HERKES YALAN SİZ DOĞRUSUNUZ ama, ben böyle çocukça ve kapalı beyinlerin yazdıkları yazılara daha fazla değer biçemiyorum. Kendinize bir dünya seçinde kibirinizle beraber orada yaşayın siz. Sakın yanıt yazmak için parmakalarınızı yormayın çünkü yanıt alamayacaksınız. Hoşçakalın bile demeyeceğim... Bundan da madde madde kanunlar çıkartırsınız siz.

Murat Akdağ - ( 12/25/2008 )
"Tiyatro" güzel şeydir de, seyretmesi zordur...

Murat Akdağ - ( 12/17/2008 )
Yine adımı yazmayı unutmuşum... Dördüncü yazı, yani Savaş beye hitaben yazılmış yazı bana aitir...

Murat Akdağ - ( 12/24/2008 )
Sevgili Mert, bana gizli bir hayranlık duyuyor olabilirsin. Buna birşey diyemem. A bu sitenin "Tiyatro" sitesi olduğunu unutuyorsun! Ne olur bana karşı duygularını dizginle ve "Tiyatro" ile ilgili birşeyler yaz. Yaptığın suçlamalar, yüzümü kızartır, beni faka bastırır, ipliğimi pazara çıkarır sanıyorsan, sana sadece gülerim şekerim... Ama biliyorumki yapmaya çalıştığın seni heyecanlandırıyor... Benim seni heyecanlandırmam güzel de, ben olmayınca ne yapacaksın... Eğer tiyatro ile ilğili birşey yazmazsan, sana asla cevap vermem haberin olsun...

Savaş Aykılıç - ( 12/17/2008 )
Yukarıda ismini veremeyecek kadar korkak şahsa :
"Beni bir tek sen anladın!"
"Ve korkarım ki sen de yanlış anladın!"
Cesaretin varsa isminle ortaya çık !


Murat Akdağ - ( 12/23/2008 )
Ömer bey, yazdıklarımmın farkındayım. Ne olur bana, ne yazdığımı anlatmayın. Zira farkında olduğum için yazıyorum, yazdığım için farkındayım... Kullandığım dil de bence çok hoş... Kırıcı olması hoş olmasının sebebebidir. Hoş vakit geçirmek için başka şeyler okumanızı tavsiye ederim... Sizin için "Sanat insan için mi, yoksa insan sanat için mi bu yıllardır belkide yüz yıllardır tartışılan ve göreceli bir kavram" olabilir. Ama benim için böyle bir tartışma yok. Çünki sanat, bu, tartışılmadan da var. Ve sırf kendimi iyi hissetmek için sanatın varlığını ya da yokluğunu tartışamam... Sizin vicdannız muhakkak ki saygıdeğerdir ve herkesi kapsar... Ben vicdansızlık ve saygıdeğersizlikle tercih yapabilirim. Tercihimi anlamışsınızdır herhalde... Engin Alkan’ın bir üniversite yönetmeni düzeyinde iş çıkarrması kendine haksızlık. Kabahat neden benim oluyormuş? Bu tamamen kasıt arayan bir yazıdır. Kasıtı da İ.B.B.Ş.T.’nin bütün ikmanlarını faşizan bir biçimde kullanıp ( Faşizanlığı, belediyenin imkanlarını hiç bir entellektüel denetim olmaksızın, iyi oyun yapsa da, yapmasa da kullanmaya devam ediyor olmasından ileri geliyor) reji rejiler yapılmasına. Dediğiniz gibi profesyonel bir bakışım var. Bunu "İstanbul Efendisi" oyunun prömiyerinde İ.B.B.Ş.T.’nin Genel Sanat Yönetmeni Orhan Alkaya’ya "Bu oyunun altına imza atıyor musunuz diye sordum. Bana histerik bir biçimde "Seninle tiyatro görüşlerimiz farklı" diyerek geçiştirdi. Sonra "İstanbul Efendisi" oyununun Facebok’taki grubunda eleştirimi yazdım. Engin Alkan anti demokratik bir biçimde hemen sildi. Neyse ki bu sitede demokrasi kültürü hakim ve ben yazı yazabiliyorum... Ama siz "Bu sitedeki amaç beğenmediklerinizi ya da beğendiklerinizi yazmak olmalı" gibi bir cümle ile bu sitenin işleyişini yeniden tanımlamak istiyorsunuz galiba! Bilmiyorum üzerinize vazife mi? Ayrıca niyetimin iyi ya da kötü olup olmadığını ben bile bilemiyorum. Size ne oluyor. Ben sadece hissettiğim gibi davranıyorum. Tiyatronun kırılıp da ısırdığını, kanattığını ilk defa sizden okuyorum. Yazdığım dil en uygun dilimdir. Başka dilim de yok zaten. Zira mukallit gibi yaşamıyorum. Yani benim fikrim, hiç birşey aynı anda bir bütün değil, ikisi de bir birine hizmet etmiyor, ikisi de saygıyı hak etmyor. Hoşçakalın.

Ömer KAVRUT - ( 12/19/2008 )
Öncelikle burada sohbetinize doyum olmuyor. :)
Keyifle okudum gerçekten. Yazılan bir eleştiriyi eleştirmek bir yere kadar bana kalırsa. Herkesin düşüncesi ortak bir noktayı buluşturur. Doğruya yakın olmak herkesin gayesi. Doğru çağımızda bireyselleşti ve değişken oldu. Ben Engin ALKAN’ın başarısız bir yönetmen olduğunu düşünmüyorum Bu hafta "İstanbul Efendisi" ne müsait olduğum güne bilet olmadığı için gidemedim ama Engin Bey’in "Bernarda Alba’nın Evi" nde yakaladığı başarı gözümde. Dün gibi... Ayrıca eleştirilere elbetteki açık olmak gerekir. Ama açık bulup yerme çabasında olmadan mükemmele ulaştırmayı hedefleyerek. Yıkıcı bir eleştiri yapmış Murat Akdağ. Öncelikle "Tiyatro Sanatı na Saygı" demekle neyi hedeflemiş anlayamadım. Tiyatro, en başta saygıyı öğretir insana. Ben bu cümleyi Yıldız Kenter’den okusam tuhafıma gitmezdi herhalde. 10 yıllık tiyatro geçmişi olan birinden bu cümleyi okumak düşündürücü ve uzak. Neyse... Oyunu izledikten sonra tekrar buradayım. İyilikler...


Murat Akdağ - ( 12/23/2008 )
Mert bey, yazınız için teşekkür ederim. Ama ayzılanlar, yazdığım fikirlele değilde, benimle ilgili olunca böyle yazılar yazmak zorunda kalıyorum. Bakın siz de, benimle ilgili yazmışsınız. Ben isterimki siz, tiyatro ile ilgili yazın, ama siz konu olarak beni seçmişsiniz! Ne denebilir... Birde nasıl "samimi" olunur gerçekten bilmiyor. Ne olur sadece yazdıklarımı okuyun, niyetimi okukumaya çalışmanız çok acıklı olur... Niyetimi değil de, yazdıklarımı okuyan herkese, bir kaç şey yazmam gerek.
1.) Özde itirazım, ödenekli kurumların işleyiş biçiminedi, tam niyetim budur.
2.) Bana göre, tiyatromuzun en büyük sorunu, ödenkli tiyatrolardır.
3.) Bu, ödenekli tiyatrolar da istediği gibi evcilkik oynayanlardır.
4.) Türkiye’nin yetişmiş sanatçılarını, istemediği halde, bir ya da bir den fazla dizi filmde oynyıp, para kazanıp, hayalindeki tiyayu "Devletinin ya da Belediyesinin" ancak kurumları dışında, kıyıda köşede, bin bir zorlukla, kendi kurdukları tiyatrolar da, yapabilmek durumuna zorlayan sistemdir.
5.) Hocaları, ustaları, özel tiyatro kurp, fellik fellik, oynayacak salon ararke, ellerindeki Türkiye’nin en güzel sahnelerin de, en kötü tiyatroyu yapanlarıdır.
6.) Memlekete kominizim gerektiğin de, getireceklerini vaad edenler, "Türk Tiiyatrosu"nu kurdular ama iyiki "Sinemamız"a karışmadılar! "Sinemamız"ın, "Tiyatromuz"a nazaran dünya çapındaki başlarısı bunu açıklıyor heralde.
7.8.9. hata dahası da var ama... "Devletimz" daha "demokrasi kültürünü" yerleştiremedi! Yerleşsin, onları da yazarız. Hem, saygılar... Hem sevgiler... Samimiyet nedir ne işe yarar, neden ihtiyaç duyulur, bilimiyorum.


mert güven - ( 12/23/2008 )
murat bey ne güzel bir show alanı bulmuşsunuz kendinize, belli ki tartışmalarla besleniyorsunuz. aksi fikir söyleyenlerin her kelimesine anti tezi ile cevap verebiliyor, herkesin haksız olduğunu ispatlayabiliyorsunuz. bence eksik tek noktanız var, samimiyet...

Ömer KAVRUT - ( 12/21/2008 )
Murat bey söyledikleriniz mantıklı ve tutarlı. Ama kullandığınız dil hoş değil, kırıcı ve yıkıcı bunda çok ısrarlıyım. Sanat insan için mi, yoksa insan sanat için mi bu yıllardır belkide yüz yıllardır tartışılan ve göreceli bir kavram. Benim fikrim ise ikisi bir bütün ikisi birbirine hizmet ediyor ve ikisine de hak ettikleri saygıyı ve değeri vermek gerek. Tek tarafa yönelmek benim vicdanımı rahatsız eder tabi bu benim fikrim ve vicdanım. Ve Yıldız Kenter’i örnek göstermemin tek sebebi var yazdığım yazıda. Çünkü öncelikle onun geçmişine saygı duyuyorum ve kendine bu işe adamış birinin hayata nerden baktığını ya da bakabildiğini kestiremem. Siz, verilen emeği, ortaya konmuş bir çalışmayı tespit ettiğiniz yetersizliklerle Engin Alkan’ı bir üniversite yönetmeni konumuna getirmiş olmanız haksızlık:) Belki öyle belki değil ama bana kasıt arayan bir yazı gibi geldi. Bu kadar profosyonel bir bakışınız varsa bence Şehir Tiyatroları’na şikayetlerinizi bildirin.Bu sitedeki amaç beğenmediklerinizi ya da beğendiklerinizi yazmak olmalı. Sıfatlama yapmak değil kanımca. belki niyetiniz iyi ama tiyatro kırılgandır, ısırır, kanatır bunu unutmayın. Daha uygun bir dille anlatılabilir herşey diye düşünüyorum. Hoşçakalın.

- ( 12/17/2008 )
Mustafa Kemal’in kitabını Kuran ile bir tutabiliyorsunuz ama...
fark var mı?


- ( 12/17/2008 )
Savaş bey. "Muhsin Ertuğrul" üzerinden verdiğiniz örnekler ile, yıllarca "Mustafa Kemal"e yapılmış olanı, (putlaştırım iiçini başatmayı), yapmış olmuyormusunuz? Yada bir peygamber olduğunumu iddea edeceksiniz...
Yakın "Muhsin Ertuğrul"un sözlerini "hadisi şerif" gibimi sunacaksınız?
Hayat alışkanlıklarını "sünnettir" diyemi tanımlayacaksınız?...
"Benden Sonra Tufan Olmasın" kitabına, bir "kuranı kerim", bir "nutuk" muamelesimi yapacaksınız?
Yani Muhisin hocayı (benim hocam olmadı ama, ondan böyle bahsedildiğini duymak ve bahsetmek çok hoş) kabrinde rahat uyumasına müsade etmeyecekmisiniz?
Lütfen kendi zekanız ile yazı yazın... Yoksa "tiyatro tarihi" alıntı yapılacak sanatçılar ile dolu... Ayrıca "Van Devlet Tiyatrosu"nun "Çılgın Dünya"sı ile ilgili yazdıklarınızı "İstanbul Efendisi" ile ilgilide yazabilirsiniz... Bizde, okuruz "hayat ne" "tiyatron ne"...
Birazda "muhteviyat" ile ilgili yazılar! yazılsa, birşeyler öyrensek ve onlar "tiyatro tarihi"ne kalsa?



Ahmet Kara - ( 12/17/2008 )
Sezon başladığından bu yana 50 nin üzerinde oyun izlemiş birisi olarak İstanbul Efendisi oyununu bir izleyici gözüyle çok beğendiğimi belirtmek isterim. Engin Alkan, Bernarda Alba’nın Evi oyununu da, İstanbul Efendisi oyununu da çok güzel yorumlar katarak yönetmiş. İstanbul Efendisi oyunu sezonun en başarılı oyunlarından birisi bence. Buna rağmen Engin Alkan’a bu kadar sistemli yüklenmenin nedenini anlamıyorum doğrusu.

"Birazcık sivrilenin başı ezilmelidir" ilkesinin hiç olmazsa Tiyatro camiasında geçerli olmamasını dilerdim.


Murat Akdağ - ( 12/19/2008 )
Ömer bey, öncelikle, "açılım" yaparak yazı yazdığınız için teşekkür... Açıklayım "Tiyatro Sanatına Saygı" derken, Seyirciye Saygı" başlığının popilizim olduğunu ve "Tiyatro Sanatının" seyrciden daha değerli olduğunu düşünüyorum... Çünkü evladi olan sanattır... Çünki sanat, insandan ve dolayısı ile seyirciden daha değerlidir... Çünki eğer insanda, çaglaar boyunca bir gelişme olmuşa bu sanat sayesinde olmuştur... Dünyamızdan, sanatı çekin bence pislik kalır... Yani "tiyatro sanatı" seyircisiz tercih ederim... Seyirciye, "tiyatro sanatı" olmadan asla tahamül edemem. 2500 yıllık "Antik Yunan" metinleri elimizde! Ama onları ilk seyredenler aramızda değiller... O yüzden "Tiyatro Sanatı" ve özde "Sanat" benim için seyircisinden daha değerlidir... Ayrıca "Yıldız Hanım" ile sohpet etsek oda belki bana hak verebilir...
Birde, bence...Yıkıcı olmayan eleştiri "Engin Alkan" (ve burada adlarını yazmaktan asla rahatsız olmayacağım) yönetmenlerin "Reji" yapmaya devam etmelerinin sebebidir...
Tabi, bunlar benim fikirlerim, ve size hiç duymadığınız şeyler söylemeyi "Yıldız Hanım"ın agzından da duyabileceğiniz şeyler söylemeye tercih edrim... İyilikler...


Murat Akdağ - ( 12/16/2008 )
Bir çağrıda benden... Tiyatro sanatına. sayğı... Engin bey, Yazdıklarınız beni düşündürüyor... Düşündüklerimi de yazmak zorundayım. Beni, yönettiğiniz, oynadığınız oyunlar ilie ilgili eleştirim "denediğiniz" üslupolar ile ilgili değil... Denediklerinizi bederemeyişinizdendir... Açıklayayım: Tiyatro2da herhangi bir reji denemesinin, oyun seçiminin, oyunucu seçiminin, seyirciyle kurulan ilişkinin eleştirilemeyeceğini düşünüyorum... Sizin oyunlarınızda da bunları eleştirmiyorum. Eleştirdiğim yer, teknik beceri! Yani farklı disiplinlerden gelen oyuncuların, ortak bir oyun dili oluşturamaması... Oyuncularınınızın sesinin duyulamaması... Sesi duyulanın, sahnede duramamsı... Sahnede duranın, düşük enerji ile oynaması,,, Enerjisi yüksek olanın, "ego tatmini" için solo performanslar yapması... Oyuncularınızın, birbirlerini dinlemeden oynmaları... Sizde biliyorsunuzki bu dünya’dan "Cieslak" geçti ve onun "donanım"ında olmasa da kendini "Cieslak"ın oyunuculuğu çıkardığı seviyenini, "muasır oyunculuk seviyes"i olduğunu hesab ederek eğitmek, cieslak kadar olamasada, oynadığı oyunun yazarının, sanat degerine eşit bir iş çıkarmak gerekir... Bu oyuncuları, çalıştırmak, yönlendirmek, birleştirmek, geliştirmek, eleştirmek ve ortaya bir bütün olarak "sanat eseri" koymak yönetmenin işi değilmi? Bu tür, uygulama başarısızlıklarının, denenen üsluba, eser sahibine zarar verdiğinin farkında değilmisiniz? Yönetmen sahnedeki her andan sorumludur, bunu bilmiyormusunuz? Ez cümle, denemeleriniz, yormlarınız, başımızın üstünde yeri var... Ama uygulama beceriniz, bir "üniversite tiyatrosu" yönetmeninden farklı değil... Üstelik, ülkemizde bu yazdıklarıımı başaran yönetmenler de var... Sizi yermemek, onlara ayıp olmazmı?... Ne olur "Tiyatro Sanatına Saygı" ne olur...

aslı kadimler - ( 12/16/2008 )
engin beye tavsiyem, yönettiği oyunların eleştirilerine katlanamıyorsa bir daha oyun yonetmemesidir. ben oyunlarını fena bulmuyorum ama eleştirilere verdiğ-i yanıtları da yersiz buluyorum. bırakın oyunlarınızı eleştirmenler eleştirsin, izleyiciler de alkışlasın. hangisinin ağır bastığını böylece zaten görmüş olursunuz. saygılar

Serap Işık - ( 11/23/2009 )
Pavyon kadınları üstüne bir araştırma yaparken, Engin Alkan’ın yazısıyla karşılaştım. İstanbul Efendisi’nin söz konusu sahneye konuluş şekliyle izlemedim. Fakat, -pavyon havasında göbek atıp, kalça kıvırmak- yakıştırmasına E.Alkan’ın -Çünkü ne ben ,ne de koreografım h a y a t ı m ı z d a pavyon görmedik, diye kendini savunması, bende kendisi hakkında bir -yetersizlik- hissi yarattı. Sadece bir his!

Sırma Hande - ( 4/18/2010 )
Bir tiyatro izleyicisi olarak anlayamadığım ve çok sinirlendiğim, izlenilen oyunun kıyafetinden, makyajından, ışığından,müziğinden anlattığı dönemi yansıttığını anlayabilirken, ELEŞTİRMEN olarak ifşa edilen -kişi-lerin bunu neden göremediğidir. Ben de oyunu izlemeyip adam gönderip şarkıların notunu tutturarak ezberden yorum yaparım, hele de tarafsız değilsem hem de ne yazarım.
En sinirlendiğim şey ise, bu tarafsız olmadığı belli olan ELEŞTİRMEN yazılarının görülmeyerek, Afife Jale ve Sadri Alışık Tiyatro Ödülleri’nin ELEŞTİRMEN olarak bakılan (ben görmüyorum) kişinin SEÇİCİ KURUL’da olmasıdır. Dolayısıyla bu ödüllerin nazarımda değeri yok...
Gazeteci olursunuz, hikaye yazarsınız, eleştiri yaparsınız ama bunları yapmanız baktığınızı görebildiğinizi göstermez.
Engin ALKAN ve ekibine HELAL OLSUN! Kıskançlıkları, karalamaları görmeden yolunda ilerlesin. Her geçen gün daha da yükseliyor...
İzleyiciyiz, takipçiyiz, saygılıyız... Ve görüyoruz...
Sevgiler...


Bu Oyun Hakkındaki Görüşlerinizi Paylaşın !

İsim
Mail  (Yayınlanmayacak)
Yorum
Güvenlik Kodu= 809
Lütfen bu kodu yandaki kutuya yazınız
 

    Son Eklenen Yazılar     En Çok Okunan Güncel Yazılar
27 MART… UMUDUNU ARAYAN BİR GÜN (Ahmet Yapar)
YOKLAMA LİSTESİ (Skeç)
    Tüm Tiyatro Yazıları

    Bu Tarihte Yayınlanan Diğer Yazılar
    Bu yazının yayınlandığı tarihte gündemdeki diğer yazılar aşağıda listelenmiştir...

  • -Aristosal Sunumla- Bertolt Brecht Gecesi (Kemal Oruç) - 12/25/2008
  • Testosteron – Oyun Atölyesi (İsmail Can Törtop) - 12/23/2008
  • Elim Sende ve Araf Ne Taraf (Üstün Akmen) - 12/23/2008
  • Onların diz boyu, bir çocuğun baş hizasıdır: Maskeliler (Üstün Akmen) - 12/23/2008
  • Tekrar Çal Sam; Başarılı Bir Ekip Çalışması (Rengin Uz) - 12/21/2008
  • Geleneksel'den Halk Tiyatrosu'na, tiyatromuz. (Adnan Tönel) - 12/20/2008
  • Yıldız Kenter'in Yıldız Kenter Bayramı'ndaki zaferi: Victoria (Üstün Akmen) - 12/19/2008
  • Deri Ceket – İstanbul Şehir Tiyatroları (İsmail Can Törtop) - 12/17/2008
  • Daha Nice Yıllara, Tiyatromuzun Onur Abidesi... Daha Nice Yıllara (Üstün Akmen) - 12/17/2008
  • Üniversite Tiyatrosu Kavramı ve Muğla Üniversitesi Tiyatro Topluluğu (Öznur Çetin) - 12/17/2008
  • Seyirciye Saygı (Engin Alkan) - 12/15/2008
  • Tiyatro Eleştirmenleri Birliği’nden Uyduruk Bir Eleştiri Seçkisi (Feridun Çetinkaya) - 12/15/2008
  • Yorumun Yorumu (Arda Aydın) - 12/15/2008
  • Meraklısı İçin Öyle Bir Hikaye Oyun Eleştirisi ve Naşit Özcan Röportajı (Selçuk Soğukçay) - 12/15/2008
  • Bana Benden Bahset - Evlilikte ufak tefek CİNAYETLER (Rengin Uz) - 12/14/2008
  • Orhan Alkaya, İBŞT'de gene bir ilke imza atmış: Canavar Sofrası (Üstün Akmen) - 12/14/2008
  • Canavar Sofrası - İstanbul Şehir Tiyatroları (Ayşe Müge Gerdan) - 12/14/2008
  • Gripli Tavuklar (Hüseyin Manto) - 12/14/2008
  • Zorunlu Hedefler - Ankara Devlet Tiyatroları (İhsan Ata) - 12/13/2008
  • Çınar Polis Karakolu (Mustafa Firuz Bozkurt) - 12/11/2008
  • Tiyatroadam'ın mutlaka izlemeniz gereken oyunu: Albay Kuş (Üstün Akmen) - 12/11/2008
  • İKSV ve SANAT (Cüneyt İngiz) - 12/10/2008
  • Van Devlet Tiyatrosu'nda Bir Lope De Vega Oyunu: Çılgın Dünya (Üstün Akmen) - 12/10/2008
  • Ferhanca felsefe dersleri - Boşgezen ve Kalfası (Rengin Uz) - 12/9/2008
  • Barış - Adana Devlet Tiyatrosu (Ahmet Olcay) - 12/9/2008
  • Deri Ceket - İstanbul Şehir Tiyatroları (Ayşe Müge Gerdan) - 12/9/2008
  • Laf -U Güzaf (Engin Alkan) - 12/7/2008
  • Antalya Devlet Tiyatrosu ve -Benim Doktor Oğlum- (Öznur Çetin) - 12/7/2008
  • Savaş Bezirganları için: -Korku ve Sefalet- ile -Savaş ve Barış- (Üstün Akmen) - 12/5/2008
  • Meraklısı İçin Öyle Bir Hikaye - İstanbul Şehir Tiyatroları (Ayşe Müge Gerdan) - 12/5/2008
  • Kenter Tiyatrosu'nda 39 Basamak ve Türk Tiyatrosu'nda Yaratıcılık (Melih Anık) - 12/4/2008
  • Vişne Bahçesi - Bahçede Neler Oluyor (Cüneyt İngiz) - 12/4/2008
  • Babalar Gününde - Sevgi Yarışı (Çocuk Oyunu) (Fevzi Günenç) - 12/3/2008
  • Masal Bilmeyen Çocuk (Çocuk Oyunu) (Fevzi Günenç) - 12/3/2008
  • Evli Evine Evi Olmayan Nereye? (Çocuk Oyunu) (Fevzi Günenç) - 12/3/2008
  • Ben Anne İstiyorum! (Çocuk Oyunu) (Fevzi Günenç) - 12/3/2008
  • AH, GÜL O!.. (Çocuk Oyunu) (Fevzi Günenç) - 12/3/2008
  • Bebelerin Hababam Sınıfı Harfleri Öğreniyor (Çocuk Oyunu) (Fevzi Günenç) - 12/3/2008
  • Franz Kafka'nın Dönüşüm'ü (Öznur Çetin) - 12/3/2008
  • Necdet Mahfi Ayral'ı Anarken (Pınar Öztürk) - 12/3/2008
  • Kırcaali'deydim... (Üstün Akmen) - 12/3/2008


  • Tiyatro Kursu Başlıyor!
    1 Mayıs'tan itibaren her ÇARŞAMBA Kadıköy'de!
    Çalışanlara yönelik hobi sınıfı!



    Duyuru Panosu!



    Son Eklenen Tiyatro Oyunları

         Güncel Yazılar

    Yazar olmak ister misiniz?
    Yazar olarak tiyatrodunyasi.com ailesine katılmak, yazılarınızı yüzbinlerce tiyatroseverle paylaşmak isterseniz tiyatrodunyasi@tiyatrodunyasi.com adresine mail gönderebilirsiniz...

    Mail Listemize Üye Olun

         Güncel Haberler
    Tiyatro Maydanoz, Nazım’ın Kadınları ile Sahnede
    Tekin Deniz: Dümbüllü kavuğunu kimseye devretmedi

    Tiyatro Dünyası'nı takip Edin
     
     |  ..