| Tiyatro Kursu  | Şirket Tiyatrosu
Tiyatro Dünyası
Tiyatro Dünyası Bu Sahnede...
 
Ana Sayfa  |  Hakkımızda  |  Yazılar  |  Haberler  |  Yazarlar  |  Tiyatro Oyunları  |  Tiyatro Grupları  |  Sanatçılar  |  Kaynak  |  Duyuru Panosu  |
Mehmet Akan'ın Hikaye-i Mahmudbedreddin Oyunu Üzerine...
Erkan Küçük



Öncelikle ele alacağımız oyunun öykülemesiyle birlikte Bedreddin karakterinin oyun içinde geçirdiği temel dönüşümü vermeye çalışacağım. Ana karakterin a dan b’ ye doğru dönüşmesi en temelde oyunun ideolojisi ve amaçlılığıyla ilişki içindedir. Bu yüzden öncelikle bu konudan başlamakta fayda var.

BİR DÖNÜŞÜM HİYAYESİ
Bedreddin öğrenme aşkıyla yanmaktadır. Sürekli olarak bilginin peşinde koşar durur. O yüzden onun için Zakire'nin söylediği gibi

“dar gelir kitaplar
Dar gelir hocalar
Dar gelir odalar
Evler, kentler”

Ne Bursa ne Edirne yetmez ona. “ Bedreddin: Konya’ya gitmek istiyorum efendim. Bursa ve Edirne Medreselerinde öğreneceğim bir şey yok” 1 Onun bilginin peşindeki bu dur durak bilmez arayışı, oyunda yolculuk izleğiyle verilir. Bedreddin zaman içinde, bir mekândan bir diğerine konargöçer. Bu izlek ilerlemeci bir yapı içinde sürer, en sonunda Bedreddin’in gerçek bilgiye varmasıyla sonlanacaktır.

Peki, bu oyundaki Bedreddin’in epistemolojik yolculuğunun nesnesi tam olarak nedir. Kendine bir varoluş kazandıracak olan bilginin yapısı nedir. Bunlara baktığımızda dönüşüm daha iyi kavranacaktır.

Bedreddin oyunun başlarından itibaren dışarıdan/ gerçeklikten, somut anlamda annesi melek tarafından soyutlanır.

“Melek: bir beyzadenin ırgat çocuklarıyla yüz göz olması hiç de hoş değil. O çocuklara dü­şen, Bedreddin oynarken saygıyla seyretmektir ırakta.
(...)
Melek: Dadı, siz en iyisi Bedreddin’i sokağa çıkarmayın. Bahçe büyük, oynamak için ona yeter.”2

Bedreddin böylece daha en başından bir fildişi kuleye hapsolmuştur. Ardından eğitilme süreci başlar. ‘6 ayda hatmeden kuranı’ ve ‘Aristo’nun, Eflatun’un, Sokrates’in peşine düşer’. Edirne, Bursa’da öğrenimine devam eder ve Konya’ya Hurufiliğin öncülerinden Feyzullah’ın yanına gider. Bu yolculukta ilk defa halktan insanlarla karşılaşır. Bu karşılaşma da Bedreddin’in soyut, teorik bilgeliğiyle halktan adamın somut dünya algısı karşılaşır. Bedreddin’in algısının kapalılığı, gündelik bilgi ile felsefesinin soyut bilgisi arasındaki farkı kavrayamayışı burada açığa çıkar. Aynı zamanda Bedreddin bu karşılaşma da aslında kendi bilinçsizliğini ifade eder. Örneğin Herakleitosu o özünde kavramamıştır ama oyunun sonunda bu bilgi yerli yerine oturacaktır.

Derede yıkanan adam için “Bedreddin: Söz temsili, şu adam, derede yıkanan, ne yapıyor?

Müeyyed: ağaç altında bir urum dilberiyle halleşmiş olmalı ki gusül abdesti alıyor.
Bedreddin: Bir bilse...
Müeyyed: Neyi?
Bedreddin: Herakleytos’u.
Müeyyed: O niye o?
Bedreddin: Şu yıkandığı derenin bir an önceki dere olmadığını kavramaz mı? Kavramaz mı evreni? Daha bilinçli bir gözle bakamaz mı hayata?
Müeyyed: Ne bileyim ben. Bir sına istersen. Selamün aleyküm ağa.
Adam: (korkar, boğazına kadar suya girer) Hiiiiiiihh...
Müeyyed: N’ediyorsun bakalım?
Adam: çimiyorum sayenizde beyim.
(korkuyla elbiselerini kapar)
Bedreddin: Daha önce girmiş miydin bu dereye?
(...) en son ne zaman girmiştin bu suya?
Adam: (korkudan titreyerek) Geçen Cuma beyim.
Bedreddin: Şimdi geçen cuma ki dereyle bu Cuma ki dere aynı dere mi?...3

Burada Bedreddin’in dünyayı, gerçekliği algılayıştaki soyutlanmışlık açığa çıkar. Bedreddin yoluna devam eder. Konya’daki öğrenimi, hocası Feyzullah’ın ölümü üzerine sona erer. Bu kez Mısır’a gitmeye karar verir, onun bu isteğine yol arkadaşı şu karşılığı verir:

“Müeyyed: Yahu Bedreddin, kardeşim, yeğenim, sevdiğim ne bileyim ben, işte her bir haltım. Ulen Osmanlı sarayı sana kul köle. Murat Hüdavendigar’ın çıkardığı davetiye yediyi buldu. Yahu Timur ab-hayat kovalar gibi peşinde. Karamanoğlu elpençe divan, emrine amade. Durul bre Bedreddin’im...”4 Müeyyed’in dediği gibi Bedreddin yöneticilerce çağırılmaktadır. Hem bilgisi hem konumu üsttedir. Dört bir yanın yönetenleri onu kendinden bilmektedir. Yolculuk süresince Bedreddin savaş ve talan korkusu yüzünden oyun oynamak zorunda kalan halktan insanlarla karşılaşır fakat bir dönüşüm, bir ayma yaşanmaz.

En sonunda Mısır’da Hüseyin Ahlati’den dersler almaya başlar. Hüseyin Ahlati ve onun tarafından köleyken azat edilmiş eşi Mariye Hatun, Bedreddin’in dönüşümünde etkin rol oynayacaklardır. Ahlati özgürlükçü ve gerçekçi bir düşünceye sahiptir. O, ancak eylem üreten, kendini ispatlayan bilgiye inanır.5 Değişime, ilerlemeye inanır. “Ahlati: hiçbir şey dünya durdukça durmaz, durmamalı.”6 Kadınlara karşı eşitlikçidir. “Bedreddin: kadınları da alıyor musunuz müritleriniz arasına?
Ahlati: Almamak olmaz. Küfür olur. Kapımız insanım diyen herkese açık.”7
Somut gerçekliği kendine rehber edinir ve Bedreddin’i de bu noktaya çağırır. “Ahlati: Benden değil Bedreddin. İnsandan ve yaşamdan öğrenceğin şeyler var. Bitip tükenmeyecek tek bilgi insanda ve yaşamdadır. Buradan başla bence.”8
Bedreddin, eski köle ve kadın, Ahlati’nin eşi ve müridi, onun bilgisinin taşıyıcısı Mariye Hatun’un etkisiyle somut bir dönüşüm geçirir. Bu dönüşüm ki bir nevi Şamanist, kendinden geçmelerle birlikte vuku bulur. Yoğun sorgulamalar düşünsel ve bedensel krizlerle birlikte Bedreddin gerçeğin nirvanasına ulaşır. Bu soyuttan somuta bir değişim olarak sunulur oyunun alt metninde. Bir anlamda Hegel’den Marx’a doğru epistemolojik bir kopuş yaşar.
Soyutluğun ve idealizmin simgesi kitapların ortadan kaldırılmasıyla bu ritüel biter. İnsana dönüşen Bedreddin artık onların seviyesinden, bakış açısından dünyayı görmeye başlar. “Yüce halk”tan biridir artık o da.
Bedreddin algısal ve ideolojik dönüşümle birlikte yani bir başka ifadeyle işleyen idealist diyalektiğin ayakları üzerine oturmasından sonra (diyalektik materyalizm), “Bedreddin: Ben gerçeğime erdim baba. Hem öyle kuşkusuz, öyle yanılmasız ki.. ne var ki gerçek rahatlatmıyormuş insanı. Gerçek huzur içinde, durgun ve sade değil. Sancılı, değişken ve ille karmaşık.”9 Eylem alanına çıkma arzusu içine girer. Bedreddin eskiden yöneticilerle çağrılırken artık halk tarafından sahiplenilen bir kişi olmuştur. “Kadın: Şeyhim... Bin Halep Türkmeni seni ister. Bizim ol.
Bedreddin: Ben sizinim. Siz bensiniz.”10
Bu aşama da Tarihsel olarak isyanın önde gelen isimlerinden Börklüce Mustafa ile Torlak Kemal’ortaya çıkarlar. Oyunda her şeyin bir anda olup bitmesi, her şeyin hızla gelip geçmesi yüzünden onlar ancak birkaç sahne içinde varlık bulurlar. “Börklüce: Bir ışık şeyhim. Nedir bu soygun, nedir bu yoksulluk..
(...)
Torlak: Bir ışık Bedreddin. Nedir bu ayrı gayrı, nedir bu din?”11
Bedreddin iktidarla işbirliğine girer. İstediği şey ülkede dirlik düzenliğin sağlanmasıdır. Musa'nın kazaskeri olur. Bu işbirliğiyle birlikte düzen yoksuldan yana dönüşmeye başlar. “1.Bey: Gel gör ki neler oldu? Kadın hariç dedi. Mal mülk, tarla tapan, deniz nehir, yer gök ortak dedi.”
(...)
1.Bey: bugün bizim hizmetkârlardan biri beni öptü. (diğerleri anlamsız bakarlar.) eskiden yerlere kapanırdı beni görende. Şimdi Bedreddin'li olmuş. Ben onun insan kardeşiymişim.”12
“III.Bey: Dirlik ne düzenlik ne ki? Beylik, beylik.. Beylik elden gidiyor beylik”13 bu yeni düzen beylerin, ağaların paşaların zararına işlemektedir. Bedreddin yoksuldan, ezilenden yana bir dünya kurmak üzeredir.. ki.
Çelebi Mehmet hâkimiyeti ele geçirir. Musa öldürülür. Bedreddin, Çelebi Mehmet'in eline düşer. “ Mehmet Çelebi: eğilmiyorsun önümde. Bir tek sen. Ben ki Osmanlı sultanı. Çelebi Mehmet han’ım. (...) sen kimi ulu bilgini Simavna Kadısıoğlu Mahmud Bedreddin. İznik’e sürdüm seni. 1000 akçe maaş bağladım. Ye iç kır dizini otur.”14
Bu süreçte ülkenin çeşitli yerlerinde (Aydın'da Börklüce, Manisa’da Torlak) isyanlar başlamıştır. Fakat ayaklanmalar başarıya ulaşmaz. Yenilirler. Bedreddin elebaşı ve tüm bu fesatlıkların kaynağı bilinip göstermelik bir mahkeme sonuncunda idamla cezalandırılır. Çelebi, Bedreddin'i dara çekmek ister fakat Bedreddin buna izin vermez, son namazında olduğu yerde ölür. Padişahta hıncından cesedi astırır.
Son sahnede herkes Bedreddinleşir. Herkes kendi halince Bedreddin'dir artık.15 Bedreddin halklaşmıştır. Mücadele sürecektir.
B Bedreddin’in dönüşümünü şu ikili karşıtlar perspektifinden verebiliriz.
Yöneten Yönetilen
Soyut bilgi Somut bilgi
Üst Alt
Zahir bâtın
Batılı bilinç Doğulu bilinç
Üst insan İnsan
Ben Biz
Söz Eylem


Bu oyunun açımlanması ideoloji, tarih ve propaganda gibi kavramlar üzerinden anlam kazanacaktır kanısındayım. Aktarımın tutarlılığı için öncelikle tarih konusundan işe başlamak gereğini duyuyorum.
Tarih en temelde geçmişten kalan ya da birileri tarafından kaydı tutulmuş olgular üzerine oturur. “Tıpkı bir balıkçının tablasındaki balılar gibi, belgeler, yazıtlar vb. içinde olgular hazır dururlar. Tarihçi onları alır, evine götürür, pişirir, canı nasıl istiyorsa o şekilde sofraya koyar”16. Tarih adını verdiğimiz belirsizliği tarihçi adı verilen bir özne kendi istemlerine göre oluşturur. Bunu yaparken tıpkı yapısalcı anlatıda olduğu gibi paradigmatik alandan aldığı olguları sentagmatik düzeyde kurar. “Tarihçi olguları olmaksızın köksüz ve boş, olgular tarihçileri olmadan ölü ve anlamsızdır. Bundan ötürü, “tarih nedir?” sorusuna ilk cevabım şu olacaktır: Tarihçi ile olguları arasında kesintisiz bir karşılıklı etkileşim süreci, bu gün ile geçmiş arasında bitmez bir diyalog.”17
O halde tarih denilen şey bir tür yazındır. Bu anlamda “Tarih yazımı, aslında bir kurma eylemi, kullanılan malzeme içinde kuranın bir araya getirenin kendiside var ister istemez. Diplomatik bir görüşme bir savaş anısı, bir loncanın hesap defteri, bir mahkeme tutanağı, bir saray dedikodusu, bir halk hikâyesi, kısacası efsane ve “belge”, kurgu ve “istatistik”, tarihi yazanın yazma fiilinde hemhal oluyor. Bu inşa sürecinde ise, vakanüvisin kişiliği ve ideolojik yönelimleri daha sonradan “tarih” diyeceğimiz kurguya hâkim oluyor.”18
Bu durumda tarih ideolojinin en belirgin alanlarından biridir demek yanlış olmaz, özellikle egemenler kendi hegemonyalarını oluşturmak için tarihe özel bir önem verirler. Bu yüzden “Tarih beyazların hikâyesidir, Avrupalı'nın hikâyesidir, Merkez Komite'nin ve en nihayet profesörlerin hikâyesidir.”19 Böyle olduğu için tarih genelde ikiye ayrılır resmi ve sivil tarih diye. Resmi tarih devletin bir güzellemesidir ve devlet aygıtları tarafından kitlelere enjekte edilir. Bunun yanında birde sivil unsurlar tarafından oluşturulan çoğul bir tarih vardır.20 Tarihçiler, sanatçılar, araştırmacılar vb. yukarda söylediğimiz gibi, kendi tutumlarına göre tarihsel hikâyeyi oluştururlar. Politik-ideolojik tutumlarının direktifliğinde bu gerçekleşir. Yani tarih oluşturmada her zaman ideoloji temel dinamiktir, işte bu yüzden sanatçıya verilen özgürlük alanı özellikle sanatçı tarihsel bir alana el atıp onu resmi tarihin dışına taşırdığında hemen birileri tarafından suçlanmaya, tehdit edilmeye başlanır. Çünkü bu anlamda oluşturulan tarihsel kurgu iktidara karşı bir ideolojik saldırı olarak algılanır. Örneğin bu oyun bir Ermeni tehcirine ya da Kürt sorunuyla alakalı tarihsel bir iddiada bulunsaydı eğer iktidar (resmi çizgi) tarafından çok daha keskin bir eleştiriye maruz kalacaktı.
Tarih alanına bu genel girişten sonra incelediğimiz oyun özelindeki duruma bir bakalım. Yazar ne ölçüde ve hangi kaygılarla bu metni oluşturmuştur? Öncelikle şunu belirtmeliyiz, her tarihsel metin onu oluşturan kişinin merkezliğinde yapılanır. Eğer bu anlatıyı yazan kişi var olan tarihsel olgulardan bağımsız, tamamen kendi keyfine göre bir anlatı oluşturmuşsa o metin tarih üstüdür. Daha önce ifade edildiği gibi tarih ancak tarihsel olguların varlığıyla tarihçi tarafından onun tutumuna göre şekillendirilebilir. Peki, bu oyunda yazar ne denli tarihsel olgulara bağlı kalmıştır. Onun oluşturduğu oyun ne tür bir anlatı evreni içine konumlanır.
Bedreddin’e bakış, tarihi gerçeklerden ziyade politik-ideolojik mitler üzerinden inşa olmuştur. Bu nedenle “Simavna Kadısıoğlu şeyh Bedreddin adı genelde bir takım imajlar ve ön yargılar eşliğinde anılmaktadır. Kinine göre Osmanlı tarihinde ilk komünist hareketin lideri (Danişmend:1971), asi, dinden çıkmış, mülhid( s.cem:1966), kimine göreyse mutlakıyetçi yönetime, haksızlıklara ve egemen sınıfa karşı baş kaldırının, eşitlikçi, devrimci, özgürlükçü ve sosyalist hareketin Osmanlıdaki simgesidir. (nazım hikmet:1936)”21
Oysa olgular çerçevesinde bakıldığı zaman “Onun hakkında kendi yapıtlarından doğrudan alınmış kesin bilgilerden ya da politika ve din alanında kişisel olarak aldığı tavırlardan yola çıkılarak değil, menakkıbnamesinin yazarı tarafından aktarılan hayat hikâyesinden ketsileri birleştirerek ya da sufi mürşitlerini, aile bağların ve hareketlerini inceleyerek, dolaylı bilgilere ulaşılıyor. İbn Arabi onun üstadı olduğuna göre, Bedreddin'in düşüncelerinin endülisli sufininkilerle aynı dolduğunu var sayılıyor. En ateşli müritlerinden şu ya da bu şahsın Hıristiyanlara karşı açıkça dinler üstü bir tutum benimsemesine ya da sosyal düşünce ve toprak mülkiyeti alanında devrimci tavırlar almasına bakılarak, Simavsalı şeyhin dinler üstü kolektivist bir anlayışa sahip olduğu kesin sayılıyor.
Birçok heterodoks tarikatın ondan kaynaklanan hareketle benzerlikler göstermesine ve 17. Yüzyılda Niyazi Mısri gibi pek Ortodoks sayılmayacak mutasavvıfların onun sahiplenmesine bakılarak, beddein onlarla bir tutuluyor. Aslında Bedreddin'in siyasi tavrı bile kesinlikle saptanmış değildir; 1416 isyanı ona mal edilse de, kuşkusuz Osmanlı yanlısı kaynaklar tarafından ileri sürülen, ancak başta torunu olmak üzere yakınları tarafından sürekli reddedilen bir varsayımdan öteye geçmemektedir.”22
Bu belirsizliğe rağmen Nazım hikmet’in Şeyh Bedreddin destanıyla birlikte Bedreddin, özellikle “Türkiye’deki solcu halkçılığın önemli simgesi olmuş”23 üzerine birçok eser kaleme alınmış. Yazılan bu eserler hep birbirini beslemiş, Bedreddin algısı “bilge, devrimci, komünist” olarak sol çevrelerde kalıplaşmıştır. Yazılan bu metinlerin arasındaki dayanışma ya da başka bir ifadeyle metinler arasılık boyutunu bu oyunda da görmek olası. Öncelikle hikâyenin dayanakları arasında bu oyundan daha önce yazılan Erol Toy’un üç ciltlik Azap Ortakları adlı kitabını gösterebiliriz. Bu bahsi geçen romanda da Bedreddin’in hikâyesi daha o doğmadan önce başlatılır. Onun bilgeliğe ve devrimciliğe ulaşmasını anlatır yazar. Azap Ortakları'nın Bedreddin'i adeta Marx a dönüşür.
Yine dayanakları arasında Nazım’ın şeyh Bedreddin destanını sayabiliriz. Oyun içinde birçok yerde bu destanda geçen birçok ifade mevcuttur. Örneğin oyunun II. perdesi 5.bölüm de Ahlati “on bin yoldaş” ifadesi destanda “on bin mülhid yoldaşı”; yine II. perde 5. Bölümde Ahlati'nin” mübalağa cenk oldu” ifadesi destanda “mübalağa cenk olundu” gibi benzer sözler yer alıyor. Bu metinler arasılık ortak bir imgenin var edilmesi için uygun bir araçsallık sağlar.
Bu çeşit bir mitos oluşturulduktan sonra, bu mitos ideolojik içeriğin ajitasyon ve propagandayla hedef kitleye verilmesinde uygun bir zemin oluşturur. Propaganda deyimi bu tür oyunlar için oldukça uygun bir tanımlama oluşturuyor. Peki, nedir propaganda “propaganda sosyal psikologların onu tanımlarken yaptıkları gibi, en geniş anlamıyla kullanıldığında, yalın olarak tüm iletişim, eğitim ve tanıtımı kapsayan fikir ve kanaatleri etkilemek amacıyla yapılan bir girişimi ifade eder. Dar anlamıyla ise propaganda, toplumu etkilemek amacıyla simgeler ve semboller aracılığıyla bireylerin ve grupların inançlarını, tutumlarını ya da eylemlerini etkileme yönündeki sistemli gayretlerin tümüne verilen ad olmaktadır.”24 Bu noktada propaganda faaliyeti seslenilen kitleye yeni ideolojiyi benimsetme ve hegemonyanın kurulması biçiminde olabileceği gibi aynı zamanda harekete geçirmek, yönlendirilmek istenen eyleme ikna etmek için toplumun içinde var olan anlatı ve inançlara çağrı biçiminde de olabilir. Propagandanın etkinliği hedef kitlenin o söyleme aşinalığı, tanıması, özdeşleşmesi derecesinde etkindir. Bu toplumsal bellek üzerine kurulu olan bir tür oyundur.
Tiyatro açısından bakıldığında “Tiyatro sanatının bellekle ilişkisi salt mekânla ilgili değildir. Tiyatronun başlangıcı olan antik yunan kültüründe tiyatro, önceden varolan ve yunan toplumunun ortak belleğini oluşturan mitlerin yeniden anlatılmasına dayalıdır örneğin. İzleyicin yakından tanıdığı, bir kuşaktan diğerine aktarıla gelmiş ve sözlü kültürünü oluşturmuş mitoslar, tarihsel olaylar, tiyatroda yeniden sunularak temsil edilmektedir.
(...) Antik Yunan’da Aristoteles’in Poetika’sı ile bir paradigmaya dönüşmüş tiyatro sanatı, izleyici ile kurduğu ilişkiyi bir anımsama oyunu üzerine kurmuştur öyleyse. İzlenilenin izleyici de bir tanıklık duygusu uyandırarak onu kendisine çektiği, öykünün kaynağının toplumsallığı/ dinselliği nedeniyle izleyici tek bir yürekle atan bir topluluğa dönüştürdüğü söylenmelidir.25 Bu oyunda verilen Bedreddin imgesi özellikle solcular ve aleviler içinde belirgin bir imgedir. Bedreddin hakkındaki yargıları bu saydığım toplumsal kesimler güçlü bir biçimde taşımakta dolayısıyla oyunun amaçladığı propagandanın hedef kitlesini de bu gruplar oluşturmak da. Zaten daha oyunun açılışıyla birlikte kendimizi bir alevi cem töreninin içinde buluruz. “seyirciler salona giremeye başladıklarında sahnede bir ayn-ı cem sürmektedir” (ön oyun). Bu cem ayinindeki kişiler aynı zamanda gerçekleştirilecek oyunun rollerini de üstlenirler. Bu cem öğesi ve Alevileştirilen Bedreddin karakteri26, oyunu izleyen özellikle alevi kitle açısından daha ilk andan itibaren duygusal bir özdeşleşme alanı yaratır, dansın, müziğin yarattığı atmosferde bu etkiyi kuvvetlendirir. Zaten öncede vurguladığımız gibi ajitatif propaganda özdeşlemesiz olası değildir.
Genel anlamda ise sol kitleye yönelik bir söylem söz konusudur. Bu gruplara, devrimci arabesk bir anlatı içinde mücadele etmenin, direnmenin ayrıcalığı teması sunulur. Sol politika alanında oyunun ideolojik içeriğine baktığımızda, bu söylemin halkçı, köylücü bir politik anlayışa yaslandığını ve milli demokratik devrim diye adlandırılan çizginin söylemini oluşturduğunu görürüz. Bedreddin, eleştirilen, fildişi kulesinde yaşayan aydın tipinden, halkın dilini anlayan, mücadele eden halkçı bir yöne doğru kaymıştır. “zamanın Türkiye işçi partisi genel başkanı Mehmet Ali Aybar, bütün kötülüklerin kaynağını Türkiye aydını ve bürokratında buluyor. Bunun karşısına” yine aynı köylülükle “bütün iyiliklerin kaynağı Türkiye aydını ve özellikle silahlı aydın ana tezi ile milli demokratik devrim hareketi geçiyor” (bilim ve edebiyat- y.küçük 178) Dolayısıyla Bedreddin karakteri Türk aydınının olması gereken halidir.
Bu tip bir tarzı yine Doğu Perinçek'in şu ifadelerinde de bulabiliriz. “Eğer biz, emekçi halkın sanatını yapmak istiyorsak; işçilerin, köylülerin, askerlerin, sömürülen ve ezilen kitlelerin, bağımsızlık ve özgürlük isteyenlerin sanatını yapmak istiyorsak kitlelerle birleşmeliyiz, kitlelerden öğrenmeliyiz. Ancak onlarla birleştiğimiz zaman, onların dünyasını, onların gerçeğini dile getirebiliriz”.27 Bedreddin de halktan, kitlelerden öğrenen biridir.28
Biçimsel olarak metni incelediğimizde oyunun göstermeci bir üslupta olduğu görüyoruz. Özellikle Cem’in içinde geçmesi ve buradaki insanların oyunun rollerini de üstlenmeleri. Kullanılan köy seyirlik unsurlar, gerçekliğin kırılması için bir aksesuarın başka öğelerin yerine geçebilmesi, minimal anlatım biçimi, müzik ( semah, türküler) dans öğeleri, epik bir yapı üzerinde kurulduğunu gösteriyor oyunun. Ancak bu yapı brechtyen anlamda düşünsel alan yaratma, izleyicinin etkin katılımı için boş alanlar açmak gibi özellikleri bu oyun barındırmıyor. Daha öncede vurguladığımız gibi temel amaç ajitatif propaganda olduğu için özdeşleşme olayı hat safhada işliyor. Alımlayıcı düşünsel olmaktan ziyade duygusal olarak oyun kişi ve kişileriyle özdeşleşiyor.29
Oyunun topluluk belleğinde var olan imgelerden hareket edip onu sorgulamadan olduğu gibi vermesi, yukarda belirttiğimiz gibi aslında pek çok gerici unsuru barındıran halk kültürünün bir güzellemesi olarak ilerletici, sorgulatıcı olmaktan ziyade özde milliyetçi dolayısıyla gerici bir düşünceyi beslemesine neden oluyor.











1 Akan,Mehmet; Toplu oyunları .1; Hikaye-i Mahmud Bedreddin; Mitos Boyut yay. ; S.26
2 Akan,Mehmet a.g.e; S.23-24
3 Akan,Mehmet a.g.e; S.29-30
4 Akan,Mehmet a.g.e; S. 31
5 Şeyh Hüseyin Ahlati’nin “İnsan istediği kadar öğrensin, istediği kadar düşünsün, eylem yoksa anlamak da yoktur”
6 Akan,Mehmet a.g.e; S.35
7 Akan,Mehmet a.g.e; 35
8Akan,Mehmet a.g.e; 35
9 Akan,Mehmet a.g.e; 52
10 Akan,Mehmet a.g.e; 47
11 Akan,Mehmet a.g.e; 48
12 Akan,Mehmet a.g.e; S.56
13 Akan,Mehmet a.g.e; S.57
14 Akan,Mehmet a.g.e; 60
15 Kendi halince Bedreddin olmak, tahminen bu ifadeyi yazar Radi Fiş’in “Ben de halimce Bedreddin'em” adlı kitabından almıştır.
16 Carr, E.H.; Tarih nedir?; iletişim yay.; s.12

17 Carr, E.H.; Tarih nedir?; iletişim yay. ; s.35
18 Somay, Bület; Tarihin Bilinçdışı; metis yay.; s. 26

19 Somay, Bület; a.g.e;. s. 26
20 Bu türlü bir ayrımı Gramsci yapar... organik aydın, geleneksel aydın.
21 Yüksel, Müfid; Şeyh Bedreddin; Bakış yay.; s. 9

22 Balivet, Mihel; Şeyh Bedreddin; Tarih vakfı yurt yay ;. s. 119)

23 Bulut, Faik ; Hasan Sabbah Gerçeği,Berfin yay. ; s.271)
24 Bektaş, Arsev; Kamuoyu İletişim ve Demokrasi; Bağlam yay.; s.151
25 Güçbilmez, Beliz; Zaman/Zemin/Zuhur; Deniz yay.; s.25

26 “ Türkiye de şeyh bedreddin simavi hareti olarak bilinen dervişanların lideri, esas olarak, simavna kadısı olan bir sünnidir.” Bulut, Faik ; Hasan Sabbah Gerçeği,Berfin yay. ;s.217
27 (Perinçek, Doğu; Parti ve Sanat; Kaynak ya.y; s. 107)
28 Solun içine köylü kültürünün, gericiliğin, feodal değerlerin taşınması konusu aslında daha fazla incelenmeyi hak ediyor..
29 Şunu hemen vurgulamam gerekli, oyunda bu söylediğim özdeşleşme, yakınlaşma durumunun ortaya çıkması için oyunun temellendiği ideojiyle izleyicinin birlik içinde olması gerekiyor. Eğer oyunu izleyen kişi katı devletçi yada İslami bakış açısını benimsemiş bir kişiyse bu özdeşleşmenin kurulması pek mümkün olamayacaktır. Bu nedenle bu oyun kendi cemaatine yazılmıştır.

Yazarın Tüm Yazıları


Paylaş      
Yorumlar

Bu Oyun Hakkındaki Görüşlerinizi Paylaşın !

İsim
Mail  (Yayınlanmayacak)
Yorum
Güvenlik Kodu= 67
Lütfen bu kodu yandaki kutuya yazınız
 

    Son Eklenen Yazılar     En Çok Okunan Güncel Yazılar
27 MART… UMUDUNU ARAYAN BİR GÜN (Ahmet Yapar)
YOKLAMA LİSTESİ (Skeç)
    Tüm Tiyatro Yazıları

    Bu Tarihte Yayınlanan Diğer Yazılar
    Bu yazının yayınlandığı tarihte gündemdeki diğer yazılar aşağıda listelenmiştir...

  • Afife Tiyatro Ödülleri'nin Matematiği (2012) (Melih Anık) - 4/5/2012
  • Onca Yoksulluk Varken (Metin Boran) - 4/4/2012
  • Kafesten bir kuş uçtu (Guguk Kuşu) (Hayati Asılyazıcı) - 4/4/2012
  • İnsanlar Binmişler Bir Alamete, Gidiyorlar Kıyamete: Otobüs (Üstün Akmen) - 4/4/2012
  • SANATI ANLAMAK - …izmler - Stephen LITTLE (Serkan Fırtına) - 4/4/2012
  • Arda Aydın'dan Afife Tiyatro Ödüllerine Sert Eleştiri (Arda Aydın) - 4/3/2012
  • Melih Anık'ın Afife Tiyatro Ödülleri tartışması ile ilgili yazısı (Melih Anık) - 4/3/2012
  • Yiğit Sertdemir'den Bir Yumruk: Gerçek Hayattan Alınmıştır (Melih Anık) - 4/2/2012
  • Anita'nın Aşkı veya Antigone Newyork'ta (Savaş Aykılıç) - 4/2/2012
  • Uyanın Artık, Uyanın! - Polat Alemdar Kıbrıs'ın Tanıtım Elçisi Olabilir mi? (Hüseyin Köroğlu) - 3/30/2012
  • Mehmet Akan'ın Hikaye-i Mahmudbedreddin Oyunu Üzerine... (Erkan Küçük) - 3/28/2012
  • O, Bir Kadın Duyarlılığıyla Cumartesi Annesidir: Antigone (Üstün Akmen) - 3/28/2012
  • Sıcağı Sıcağına: Mimesis-Tiyatroda Eleştiri Panelinin Ardından (Melih Anık) - 3/27/2012
  • Siluet, Güneş, Ritüel, Bir Buket Lale, -Gölge- ve 27 Mart 2012 (Can Murat Yaşar Şengel) - 3/27/2012
  • Şimdi Brecht Zamanı (Metin Boran) - 3/26/2012
  • 27 Mart İçin Bir Rüya… (Melih Anık) - 3/26/2012
  • Tiyatroda Psikanaliz : Günlük -M- Sırlar (İBBŞT) (Melih Anık) - 3/26/2012
  • 12 Taksitte Tiyatro Günü Yazısı (Nedim Saban) - 3/26/2012
  • Televizyon Kumandaları Bize Kumanda Etmemeli: Canlı Yayın (Üstün Akmen) - 3/21/2012
  • Poyrazoğlu, Başınıza Aşk Düşmesini Diliyor: Beni Yeniden Sev (Üstün Akmen) - 3/21/2012
  • Bilin: Halkın Ekmeğidir Adalet - Ben Bertolt Brecht (Rengin Uz) - 3/19/2012
  • KaST'ta Masanın Altında (Roland Topor) (Melih Anık) - 3/19/2012
  • Köpek Olsam… (Nedim Saban) - 3/19/2012
  • Suçlusun, Görevini Yerine Getirmedin Sen! - Arka Bahçe (Hüseyin Köroğlu) - 3/19/2012
  • Şakayla Söyler Haldun Taner (Cüneyt İngiz) - 3/19/2012
  • Aman Dikkat Av Mevsimi -Ava Giden Avlanır- (Cüneyt İngiz) - 3/16/2012
  • Sahibinin Sesinden Eski Bir Plak (Meliha Akay) - 3/9/2012
  • BALKON. Vişneçürüğü Renginde (Gülin Dede Tekin) - 3/7/2012
  • Biz sizler için öldük, ülkemiz için değil! (Yurdagül Yurtseven) - 3/7/2012
  • Tanrı, Kullarına Ankara'da Mozart ile Ulaşıyor: Don Giovanni (Üstün Akmen) - 3/7/2012
  • Gogol'un Palto'su Eskişehir'de Bulundu! (Füsun Balkaya) - 3/5/2012
  • -Yerin Altında- İzmir Devlet Tiyatrosu'nda (İhsan Ata) - 3/5/2012
  • Bölge Hastanesi – Tiyatro Adam (İsmail Can Törtop) - 3/1/2012
  • Kent Oyuncuları'ndan Ölümüne: Düşünceyle Sömürmek (Melih Anık) - 3/1/2012
  • Romanı Tiyatro Dilinde Anlatmak: Finazzer Flory İstanbul'daydı (Üstün Akmen) - 3/1/2012
  • Geri Kalmışlık Dev Aynasında: Şakayla Söyler Haldun Taner (Üstün Akmen) - 2/29/2012
  • Rosenbergler Ölmemeli Tamam da Ya Çakallar? (Arda Aydın) - 2/28/2012
  • Alain Decaux'ya Açık Mektup (Melih Anık) - 2/28/2012
  • Antalya DT'den yeni bir nefes: Toros Canavarı (Merve Ateş) - 2/28/2012


  • Tiyatro Kursu Başlıyor!
    12 Şubat'tan itibaren her PAZARTESİ Kadıköy'de!
    Çalışanlara yönelik hobi sınıfı!



    Duyuru Panosu!



    Son Eklenen Tiyatro Oyunları

         Güncel Yazılar

    Yazar olmak ister misiniz?
    Yazar olarak tiyatrodunyasi.com ailesine katılmak, yazılarınızı yüzbinlerce tiyatroseverle paylaşmak isterseniz tiyatrodunyasi@tiyatrodunyasi.com adresine mail gönderebilirsiniz...

    Mail Listemize Üye Olun

         Güncel Haberler
    Tiyatro Maydanoz, Nazım’ın Kadınları ile Sahnede
    Tekin Deniz: Dümbüllü kavuğunu kimseye devretmedi

    Tiyatro Dünyası'nı takip Edin
     
     |  ..