| Tiyatro Kursu  | Şirket Tiyatrosu
Tiyatro Dünyası
Tiyatro Dünyası Bu Sahnede...
 
Ana Sayfa  |  Hakkımızda  |  Yazılar  |  Haberler  |  Yazarlar  |  Tiyatro Oyunları  |  Tiyatro Grupları  |  Sanatçılar  |  Kaynak  |  Duyuru Panosu  |
Tiyatrocunun Açmazı ve Maymunlaşma
Melih Anık




Bir belgeselde izlemiştim. Ormana terk edilmiş çocuklar , bulunduklarında gözleri , kulakları yenmiş bir durumda , maymun gibi bedensel hareketler yapıyor,maymun gibi sesler çıkarıyordu. Ormana terk edilen çocukları bulan maymunlar ilk anın merakıyla çocukları keşfederken (?) talihsiz kazalar meydana geliyor daha sonra içgüdüsel bir şekilde çocuklara sahip çıkıyor, onları büyütüyorlardı . Öğretmeni maymun olan insan, bir daha asla iflah olmuyor azıcık bir şey öğrense bile hayatının geri kalanını maymun olarak geçiriyordu.

TV’lerdeki dizilere baktıkça bu belgeseli hatırlıyorum. Bir fikir sahibi olmak için dizinin tümünü seyretmek de gerekmiyor , birkaç sahne yetiyor.Hatta yan yana 5 ekranda 5 diziyi ayni anda seyredebilirsiniz. (Aslında bir gecedeki dizileri yan yana koyun hepsini izlemek mümkün diyeceğim ayıp olacak!) Ben denk düşerse ve de dayanabilirsem bazı dizilerin ilk bölümünü reklam arasına kadar seyrediyorum . (İlk bölümde ilk reklam arasına kadar RTÜK kuralı geçerli değil! ) Daha sonraları zaplarken dizi karşıma çıkarsa bir, iki dakika bakıyorum. Görüntüsü ve de bir iki diyalogundan bakmaya değmeyecek olduğu kanıtlanmış olanlar kapsama alanım dışında.Tiyatrodan çok ünlü ya da "çınar" bir oyuncu diziye girmişse , mutlaka bakıyorum . Nasıl “düşmüş” diye. Kurtarıcı diye girdiği dizi birkaç bölüm sonra yayından kalkınca birden suçlu durumuna düşenleri de gördüm. Anladım ki, oyuncu, girdiği dizinin nerden geldiğini ,nereye gittiğini benim kadar bile bilmiyor.

Dizilerin hikâyeleri ordan buradan toplama. Haftalık olarak yönlendiriliyor. En “saf” bir bakışla değerlendirirsem , “rating”e göre rol büyüyor , küçülüyor, yön değiştiriyor ; hatta karakter kendi içinde bile tutarlı ve geçmişine bağlı olmak zorunda değil . Kesin olan bir şey var ki bizdenmiş gibi görünen karakterler ülke meseleleri ile ilgilenirmiş gibi yapıyor ama ilgilenmiyor. Ülke başka yerde, diziler başka yerde.

Bana öyle geliyor ki yapımcılar roman, film, hikaye,tiyatro oyunlarından beğenilen sahneleri dizi için yeniden yazıyor,bir araya getiriyorlar. Yani oyuncu Shakespeare’ce deliriyor, Fellini’ce coşuyor, Kerime Nadir’ce seviyor, Herodot’ça anlatıyor, Agatha Christie gibi katlediyor… Yılmaz Erdoğan gibi şiir ,Sezen Aksu gibi şarkı , Kafka gibi aforizma döktürüyor. (Ama gerçeklerinin karikatürü gibi.)Ortaya her topluma,zamana, sınıfa,yere uyan bir senaryo çıkıyor. Bir dizi senaryosunu hiçbir şeyini değiştirmeden köyde de, şehirde de çekebilirsiniz. Bir oyun hayal edin : sahne ikiye bölünmüş. Bir yanda köy odası diğer yanda şehir salonu . Oyuncu bir tarafta rolünü bitirip , elbisesini değiştiriyor ve yan sahneye geçiyor ayni replikleri söyleyerek orada başka bir karakteri (?) oynuyor. Saçma ama çok “güldürür”.Saçma ama bizim dizi senaryoları ile mümkün. Dizilerdekilere “karton” karakterler bile diyemiyorum. Zira kartonun bile bir kalınlığı var.

Bazıları derinlik katmak için yaptıkları dizileri kara tahtası ve tebeşiri eksik “okul” haline getirmiş. Dizi ile seyirciyi eğitecekler, akıllarınca. Aslında bana öyle geliyor ki yapımcı yaptığının farkında ama bu yolla vicdanını rahatlatıyor, toplumda bir tür “saygınlık” modeli oluşturuyor.

Dizilerde “zarflanan” reklâmı ve yönlendirmeyi , örneklemeye yazılar yetmez. Belki oyuncunun kendisi bile neye alet olduğunun farkında değil. Hele de paranın sıcaklığı ile ısınmakla yetiniyor ve diziyi seyretmiyorsa. Hele de haftanın 7 günü gece gündüz bu saçmalığın içinde yuvarlanırken okumaya , görmeye,dinlemeye vakit ayıramıyorsa işi daha da zor. Ama diziden iyi para kazanılıyormuş. Bölüm başına aldıkları söylenen para bir yıllık üst kademe memur maaşı. Babanız ölünce oyun iptal etmeye de yarar.

Ama oyuncudan beklenen görevler var. Dizi arkadaşına bir süre “âşık olacak” , sevgilisinden ayrılacak, kaçacak , yakalanacak, hastalanacak, iyileşecek, meslektaşına saldıracak , küfredecek, özür dileyecek , fırt-zırt tvlerde görünecek, fotoğraf çektirecek, sarhoş gezecek kısaca “ortalarda olacak” ve “rating”e hizmet edecek . Hiç gerek yokken manşet oluşturacak, sonra oltasına düşenleri ağından toplarken bir daha manşet olacak. Bu arada nereye gittiği bilinmez "şak-şak"lı tokatlarla (?) mecra değiştirecek .

Yapılan bu “şeyler” aslında sanatın içini boşaltıyor. Seyirciyi de yanlış yönlendiriyor.Seyirci her gördüğünü "çoook iyi oyuncu" , sanatı da dizideki gibi bir şey sanıyor , "sit-komdan-efsane" yaratıyor. Dizide amaç , seyirciyi ekrana “kilitlemek”, bu arada da reklâmı “yutturmak”. Bu yemek yedirmek zorunda olduğunuz çocuğunuza yaptığınız şaklabanlıklara benziyor.

Birileri bu toplumu cahilleştiriyor diyeceğim ama elimde yeterli delil olmadığı için diyemiyorum. Ayrıca yapımcılara, yönetmenlere, senaristlere,oyunculara bakıyorum hepsi toplumda bir yer işgal eden “akıllı başlı” adamlar ! Mutlaka bir bildikleri vardır !

TV dizilerinin “ağır top”ları, tiyatromuzun ünlü sanatçıları . Genel Sanat Yönetmeni , yönetmen, oyuncu , çınar-çaylak , okullu-okulsuz , patron-emekçi , nihilist-fanatik , sempatik-estetik, komik-trajik,epik-dramatik , ağzı temiz-pis , Brecht’çi-Stanislavsky’ci fark etmeden koşa koşa “beyaz cam”da boy gösteriyor.. Beyanlarına bakılacak olursa hepsinin gönlünde tiyatro yapmak var . Bu uğurda fedakârlık yapılarak dizilerde oynanıyor, kazanılan tiyatroya yatırılıyor. Diziden üstlere sinmiş sığlık , kader olmuş bir alışkanlıkla diziye benzeyen oyunlarla tiyatroda temizlenmeye çalışılıyor. Aslında diziden gelen para oyuncuyu "konuşturuyor".

Bu durum , birbirini besleyen fasit daireler halinde bir sarmal. Tutan bir dizide oynayan oyuncunun tiyatroda oynadığı oyun daha çok seyirci topluyor. (Tiyatroda “koltuğu” var!) Tiyatrocular oyun kadrolarını yaparken adı dizilerle duyulmuş oyuncuları sahnelerine çıkarıyorlar. Dizisi bitenin “kapalı gişe” oynayan oyunu da bitiyor nedense. Bitmesin diye gereken “yakıtı”, diziler sağlıyor.

Hatta bazı tiyatroların sahnesine çıkardığı oyuncuya aç kalmayacak kadar ödeme yaptığını ama dizide oynama sözü verdiği dedikodularını duyuyoruz. Yani sistem çift yönlü işliyor.Tiyatrolar da dizilere oyuncu hazırlıyor, beğendiriyor! Bunun tiyatroya yansıması ise tam bir felaket!

Siz de tanık olmuşsunuzdur , gittiğiniz oyunlarda kulağınıza çalan fısıltılarda , seyirci, seyrettiği diziden tanıdığı “oyuncunun canlısını” görmek için geldiğini söylüyor.Sahnedeki sanatçı da dizide canlandırdığı karakteri oyunun bir yerine “çakıveriyor”. Herhalde bu da seyirci , “yabancılık çekmesin” diyedir. Olan oyuna oluyor.

Dizilerin ve de anlı şanlı oyunculara yaptırılan şaklabanlıkların düzeyine bakınca tiyatrocular adına üzüntü duyuyorum , bu kadar dumanlı bir hava içinde nasıl yaşıyorlar diye. Ama asıl üzüntüm tiyatronun içine düştüğü açmazdan kaynaklanıyor. TV dizilerinde “uyutulan” seyircinin tiyatrosuna gelmesini bekliyor tiyatrocu. Gelmediğinde de yakınıyor. “Bu halk komiklikten hoşlanır, gülmedi mi oyuna gelmez” klişelerinden geçilmiyor. Aslında “uyutma” operasyonun “inandırıcı” araçlarından biri olan tiyatrocunun sorumluluğu da var olanlarda. "Efsane" yapılmış oyuncunun saygınlığını kullanıyor diziler ve de programlar.

Olayın bir boyutu da şu : “Tutan” bir dizide 36, 46, 56 vb bölüm oynayan oyuncunun “damarları” tıkanmaya başlıyor. “Para”landıkça , ”paralanıyor” ,dumanlar içinde kayboluyor ! Hem oyunculuk yeteneklerini kaybediyor hem de zihinsel bakış açısını. Gözünü , kulağını ve belki de beynini kaybetme aşamasına geliyor. İçinde bulunduğu düzen , onu zehirlemeye ve uyutmaya başlıyor. “Maymunlaşma” başlıyor yani. Ağzından çıkan anlaşılmıyor. Sahneye çıktığında ise içine düştüğü bu durumun acısını hem kendisi çekiyor hem de seyirciye çektiriyor.

Bir taraftan da oyuncunun kendini gösterme tutkusu var. Oyuncu sanatını göstermek, salt oynamak için önüne çıkanı kabul etmek zorunda kalıyor, dizinin içeriğine aldırmadan her rolü oynuyor. (“Parasını ödüyorlarsa oynamayan salaktır” diyor herhalde!) Ama klişe oyunculuk ve derinliği olmayan karakterler oyuncuyu “bitiriyor”.

Elbette tiyatrocunun tek başına yapacağı şeyler sınırlı ayrıca da toplumu “adam etmeyi” tek başına tiyatrodan beklemek , tiyatroculara ihale etmek de insafsızlık olur. Zira onlar da yaşamak , yaşatmak zorunda. Onlar da çocuk yetiştiriyor. 5 yıldızlı oteller, havuzlu villalar, markalı çantalar onların da hakkı. Tahta valizle otelde rehin mi kalsın! Tüm oyuncuları ayni torbaya koyarsak haksızlık etmiş oluruz. Aralarında “kötünün iyi”sini seçmeye çalışanlar da var.Ama hepsi ayni kapıda eninde sonunda buluşuyor.

Ormana terkedilenlere “kader kurbanı” diyelim de maymunlaşmayı karakteri haline getirmiş, dumanlı havaya bağımlı hale gelmiş “çınar”lara ne diyelim ?

Melih Anık

Yazarın Tüm Yazıları


Paylaş      
Yorumlar

ayşegül baykal - ( 9/23/2010 )
Sayın Anık,
sizinle aynı fikirdeyim,uzayan diziler,biten komşuluklar,birde 1 ve 2 bolumleri hergün tekrarlanan yeni diziler artık bizleri bıktırdı ,buna bir dur diyen olmayacak mı,kaç kişinin ekmek kapısı diyecekler var ise onlara da cevabım diziler sezonluk olsun


Bu Oyun Hakkındaki Görüşlerinizi Paylaşın !

İsim
Mail  (Yayınlanmayacak)
Yorum
Güvenlik Kodu= 314
Lütfen bu kodu yandaki kutuya yazınız
 

    Son Eklenen Yazılar     En Çok Okunan Güncel Yazılar
27 MART… UMUDUNU ARAYAN BİR GÜN (Ahmet Yapar)
YOKLAMA LİSTESİ (Skeç)
    Tüm Tiyatro Yazıları

    Bu Tarihte Yayınlanan Diğer Yazılar
    Bu yazının yayınlandığı tarihte gündemdeki diğer yazılar aşağıda listelenmiştir...

  • Bir Sezonda İki -Dava- (Üstün Akmen) - 9/30/2010
  • Olgulara Metafizik Yöntemle Bakmak: İntiharın Genel Provası (Üstün Akmen) - 9/30/2010
  • Neden Tiyatro Kutsaldır? (Tuncay Özinel) - 9/29/2010
  • Prag'da bir Tiyatro, AKM ve Emek Sineması (Melih Anık) - 9/28/2010
  • -İntiharın Genel Provası- Olur mu? (Hakan Yozcu) - 9/28/2010
  • A. Ecder Akışık - Taziye Sayfası (Moderatör) - 9/28/2010
  • Beklan Algan - Taziye Sayfası (Moderatör) - 9/27/2010
  • Melih Anık'tan Haluk Bilginer'e Cevap: Evet ! -Kutsal-a Dokundu ! (Melih Anık) - 9/24/2010
  • Böyle Başa (Zafer Diper) - 9/24/2010
  • Türkiye Sahnesi (M. Erkul Eğilmez) - 9/24/2010
  • Tiyatrocunun Açmazı ve Maymunlaşma (Melih Anık) - 9/23/2010
  • AKM için Suç Duyurusunda Bulundum. Siz Kimden Yanasınız? (Üstün Akmen) - 9/23/2010
  • TODER ve Ali Yaylı'dan Haluk Bilginer'e Cevap (Ali Yaylı) - 9/21/2010
  • Tuncay Özinel'den Haluk Bilginer'e Cevap: Muhlis Sabahattin'den Bir Anı (Tuncay Özinel) - 9/21/2010
  • Kutsal'a Mı Dokundum? (Haluk Bilginer) - 9/20/2010
  • Hacivat - Karagöz Gölge Oyunu Tiyatrosu - İzlenim (Berkan Karasu) - 9/19/2010
  • Hayat Bazen Geçip Gidendir: 17.31 (Pınar Çekirge) - 9/18/2010
  • Sinopale ve Kaybolmak (Hülya Karakaş) - 9/13/2010
  • Yaz Bitiyor (Arda Aydın) - 9/6/2010
  • Bitlis'te Beşminare (Yurdagül Yurtseven) - 9/6/2010
  • Köroğlu Operası (Dündar İncesu) - 9/6/2010
  • Evet ile Hayır (Zafer Diper) - 9/5/2010
  • Şarkısı Olanın Fırtınası Olacaktır (Dündar İncesu) - 9/5/2010
  • Orhan için ATIŞ SERBEST mi gerçekten? (Pınar Çekirge) - 9/2/2010
  • Sahip Çıkmak Ama Nasıl? (Tuncer Cücenoğlu) - 9/2/2010
  • Sadri Alışık Sinema ve Tiyatro Ödülleri'ne genel bir bakış (İhsan Ata) - 8/13/2010
  • PROMETHIADE: O Gün - Bir Gün Gelecek Mi? (Dündar İncesu) - 8/13/2010
  • Orada Bir Köy Var Yakında: Taylıeli (Hülya Karakaş) - 8/13/2010
  • AKM Hainliği Zanlısı Şekip Avdagiç… Ayağa Kalk! (Üstün Akmen) - 8/13/2010
  • Attempts on Her Life Üzerine (Ali Uygur Selçuk) - 8/10/2010
  • 26 Yıllık Lüküs Hayat (Hakan Yozcu) - 8/3/2010
  • Yeni Nesilden Bir Reklam Önceki Nesil (M. Erkul Eğilmez) - 8/3/2010
  • Bre Hain! Biz Seni Bulamadık, Bari Sen Kendi Kendini Bize Yakalat! (Üstün Akmen) - 8/3/2010
  • Hayat Kısa Sanat Uzun (Tuncer Cücenoğlu) - 8/3/2010
  • Tuncer Cücenoğlu'nun Che'si - Türk Dramatik Sanatınca Che Guevara (Darya Paseçnik) - 8/3/2010
  • Kadıköy Belediyesi Tiyatro Festivali'nden Tiyatronun Görünüşü (Melih Anık) - 7/30/2010
  • Sanatta Yozlaşmaya Hayır! (Yurdagül Yurtseven) - 7/30/2010
  • Nedim Saban ve Tuncay Özinel Mahkemelik Olmuşlar, Haberiniz Var mı? (Melih Anık) - 7/27/2010
  • ABD Nesiyle Ünlüdür? (Zafer Diper) - 7/27/2010


  • Tiyatro Kursu Başlıyor!
    12 Şubat'tan itibaren her PAZARTESİ Kadıköy'de!
    Çalışanlara yönelik hobi sınıfı!



    Duyuru Panosu!



    Son Eklenen Tiyatro Oyunları

         Güncel Yazılar

    Yazar olmak ister misiniz?
    Yazar olarak tiyatrodunyasi.com ailesine katılmak, yazılarınızı yüzbinlerce tiyatroseverle paylaşmak isterseniz tiyatrodunyasi@tiyatrodunyasi.com adresine mail gönderebilirsiniz...

    Mail Listemize Üye Olun

         Güncel Haberler
    Tiyatro Maydanoz, Nazım’ın Kadınları ile Sahnede
    Tekin Deniz: Dümbüllü kavuğunu kimseye devretmedi

    Tiyatro Dünyası'nı takip Edin
     
     |  ..