| Tiyatro Kursu  | Şirket Tiyatrosu
Tiyatro Dünyası
Tiyatro Dünyası Bu Sahnede...
 
Ana Sayfa  |  Hakkımızda  |  Yazılar  |  Haberler  |  Yazarlar  |  Tiyatro Oyunları  |  Tiyatro Grupları  |  Sanatçılar  |  Kaynak  |  Duyuru Panosu  |
Adı; ASLIHAN KANDEMİR
Pınar Çekirge - Yavuz Pak



"İlk aşk, güneşle toprak arasında doğdu" demişti Necati Cumalı.Ben aşkın hemen her yüzünü, her rengini yaşadım.Aşkın kimi kez bir ökse ve tuzak olduğunu,bazen nergiz, bazen yankı olabileceğini de, öğrendim yaşayarak.Rosenbergler'in aşkı gibi bir aşk, diye çok sordum kendime.Bilmem yaşamadım sanki.Ya da unutmuşum.Çok ötelerde kalmış.

Daha sahneye adımını attığı anda izleyiciyi yörüngesine çeken,sahnede devleşmenin ne demek olduğunu duyumsatan Aslıhan Kandemir.O kadar zarif,o kadar kırılgan ki,neredeyse masallarda kalmış bir masumiyet var yüzünde.Bana ille Kerime Nadir, Güzide Sabri, Muazzez Tahsin romanlarındaki o hayal kahramanları hatırlatıyor.Nalan sanki o beyaz zambakların açtığı mevsimde ölüp gitmemiş.Tam karşımda.Yabangülü Leyla, Küçükhanımefendi Nerime hepsi, Aslıhan da gövdelenmiş olmalı,diye düşünüyorum.Gözlerimi ayıramıyorum yüzünden.O kadar tanıdık ki.Evet, Akşam Güneşi Güzide, diyorum sonunda.Eski bir hüzünden,çok uzaklarda kalmış bir elemden ödünç aldığım tüm o zehirli içe çekilişlerimi hatırlıyorum tek tek.Geriye doğru yaşamla hesaplaşma mı bu ? Hayat aynasında kendimi seyretme isteğimi bir kez daha ? Kanaviçe gibi işlenmiş tüm o roller. Yaşar kıldığı her karakteri üç dört adım ileriye taşıyan o eşsiz sahne dehası ve tılsımla sarmalanmış yetenek.Can ipliğine hüzün dizen o gözler.Unutulmaz Ethel Rosenberg..herşey bir romans aslında.

Aslıhan Kandemir'i Yavuz Pak ile paralel sorguya alıyoruz.O'nu dinlemenin, anlattıklarını not almanın besleyici tadını yaşıyoruz ikimizde.

"Son oyundu.Biliyorduk.Söz vermiştim,kendimi tutacak,dağılmayacak,hele finalde kimseye bakmayacaktım.Selam verdik.Seyirci ayakta,alkışlar yükselerek devam ediyor.İşte tam o esnada Nazlı ( Alkaya ) ablayı fark ettim,ağlıyordu.Soluma baktım gözyaşları akıyor, sağımda arkadaşım ağlıyor..ötesini hiç hatırlamıyorum.Dakikalarca süren alkışlar kalmış kulağımda ve o derin acı.Evet, haklısınız, Rosenbergler Ölmemeli'yi yaklaşık bir ay oynadık.Ama inanıyorum ki,belki 500 kez oynansa bu etkiyi yaratırdı.."

Tam bu noktada başa sarmak istiyorum.Bir Delinin Hatıra Defterinde izlediği Genco Erkal'a hayran kalan ve belki de o gün tiyatrocu olmaya karar veren Aslıhan Kandemir'in fotoğrafı var elimizde.Gençliğin ilk rüzgarlarında küçücük bir kız.Bakışlarımda simli merhabalar,tertemiz sevinçler.

" Bir dönüm noktasıydı benim için o oyun.İnanır mısınız, perde kapandı salondan çıkamadım bir süre.Evet, oyuncu olacak, bu mesleği seçecektim..kararımı vermiştim." Sırada Ankara Deneme Lisesi Tiyatro Kolu vardı.Hayır, sanılanın,alışkın olduğumuzun aksine, ailesi hiç karşı çıkmadı tiyatrocu olma isteğine.Sadece minik bir uyarı, uyarı da değil aslında, bir hatırlatma yaptı babası:

"Sanata ne yazık ki,bizde çok değer verilmiyor..gün gelip zorlanabilir,hatta aç kalabilirsin.Asla çok para kazanmayacaksın bu işi yaparsan,ama kararında samimiysen,yanındayız.Bir altın bileziğin olsun yine de.Farklı bir mesleğin olsun gerektiğinde,yapabileceğin."

Hacette Üniversitesi Turizm Bölümü'nü kazanıyor Aslıhan." Bu sene devam et Fakülteye"diyor babası." İçin çekmezse, tiyatro ağır basarsa.."

" Peki, baba" diyor başını eğip.

Ve bir duvar ilanı." Amatör Tiyatro Genç Oyuncular arıyor.."

Binnur Kaya ile seçmelere katılıyorlar.Aslıhan'ın yüreğinde kuşlar kanat çırpmakta.Derken, Ankara Sanat Tiyatrosu'nun açtığı sınavda buluyor kendini.Kazanıyor.AST'nun kurslarına devam ediyor.Ufukta Ankara Konservatuarı'nın imtihanı var artık.

" Binnur ile çalıştık yine.Zor günlerdi.Heyecan,başaramama korkusu.Fakat,nasıl desem,bilenmiş bir tutkuyla tiyatro için var olmak istiyorduk."
Ve bir çağrı ; " Cüneyt Gökçer bizleri, on kişiydik zaten odasına çağırdı.Kazanmıştık.."

Cüneyt Gökçer, Çetin Tekindor,hocaları arasındaydı.Yüreğinde bambaşka ebruliler açmıştı.Tiyatro vardı sadece.Tiyatro,sonsuza kadar.

Üçüncü sınıftaydı.Doksanlı yılların hemen başı.Yineliyorum Bilkent Üniversitesi Tiyatro Bölümü üçüncü sınıf öğrencisiydi henüz ve Cüneyt Gökçer'den gelen "Damdaki Kemancı Müzikalinde, kzılarımdan birini oynar mısınız ? " önerisiyle Aslıhan Kandemir ve Arzu Tan kendilerini bambaşka bir okulun içinde buluverdiler .Cüneyt Gökçer ile aynı sahneyi paylaşmak.

" Oyun boyunca kulise geçmez, öyle sahnenin bir kenarından Cüneyt Hoca'yı izlerdik.Bir insanın sahnede devleşmesi ne demek, onu gözlemlerdik."

Aslıhan'ı çok iyi anlıyorduk.Ben de, Yavuz 'da sadece Mephisto'da, Mutfak Söyleşileri nde, Kırmızı Pazartesi, Medea 'da değil, Rosenbergler Ölmemeli'de de Aslıhan'ı izlerken o duyguları yaşamıştık.Bu saydığımız oyunlarda ama özellikle Ethel Rosenberg rolünde sahne tekniği olarak virtüozluğa erişmişti. Bir insanın sahnede devleşmesi.Zaten Muhsin Ertuğrul en doğru tanımı yapmıştı bu konuda : " Bazı insanlara sahnede nur yağar.."Aslıhan'ı bir ışık seline dönüştüren tılsımı bulmuştuk sonunda.

Evet,daha üçüncü sınıftayken profesyonel sahne hayatı başlamıştı Aslıhan Kandemir'in.Artık çok iyi biliyordu."Bu iş samimiyetle,içten, yürekten gelerek, özveriyle yapılmazsa olmaz.Seyirci kandırılamaz.

"Biz tiyatrocuyuz,mesleğimiz zor..icrası zor..ama sevgi kuşanmışız bir kez.Hayatın içinden geliyoruz,hayatlara dokunuyoruz."

Ve Aspendos Tiyatrosu.Bir oyuncu için ne büyük bir şans denilecek,yepyeni bir deneyim.Aspendos 'ta Opera Festivali kapsamında sahne almak.Kirpiklerinin arasında geçit resmi yapan hatırlayışlar..

Ve Mezuniyet töreni.Perde hiç kapanmaz.Üç Kuruşluk Opera.Salon ağzına kadar dolu.Tamam,perde hiç kapanmaz.Bazı anılar hep genç kalıyor sanki..gözlerindeki yaşları fark ediyoruz.Hüzünlü Mona Lisa demek geçiyor içimden.O kadar güzel ki ,ağlarken güzel olan ender yüzlerden biri..dedim ya, eski zamanlardan ödünç alınan elemlerden biri daha.Babasını kaybettiği akşam sahnede Aslıhan Kandemir.Mezuniyet Töreni için, aylarca çalışılmış Üç Kuruşluk Opera'da.Belki de hayatının en ağır rolünde o an.Perde kapanıyor.Alkışlar.

Bir buçuk yıl Boston'da tiyatro eğitimi.The Hungtington'da staj.

" Bu işin dünyada nasıl yapıldığını öğrendiğimiz, önemli bir süreçti.."

Emrah Özertem ile çevirip, sahneye taşıdıkları Koleksiyoncu o günlerden bir başka hatıra.Aklında hep İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatroları var Aslı'nın.Döndüklerinde,Gökçer ,yüksek lisans yapmasını öneriyor.Kabul ediyor hemen.Tez konusu Shakespeare ve Soytarılar Pek olmayan bir şeyi, 'olur'luyor Gökçer.Aslıhan İstanbul'a gidecek,belli günlerde Ankara'ya dönüp okulda gelip tez çalışmasıyla ilgili bilgi verecek." Peki üstesinden gelebilecek misin bu yorgunluğun? " sorusuna " Evet, hocam", yanıtını alıyor Cüneyt Gökçer. Yığınla kitap, okunması gereken makale..bu arada.Mina Urgan'ın kapısını da çalıyor,teziyle ilgili olarak. İstanbul'da Kenan Işık ile görüşmek üzere Şehir Tiyatrosu Merkez Binası'nda Aslıhan.Saatlerce bekliyor kapıda.Altı saat, belki altı buçuk.Nihayet kapı aralanıyor Kenan Işık dışarı çıkıyor. Ayaküstü anlatıyor derdini Aslıhan.Öyle bir solukta."Ayla hanımın yanına geçin", diyor Kenan Işık. Ve Ayla Algan, Aslıhan'ı dinlerken, özgeçmişine göz atıyor.Son noktayı koyuyor Ayla Algan : " Senin gibi birini bırakamayız..sen lazımsın buraya.."

Troyalı Kadınlar, ilk veymiyeli oyunu Aşk Hastası, Kiralık Konak, Yaprak Dökümü, Hürrem Sultan, Tozlu Çizmeler, Swayk II.Dünya Savaşı'nda, çocuk oyunları.Turneler.Yönetmen yardımcılığı görevi.Bu arada,Ferhunde Hanımlar dizisinde bir kaç bölümde rol alıyor Aslıhan.

2012'de Ethel Rosenberg rolü.18.Sadri Alışık Tiyato Ödül Töreni'nde en iyi kadın oyuncu adayı Aslı Kandemir.18. İstanbul Tiyatro Festivali'nde Şahika Tekand'ın Beckett'en uyarladığı Oyun ile yine soy oyuncu olduğunu kanıtlıyor.Zaten ekstra şeyler yapmasını gerektirecek, kendisini zorlayacak rolleri seviyor Aslıhan.Oyun da bir kez daha bir oyuncunun varabileceği sayılı zirve noktalarından birinde buluyor kendini.

" Tiyatro tesellidir, büyülü bir uğraştır.Hani insanın yüreğini matkap oyar kimi zaman.Bu bir burgudur.İşte dorukta burgular bile yok olur,sahneye atım atar atmaz.Diş ağrısı,yürek sancısı,ölüm acısı bile yok olur sahnede.Herşey yok olur.Ve tiyatro tedavi eder hem oyuncuyu, hem seyirciyi, demişti Füsun Erbulak.İlaven var mı ?
" Kesinlikle katılıyorum.Evet..ama bazı insanlara pek öyle gelmez.Acı başka türlü yaşanır..ki onu da anlarım sonuna kadar."

Her defasında tüm esnekliğiyle oynuyor insanı sahnede.Tiyatro bir başlangıç,bir umut,bir yaşam tarzı onun için.Biliyorum,tiyatromuzda Aslıhan Kandemir olmasaydı pek çok rol kimsesiz,hatta cansız kalacaktı.O'nu her izlediğimde tiyatro sanatını yeniden kutsadığımı söylesem mi ? Panzehir oyunculardan biri o.Ama ille o hüzün.Zaten sevinçlerin Azrail'i değil midir elem bulaşığı hüzünler ?

Gün ve zamandan bağımsız sanki.Yüzlerce yıl öncesinden geliyor o sahne hakimiyeti,hissediyorum.Farklı renkler çıkarıp katıyor rolüne.Sahnede sonsuzluğa dokunuyor..beden diliyle, ses tonuyla, duruşuyla.O içe işleyen hüzün.O gözlerindeki uçsuz bucaksız kırılgan ifade.

Evet, çoğalan bir mucizeye dönüşüyor perde inerken.Sonu gelmeyen bir alkış kopuyor o an.O sıcacık gülümseyiş.Yaşar kıldığı her role adını kazıyan bir oyuncu.Hayata, Aslıyla teşekkür etmenin tam zamanı.

Yavuz Pak, Aslıhan Kandemir'i anlattı.Rosenbergler'den yola çıkarak tiyatromuzdaki Aslıhan Kandemir gerçeğini inceledi :

ROSENBERGLER ÖLMEMELİ’den Aslıhan Kandemir’e bir Tiyatro Panoroması…

Çağımızın önemli filozoflarından Alain Badiou, Başka Bir Estetik isimli kitabında şunları söyler: “Karmakarışık yaşam esasen iki şey demektir: Cinsiyetler arasında tedavül eden arzu, siyasal ve toplumsal iktidarın coşkun ya da ölgün figürleri. Trajedi ve komedi, bunlardan bunlardan hareketle var olmuştur ve hala var olmaya devam etmektedir. Trajedi, büyük iktidar ile arzunun çıkmazlarının oyunudur. Komedi, küçük iktidarların, iktidar rollerinin ve arzunun fallik dolaşımının oyunudur. Trajedi, arzunun eninde sonunda devletle sınanacağını düşünür; komedi ise aile ile sınanacağını. Son çözümlemede tiyatro, yaşam ile ölüm arasında açılmış mekanda, arzu ile siyasetin düğümü üstüne düşünür. Bu düğümü, olay kılığında, yani entrika ya da felaket kılığında düşünür.” Bu bağlamda,Rosenbergler Ölmemeli, “felaket kılığında bir trajedi” olarak, siyasal iktidar ile insanlık arasındaki özgürlük, adalet ve barış arzularının tarih boyunca devam eden mücadelesini yansıtıyor. Devletle sınanan insanlığa dair arzuların, yaşam ile ölüm arasında tercih yapmaya itilmiş iki insan üzerinden sahnelenen bir trajedi olarak düğümünü boğazlarımıza atıyor.

Tek varlığı temsil olan, son tahlilde uyumsuz maddi ve fikri bileşenlerden oluşan bir düzenleme olarak tiyatro, özünde bir düşünce olayıdır. Ünlü Antoine Vitez, tiyatronun amacının “bizi durumumuz hakkında aydınlatmak, tarihte ve hayatta bize yön göstermek” olduğunu söyler. Rosenbergler Ölmemeli oyunu sahnelendiği kısa süre içerisinde, tam da Vitez’in tanımladığı gibi, bize dünyanın farklı bir yerinden, farklı bir tarihsel kesitten kendimize, coğrafyamıza ve günümüze dair ciddi bir sorgulama yapma olanağı sağlayan ender oyunlardan biri olarak belleğimize kazındı.

Rosenbergler Ölmemeli oyununun başrol oyuncusu Kandemir, duruşu, tavrı ve tarzı ile, ilk anda bizi binlerce yıl öteye, Antik Yunan’a taşıyor. Sanat sözcüğünün Yunanca karşılığı “techne”dir. Antik Yunan’da, Aristoteles’in kullandığı‟ techne‟ sözcüğüyle karşılanan sanat terimi, aynı zamanda “bilgeliği” ifade ediyordu. Aslıhan Kandemir’in eğitim kariyeri ve tiyatro üzerine bilimsel çalışmalarına dair konuşurken, sanatın bu antik özüne uzanıyor ve sanatçının “bilgeliğine” derin bir saygı duygusu uyanıyor içimizde. Zira, tahlil gücü, değerlendirme bilinci ve tarih donanımı olmayan kişinin sanatçı olamayacağı; yani rasyonel zeminden hareket etmenin sanat ve sanatçı için ilk koşul olduğu gözden kaçırılmaması gereken bir gerçek…

Mankenlerden popüler ikonlar ve “oyuncu müsveddeleri” yaratılan bir çağda, Aslıhan gibi sanatına, tiyatroya aşık ve sevdiği işi layıkıyla yapabilmek için yıllarını bu alandaki eğitime vermiş “gerçek bir oyuncu”, sanat dünyasının alabildiğine kirletilmiş, yozlaştırılmış, ticarileştirilerek popülizme kurban edilmiş olduğu bu çağın “istisnai güzelliklerinden” biri olarak çıkıyor karşımıza… Bilinçli bir tercihi entelektüel donanımıyla tamamlayan bir “sanatçı”… Agust RODIN “ Sanat insanın en yüce görevidir, çünkü sanat dünyayı anlamak ve anlatmak isteyen düşüncenin çabasıdır” derken Aslıhan ve onun gibi sanatçıların bu çabalarını işaret ediyordu belki de.

Tartışmaların odağında yer alan “muhafazakar sanata” gelince… Bu tartışmaları, özünde “ehlileştirilmiş sanat tartışmları” olarak tanımlamak çok da yanlış olmayacaktır. Sanat ehlileştirilebilir mi? Sanat değil belki ama sanatçı ehlileştirilebilir. Sanatçı, ehlileştirilmeyi reddeden insandır bu bağlamda. Zira, ehlileştirilmiş sanatçı ya susmak zorunda bırakılmış sanatçıdır ya da taklidin ötesine geçemeyen, arka bahçe süslemeleriyle meşgul esnaflaşmış sanatçıdır. Kandemir ve arkadaşlarının isyanı, sistem tarafından dayatılan “ehlileştirilmeye” karşıdır özünde ve tam da bu noktada Rosenbergler’le buluşurlar tarih sahnesinde…

Bireysel ya da ortaklaşa üretilmiş, resmi ya da özel kurumlarca organize edilmiş, rasyonalist ya da romantik, tiyatro ya da resim, her sanat yapıtına içkin bir siyasal yönelim, bir tını, bir koku vardır. Nitekim, bugün tiyatro ve sanat üzerine tartışma yürüten taraflar, bu tartışmalar esnasında ne kadar ideolojilerinden, siyasal düşüncelerinden uzak kalabiliyorlarsa, sanat ve sanatçı da ancak o kadar uzak kalabilir. Buradan bakılınca, tartışmalara damgasını vuran “tiyatrocular ideolojik davranıyorlar” ya da “ideolojik sanat yapıyorlar” gibi yaklaşımlar, daha baştan anlamlarını yitiriyorlar. Sanat ne kadar siyasal bir olgu ise, üzerine yapılan tartışmalar da o kadar siyasal olagelmiştir asırlarca… Dolayısıyla, Kandemir ve arkadaşları, son derece doğal ve bir bakıma kaçınılmaz olan “tarihsel rolleri” için yer almışlardır eylemlilik sürecinin sahnelerinde…

Rosenbergler Ölmemeli oyunu için, aslında kendisine hep sıkıcı gelen masabaşı çalışmalarında ilk kez sıkılmadan saatlerini geçirebiliyordu Aslıhan. Zira, yönetmen Orhan Alkaya, oyuncularını daha iyi motive edebilmek için, onları oyunun içeriği ile ilgili aydınlatma çabalarına girişiyordu. Alkaya, oyunun geçtiği tarihsel/toplumsal/siyasal atmosferi, Türkiye tarihinden benzer örneklerle harmanlayarak, saatler, günler boyu süren tartışma süreçleri ile Aslıhan ve arkadaşlarını masabaşında “yüreklendiriyordu”. Yüreklendiriyordu zira, Aslıhan’ın dediği gibi “Rosenbergler ancak bilinçle ve yürekle, samimi duygularla sahneye taşındığında gerçekten başarılı olabilirdi. Nitekim, sahnede Ethel ile özdeşleşmiş Aslıhan başta olmak üzere, yüreklerini Rosenberglerin yürekleriyle özdeşleştirmiş, samimiyetle onların kavgasına inanmış bir oyuncu topluluğu izliyorduk. Ve bu samimiyet seyirciyi oyunun içine çekip, yüzlerce yüreğin bir adalet, barış ve özgürlük mücadelesinde çarpmasını sağlıyordu. Öyle ki, son temsilde oyuncuların gözyaşları arasında sahneye çıkan Alkaya, küçücük bir el hareketiyle salonu dolduran yüzlerce insanı ardından sürükleyebilirdi…O an, tiyatronun hayatla buluştuğu, hatta hayatın kendisi olduğu anlardan biriydi.
Bu noktada, modern sanatın en büyük sanatçılarından biri kabul edilen Henri Matisse’nin “Sanatçı, sadece, duygularını başarıyla yansıtmakla yetinmemeli aynı zamanda izleyicisine (suje) de geçirebilmelidir. O halde sanatın iç görüsü yalnızca belli bir duyguyu ya da duyguları o sanat eseri ile teke tek ilişki kuran suje’ye de aşılaması, onun haz, hoşlanma ya da zevk alma duygularında bir değişme, bir gelişme sağlamasıdır” sözleri akla geliyor. Aslıha, Ethel Rosenberg’i canlandırmıyor, yaşatıyor adeta. Bu başarısında Ethel’i, Rosenbergler’in hayatlarını ve mücadelelerini uzun uzun araştırmış olmasının payı büyük elbette. Ethel’in mücadelesini, idealist duruşunu takdir ve hayranlıkla özümsüyor. Alkaya ile yaptıkları teorik çalışmalar dışında, okuyor, araştırıyor ve Rosenbergler’in çocukları ile irtibat kuruyor, onlarla iletişime geçip hayatlarını ve psikolojilerini gözlemliyor. Aslıhan, “Son anda, elektrikli sandalyede, eşinin öldüğünü bilmesine rağmen, yargılayıcılarının itiraf çağrılarına kulak tıkayarak idealleri uğruna ölüme giderken en çok çocuklarını dahi feda edebilmişti” diyor Ethel için. Onun “kendisini kurtarmak adına davasına ihanet etmesinin, çocuklarına ve insanlığa en büyük ihanet ve onursuzluk olacağını” düşündüğünü söylerken ne kadar Ethel Rosenberg olduğunu anlıyorsunuz gerçekte.

Sanatçı olmak, bir bakıma, nesnelerin, olguların, kanıksanmış genel kabullerin ötesine geçerek duyuşu, algılayışı sorgulamakla başlar. Sanatçının yolu, bir olgunun, bildik ezberini yeniden sunmak değil, o ezberi bozmaktan geçer çoğu kez. Aslıhan, ezber kırıcı bir oyuncunun özelliklerini gururla taşıyor ve Ethel’i yaşatıyor.

Sanat ve Propaganda kitabında, Toby Clark’ın aktardığına göre, “1935 yılında, pekçok sanatçının Almanya’yı terk etmesine ya da sürgünde olmasına rağmen, Ulusal Kültür Senatosu’na 15.000 mimar, 14.300 ressam, 2.900 heykeltıraş ve 6.000 tasarımcıyı içeren yaklaşık 100.000 sanatçı katılmıştır. Brecht ise, ısrarla “onuncu kişiyi” işaret emektedir: korkunun pençesinde dönüştürülen, çıkarsallıkla temellendirilen ve satın alınabilen, resmi ideolojiye yedeklenen dokuzunun yanında, sindirilemeyen, satın alınamayan, yaratma olanakları asla elinden alınamayan “onuncu kişi” ! Şimdi onuncu kişilere gereksinim var. Yalnızca kendi ayağına basıldığında değil, tablonun tamamını görebilecek ve sanatını herkes için ayakta tutmayı sürdürecek “onuncu kişilere”. Aslıhan Kandemir, ”onuncu kişilerden” biri…

Kaynakça:

1- Boal, Augusto. “Ezilenlerin Tiyatrosu”, Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi, Mimesis dizisi, İstanbul, 2011.
2- Badiou, Alain. “Başka Bir Estetik”, Metis Yayınları, İstanbul, 2010
3- Evrensel Kültür Dergisi, Ağustos 2012 sayısı
4- Şener, Sevda. “Dünden Bugüne Tiyatro Düşüncesi”, Dost Yayınevi, Ankara, 2010

Pınar Çekirge - Yavuz Pak

Yazarın Tüm Yazıları


Paylaş      
Yorumlar

Bu Oyun Hakkındaki Görüşlerinizi Paylaşın !

İsim
Mail  (Yayınlanmayacak)
Yorum
Güvenlik Kodu= 520
Lütfen bu kodu yandaki kutuya yazınız
 

    Son Eklenen Yazılar     En Çok Okunan Güncel Yazılar
27 MART… UMUDUNU ARAYAN BİR GÜN (Ahmet Yapar)
YOKLAMA LİSTESİ (Skeç)
    Tüm Tiyatro Yazıları

    Bu Tarihte Yayınlanan Diğer Yazılar
    Bu yazının yayınlandığı tarihte gündemdeki diğer yazılar aşağıda listelenmiştir...

  • Human Profit: Bir Manipülasyon Hikayesi (Erdal Yıldırım) - 3/13/2013
  • Şenay Gürler'in Abby Karakteriyle Özdeşleştiği Oyun: Kayıp (Üstün Akmen) - 3/13/2013
  • Ayşe Lebriz Berkem'den Bir Teatral Arya: İnsan Sesi (Üstün Akmen) - 3/12/2013
  • İnsan kime hizmet ettiğini düşünmeli... ZENGİN MUTFAĞI (Yurdagül Yurtseven) - 3/12/2013
  • Metin Serezli Taziye Sayfası - Başsağlığı Mesajınızı Yazın (Taziye Sayfası) - 3/10/2013
  • Kurşun Askerlerin Dramı (Arıza Baykuşlar) - 3/5/2013
  • Oyuncunun Yemini (Neşe Binark) - 3/5/2013
  • Mert Tanık Röportajı (Ulya Altıntaş) - 3/5/2013
  • Eskişehir'den Troyalı Kadınlara Ağıt (Metin Boran) - 2/28/2013
  • Erzurum'da Ayakta Alkışlanan Oyun: Çıkmaz Sokak Çocukları (Üstün Akmen) - 2/22/2013
  • Adı; ASLIHAN KANDEMİR (Pınar Çekirge - Yavuz Pak) - 2/22/2013
  • Güvenlikli Kent Yaşamı ve Islah Evi (Metin Boran) - 2/17/2013
  • Kemal Başar'ın, Beynini Oyun Sahnesi Yaptığı Oyun: Hamlet (Üstün Akmen) - 2/17/2013
  • Umut Orkun Eskibatman Röportajı (Ulya Altıntaş) - 2/17/2013
  • AK'LA KARA'da Bir Commedia Dell'Arte Uyarlaması: Patron Kim? (Üstün Akmen) - 2/17/2013
  • Şarap mahzeninde 'taşlar yerinden oynuyor' (Domino) (Rengin Uz) - 2/12/2013
  • Tekin Akmansoy Taziye Sayfası - Başsağlığı Mesajınızı Yazın (Taziye Sayfası) - 2/12/2013
  • Eleştiri mi, Çekiştiri mi! (Erdal Yıldırım) - 2/11/2013
  • My Fair Lady (Roma) (Üstün Akmen) - 2/11/2013
  • Macide Tanır; Hayat, İnandığı Yolda Yürümeyi Göze Alanların Hak Ettiği Bir şeydir Çünkü... (Murat Örem) - 2/11/2013
  • Geliyor Musun, Yoksa Geliyor Musun: Sarı Ay (Üstün Akmen) - 2/7/2013
  • Benimle Delirir Misin? (Cüneyt İngiz) - 2/6/2013
  • Bir Toplum Anatomisi… Eski Fotoğraflar (İhsan Ata) - 2/6/2013
  • Antalya'da Her Şeyi İle Yüzde Yüz Türk Operası: Lale Çılgınlığı (Üstün Akmen) - 2/6/2013
  • Macide Tanır Taziye Sayfası - Başsağlığı Mesajınızı Yazın (Taziye Sayfası) - 2/6/2013
  • ((( Aç Parantez (Nedim Saban) - 2/5/2013
  • Uzmanlık İşi (Arda Aydın) - 2/5/2013
  • Tiyatroda 51 Sezon - Vildan Gürelman (Pınar Çekirge - Yavuz Pak) - 2/5/2013
  • Kostüm oynamaz, aktör oynar! - Şark Dişçisi (Arıza Baykuşlar) - 2/4/2013
  • Bir Kadın.. Bir Yaşam ya da Ayşe Kökçü (Pınar Çekirge - Yavuz Pak) - 2/2/2013
  • Erkek Yazarın Gözüyle Kadının Özü: Düğün Şarkısı (Üstün Akmen) - 2/2/2013
  • TÜRKİYE KAYASI ya da BULGARİSTAN GÖÇMENLERİ (Arif Arı) - 2/2/2013
  • Direniş, Reality Show ve Ölüm: Dar Ayakkabıyla Yaşamak (Metin Boran) - 1/30/2013
  • Kırk Yıl Öncesinin Hiç Eskimemiş Oyunu: Zengin Mutfağı (Üstün Akmen) - 1/30/2013
  • Orada Bir 'SİTE' Var Uzakta... (Özge Ökten) - 1/29/2013
  • Çirkin Oyunu Eleştirisi (Erdal Yıldırım) - 1/29/2013
  • Sitedekiler… (İhsan Ata) - 1/29/2013
  • Sinan Mordağ Röportajı (Ulya Altıntaş) - 1/29/2013
  • Sıradaki Şiddet Konusu, Çocuklar… Şiddet Üçlemesi 2- Şeker (İhsan Ata) - 1/29/2013
  • Estetiği Bulunan, Artistliği Olmayan Bir Oyun: Barselo (Üstün Akmen) - 1/29/2013
  • Sevgili Doktor (Cüneyt İngiz) - 1/28/2013


  • Tiyatro Kursu Başlıyor!
    12 Şubat'tan itibaren her PAZARTESİ Kadıköy'de!
    Çalışanlara yönelik hobi sınıfı!



    Duyuru Panosu!



    Son Eklenen Tiyatro Oyunları

         Güncel Yazılar

    Yazar olmak ister misiniz?
    Yazar olarak tiyatrodunyasi.com ailesine katılmak, yazılarınızı yüzbinlerce tiyatroseverle paylaşmak isterseniz tiyatrodunyasi@tiyatrodunyasi.com adresine mail gönderebilirsiniz...

    Mail Listemize Üye Olun

         Güncel Haberler
    Tiyatro Maydanoz, Nazım’ın Kadınları ile Sahnede
    Tekin Deniz: Dümbüllü kavuğunu kimseye devretmedi

    Tiyatro Dünyası'nı takip Edin
     
     |  ..