| Tiyatro Kursu  | Şirket Tiyatrosu
Tiyatro Dünyası
Tiyatro Dünyası Bu Sahnede...
 
Ana Sayfa  |  Hakkımızda  |  Yazılar  |  Haberler  |  Yazarlar  |  Tiyatro Oyunları  |  Tiyatro Grupları  |  Sanatçılar  |  Kaynak  |  Duyuru Panosu  |
Kabare – İstanbul Şehir Tiyatroları
İsmail Can Törtop




Sezonun başından beri bekledim oyun sonunda perdelerini açtı! Sezon başında Leonce ve Lena’yı izledikten sonra öğrendim Kabare’nin çalışmalarının başladığını. Hem Mert Turak’ın sıkı takipçilerinden biri olarak, hem şehir tiyatrolarının müzikallerini beğenen biri olarak hem de Cabaret’i sahnede görmek isteyen biri olarak merakla bekliyordum...
Tam ümidim kesmiştim ki mart ayında oynanmaya başladı, 3 hafta içinde de galası oldu.

Oyun hakkında biraz sonra uzun uzun konuşacağız ama ben önce Şehir Tiyatroları’nın yaptığı daha doğrusu yapamadığı galalara değinmek istiyorum. Galalar çok önemli misafirlerin davet edildiği yerler değil midir, oyunun tiyatro çevrelerine ve basına tanıtıldığı yerler değil midir? Öyleyse siz seçkin misafirlerinizi belediyenin ramazan yardımı için küstahça kamyon çevresine yığdığı insanlar gibi, tiyatronun giriş kapısı önüne nasıl yığarsınız? Sıkış tepiş misafirler kapı önüne yığılmış...
Herhalde sahne yapılırken buraya seyirci geleceği düşünülmemiş çünkü seyircinin en yoğun olacağı yer olan kapı önü daracık bırakılmış. Daha önce de insanların üst üste durduğu bir gala yapılmıştı burada Deri Ceket için, ama nedense ders alınmamış.. Ayrıca gala yapmak için kapasitesi olan bir sahne kullanılması gerekmiyor mu? Muhsin Ertuğrul sahnesi yapılana kadar böyle devam edeceğiz herhalde..
Oyun başlamadan önce davetlilerin bir kısmı ayakta, ayrıca kapıdan dönen çokça davetli insan var. Acaba “bedava oyun izletip üstüne de şarap ikram ediyoruz, bi zahmet erken gelip yer kapışın” diye düşünülüyor olabilir mi?
Bu arada bu imkansızlıklara rağmen herkesin gönlünü yapmaya çalışan Emine Hanım ve ekibini de alkışlıyorum.
Bir de Tiyatronline’a kötü haberim var. Oyunun başlamasına az kala kapıda Yaşam Kaya bir arkadaşı ile belirdi. Kalabalığı görünce görevlilere yaklaşıp “Biz basından geliyoruz, biz Taraf Gazetesi’nden geliyoruz” deyiverdi. Ben kendisini Tiyatronline’ın editörü olarak tanıyordum, bu editörlük gördüm ki alt kimlik olmuş, şimdi kendisi “Taraf Gazetesi’nden” olmuş.
Neyse efendim, artık oyuna geçelim…

Joe Masteroff’un yazdığı Kabare (Orijinal adı Cabaret) 1966 yılında Broadway’de sahnelenmeye başlar ve büyük ilgi uyandırır. Daha sonra sinemaya uyarlanan ve dünyanın pek çok ülkesinde sahnelenen bu oyun, dünyanın en başarılı müzikallerinden biri kabul ediliyor. Müzikleri John Kander’in yaptığı, her biri birbirinden güzel şarkı sözlerini Fred Ebb’in yazdığı Kabare, eğlence ve hüznün iç içe geçtiği bir oyun.
1930’ların Almanyası’nda toplum hızla büyük bir buhrana sürüklenmektedir. Savaş kaybeden ülkede moraller bozuk, ekonomik sıkıntılar yüksektir, açlık tüm ülkeyi sarmıştır. Bir yandan da Hitler hızla güçlenmekte, güçlendikçe de saldığı korku artmaktadır. Böyle bir toplum, unutmak için kendini eğlenceye, içkiye vermektedir. Ülkedeki pek çok eğlence mekanından biri de Kit Kat Club’dır. Yeni bir roman yazmak için hikaye arayan ve bu sebeple yeni durağı Berlin olan yazar Clifford ile kulüpte dans eden Sally Bowles arasında bir aşk başlar…
Oyunda bir yandan Kit Kat Club’daki aldatıcı eğlenceyi izlerken bir yandan da bir ülkenin nasıl faşizme teslim olduğunu “ibret”le takip ediyoruz.
Ben Şehir Tiyatroları’nın müzikallerini beğeniyorum. Kabare’nin bu müzikli oyunlar içindeki ayırt edici özelliği bence dramatik alt yapı olarak da diğerlerinden çok güçlü olması.

Mert Turak, Mert Turak, Mert Turak…
Oyunda elbette Emcee’yi oynuyor. Kabare oyununun hazırlıklarına başlandığını sezon başında öğrendiğimden beri merakla bekliyordum performansını. Kantocu’dan bu yana hızla parlayışını fark etmemek mümkün değil. Kantocu’daki yönetmeni Haldun Dormen de en önde yerini almış perdenin açılmasını bekliyor. Salon kararıyor ve perde..
Bir oyuncu sahneye bu kadar doldurabilir herhalde, tüm bakışları üstünde ancak bu kadar toplayabilir. Harika bir Emce yorumu görüyoruz sahnede. Ne güzel besliyor rolünü, seyirci ile ne güzel kontak kuruyor. Sadece eğlence değil vaad ettiği, ne kadar başarılı bir oyuncu olduğu görmek için son sahnesini izlemeniz yeterli. (sürpriz bozulmasın, sahneyi açıklamayayım) Gülerken ağlamak, mutsuzken seyirciye umut saçabilmek bir oyuncu tarafından bu kadar anlatılabilir.
Alkışını aldıkça o da büyüyor, ve sahnede şımarıyor ama her yaptığı ile seyirciden sempati topluyor. Dansı içine sindirmiş, bu sebeple yürüyüşü bile dans estetiğinde… 2. perdenin başında Moonwalk bile yaptı ve alkışlarla çıktı sahneden.
Biliyorum, fazla övmüş gibi duruyorum ama inanın tanımam kendisini, ben de o akşam salondaki seyircilerin çoğunluğu gibi kendisine hayran bıraktıklarından biriyim.
Son söz olarak şunu söylemeliyim, bu anlatıcı rolleri üzerine yapışacak diye çok korkuyorum. İyi oyuncu olduğundan şimdiye kadar kendini tekrar etmedi hiç, hep farklı bir şeyler ortaya koydu ama artık anlatıcı yeter diyorum.

Oyunun temel direği Sally Bowles’ı Senan Kara Tutumluer canlandırıyor. Pavyon’da çalışan, hayalleri olan, heyecanlı, güzel bir kadın… Sally’yi güzel tahlil etmiş, jest ve mimiklerine bu karakterle ilgili pek çok nüans eklemiş. Kaba konuşuyor, şarkıları sert söylüyor, yer yer yüzü-vücudu seğiriyor, arzularına köle olabiliyor vs vs. Ben “acaba abartıyor mu, bu kadar nüans rahatsız edici mi” diye düşündüm durdum oyun boyunca ama oyun sonunda fenalaşıp bayıldığı sahneyi o kadar güzel oynadı ki pek çok kişi ayağa kalkıp “acaba?” dedi. İzleyenlerin çoğunluğu tiyatro camiasından olan böyle bir salonda insanları “acaba gerçekten bayıldı mı” diye yerinde kaldıran, homurdanmaya başlatan bir oyunculuğun doğallığının tartışılacak bir yanı kalmamıştı benim için. Tebrik ediyorum.

Berlin’e gelen Amerikalı yazar rolünde (Clifford) Can Başak’ı izliyoruz. Can Bey, bence rolüne yeterince konsantre olmamış, üzerinde pek düşünüp karakteri için ayırt edici özellikler eklememiş rolüne, yani biraz cepten yemiş. Halbuki Berlin’deki eğlence ortamının cazibesini, yazarın arayışları, aşkı, kaçışı, Hitler’e sanatçıların göstereceği tepkiyi vs hep onun başından geçenlerle takip ediyoruz. Ancak Can Bey biraz düz bir oyunculuk sergileyince, bu süreci oyunculuğuna yedirmeyince beklediğim tadı alamadım. Fiziksel görünüş olarak da bir yazar rolünde başka bir oyuncu değerlendirilebilirdi diye düşünüyorum ancak sonuçta bu rol onun olduğuna göre bence hikayenin akışını yeniden değerlendirmeli, bunu da karakterine yedirmeli. Aksi halde bir anda bağıran, bir anda aşık olan keskin bir karakter çıkıyor ortaya. Halbuki son derece kaliteli bir sesi, böyle bir rolde çok daha etkin kullanabileceği bir fiziksel yapısı var, bence bu özellikler değerlendirilmeli.

Ernst Ludwig rolünde Ergun Üğlü, Fraulein Schneider rolünde Selma Kutluğ, Herr Schultz Hakan Arlı ve Fraulein Kost Işıl Zeynep Tangör görevlerini başarıyla yapıyorlar. Hikayenin bu kadar vurucu olmasında bu oyuncuların rolü büyük, herhangi biri oyundan düşse oyunun gücü de düşebilir. Bu bağlamda hem birbirleri ile uyumlu hem karakterleri ile bütünleşik güzel bir oyun çıkarıyorlar.

Oyunda Kabare’nin havası, harika şarkılar ve danslarla başarılı bir şekilde veriliyor seyirciye. Bazı danslarda ve sahnelerde minik minik uyumsuzluklar göze çarpsa da oyunun yeni başlamış olduğunu ve şarkı söyleyen, dans eden herkesin tiyatro oyuncusu olduğunu düşünürsek ben başarılı buldum. Yücel Erten, tüm ekibin oyunculardan kurulu olmasını “Tiyatro sanatının mertlik yasası”na bağlıyor. Ben çok beğendim bu yorumu, sizlerle de paylaşmak istedim.
İlk perdenin başlarında şarkılardan-danslardan öyküye geçişlerde biraz düşüyor oyun. Bunun sebebi belki de oyunun çok güçlü açılıyor olmasında, belki gala heyecanında belki de oyunun sahnelenmeye yeni başlamış olmasında. Ben erkenden söyleyip uyarmak istedim. İlk perdenin ortalarına doğru oyunun ritmi oturuyor.
Ayrıca, henüz tam bir ekip olunamamış bence, herkes bireysel olarak son derece başarılı ama yer yer kolektif başarıyı gölgeleyen bir uyumsuzluk var. Örneğin daha oyunun başı, Emcee kızları tanıyor, Emcee başarılı, giren kızlar başarılı ama ikililer birbirinden kopuk oynuyorlar. Böylelikle de eğlencenin altındaki erotizm geçmiyor seyirciye. Özellikle ilk perdede oyuncuların birbirine dokunduğu noktalarda görsel olarak başarı var ama duygu seyirciye yeterince hissettirilemiyor..

Yücel Erten demişken biraz da rejiden bahsetmek istiyorum. Oyun pek çok mekanda geçiyor, çokça dans ediliyor, şarkılar söyleniyor; yani her an birbirinden kopabilecek pek çok parça var oyunda ama büyük bir ustalıkla sahnelenmiş oyun. Sahneler birbiriyle dengeli, dekor değişirken zaman kaybedilmiyor, tempo düşmeden oyun sürüyor. Bu noktada koreograf Selçuk Borak’ı da alkışlamak lazım.
Oyun ülkemizde çok bilinmeyen bir oyun olduğundan olacak pek suya sabuna dokunmayan bir sahneleme olmuş, yani oyun neyse o şekilde sahneye taşınmış. Elbette bu oyuna özel danslar ve Türkçe şarkı sözleri ile uyarlanmış.. Ama; acaba bugünün sosyal buhranları da oyunun içine katılabilir miydi diye düşünmedim değil. Sonuçta gerek şarkılar gerekse danslar ister istemez oyunun orijinaline benziyor, yani sahnede beklenmeyen pek bir şey olmuyor. Belki oyunu bilen veya filmi izleyen seyirciye de güzel 1-2 sürpriz hazırlanabilirdi…
Bu arada oyun tanıtımlarında ilk kez oynandığı yazılmış ancak internette Engin Cezzar, Gülriz Sururi, Cüneyt Türel gibi oyuncularla sahnelendiğine dair bilgiler var. Ben izlemedim, bilmiyorum. (http://www.birzamanlar.net/album/gulrizsururi/hakantok.html)

Müzik ve dansların başarısından çok bahsettim ama müzik direktörü Çiğdem Erken’in adını henüz zikretmedim, onu da tebrik ediyorum. Ayrıca, Şehir Tiyatrosu Orkestrası yine son derece başarılıydı.

Kemal Yiğitcan imzalı ışık tasarımı da son derece başarılı. Pek çok sahnede lokal ışık, takip kullanılıyor, özel aydınlatılan pek çok yer var. Bence ışık yönetimi oyun ile son derece uyumlu ve oyunu bir basamak daha yukarı taşıyor…

Bu sezon geçti, artık bilet bulabilir misiniz bilmiyorum ama Kabare’yi mutlaka izleyin…

İsmail Can Törtop
can@tiyatrodunyasi.com

Yazarın Tüm Yazıları


Paylaş      
Yorumlar

ali - ( 4/14/2009 )
sanırım üstün akmen oyunu seyrederken kafası karışıktı pelin budak ikinci perdede dasn etmiyor etmediği bi dans içinde eleştiriliyor. bu arada dans eden arkadaşlar istenilen dansları yapmışlar koreograf neyi isterse dans edenler onu yaparlar.


Pelin Yuksek - ( 4/9/2009 )
Yazinin cogunluguna katiliyorum. Mert Turak’in oyunculugu gercekten goz kamastiriyo. Kendisini cok tebrik ediyor,uzun yillar isigi ile sahneleri aydinlatmasini diliyorum.

nergis - ( 4/10/2009 )
Çok güzel bir yazı olmuş.Oyunu çok merak ediyordum şimdi gitmek için sabırsızlanıyorum.Mert Turak’ın oyunculuğu hakkında yazdıklarınız gerçekleri fazlasıyla yansıtıyor.Çok yetenekli bir oyuncu kendisi.Yazılarınızı dikkatle takip ediyorum.İyi çalışmalar...

Deniz - ( 10/12/2009 )
11 Ekim 09 Pazar günü oyunu izledim ve gerçekten oyunu çok beğendim.Müzikal sevenlerin kaçırmaması gereken bir oyun.Oyuncuların hem hemen hemen hiç detone olmadan ve ses seviyelerini kaybetmeden şarkı söyleyip hem de bu kadar güzel dans edebilmesi ve rollerini bu kadar iyi sergileyebilmesi beni çok şaşırttı ve etkiledi.Özellikle Mert Turak gerçek bir sanatçı olduğunu birçok defa sahnede gösterdi,benim ve tüm arkadaşlarımın yüksek beğenilerini topladı.Oyunun eksiksiz tüm oyuncularını ve orkestrayı derin bir saygıyla selamlıyorum.

selim genç - ( 2/26/2010 )
Gerçektende Mert Turak yine sahnede ışıldıyordu, oyunu dün akşam izleme fırsatı buldum, Mert Turak’ın tam bir fanatiği olmamak elde değil. Ayrıca Işıl Zeynep Tangör’ün performansı da yan roller içinde en çok beğendiğim diyebilirim. Herkese tavsiye edilebilir çok başarılı bir müzikal ve önemli mesajlar da içermiyor değil.

Selma - ( 2/17/2013 )
Gayet güzeldi, fakat koltuklar çok gıcırdıyordu.

Bu Oyun Hakkındaki Görüşlerinizi Paylaşın !

İsim
Mail  (Yayınlanmayacak)
Yorum
Güvenlik Kodu= 961
Lütfen bu kodu yandaki kutuya yazınız
 

    Son Eklenen Yazılar     En Çok Okunan Güncel Yazılar
27 MART… UMUDUNU ARAYAN BİR GÜN (Ahmet Yapar)
YOKLAMA LİSTESİ (Skeç)
    Tüm Tiyatro Yazıları

    Bu Tarihte Yayınlanan Diğer Yazılar
    Bu yazının yayınlandığı tarihte gündemdeki diğer yazılar aşağıda listelenmiştir...

  • 2008-2009 Tiyatro Ödülleri….. ÖDÜL Mevsimi Geldi (Melih Anık) - 4/16/2009
  • Kış Gelmeden - Diyarbakır DT (Ahmet Olcay) - 4/16/2009
  • Kırmızı Pazartesi - İBB Şehir Tiyatroları (Melih Anık) - 4/15/2009
  • Şehir Tiyatroları'nda Sansür Yasaklandı! (Nedim Saban) - 4/15/2009
  • Aydın Doğan Vakfı Ödüllerine Devlet Şürekası Katılmadı, Kereviz, Lahana, Pırasa Şaşakaldı (Nedim Saban) - 4/13/2009
  • Seyircisini Düş Kırıklığına Uğratmayan Yönetmenin -CABARET-si (Üstün Akmen) - 4/13/2009
  • 27 Mart Herşeye Rağmen Bayram (Uğur Çakıroğlu) - 4/13/2009
  • Küçük Genny Efsanesi (Üstün Akmen) - 4/11/2009
  • Sanatın Doğası (Yurdagül Yurtseven) - 4/11/2009
  • Tiyatroda Günlük - 9 Nisan 2009 (Melih Anık) - 4/9/2009
  • Kabare – İstanbul Şehir Tiyatroları (İsmail Can Törtop) - 4/9/2009
  • Tiyatro Dünyası, Kendi Gök Kubbemiz oyunundaki sansür tartışmasına son noktayı koyuyor (Tiyatro Dünyası) - 4/7/2009
  • İki Oyun (Cimri ve İstanbul Efendisi) ve -Yönetmen-in Kafasındaki Seyirci… (Melih Anık) - 4/7/2009
  • Orhan Aydın'ın 27 Mart Dünya Tiyatro Günü’nde AKM Önünde Yaptığı Konuşmanın Metni (Orhan Aydın) - 4/6/2009
  • Kendi Gök Kubbemiz - Topal Ördek (Rıfkı Demirelli) - 4/5/2009
  • Aşk (İçin Her Şeyi Yaparım Bunu Yapmam) ve Tanrıların Şafağı (Üstün Akmen) - 4/5/2009
  • Adana Devlet Tiyatrosu'nda Modern Pygmalion Öyküsü: Rita (Üstün Akmen) - 4/3/2009
  • Zaten Aktör Dediğin Nedir Ki? (Fatih Ermiş) - 4/3/2009
  • Padişahın Dadısı Korku Olunca Başına Neler Gelir: Deli İbrahim (Üstün Akmen) - 4/1/2009
  • Kırmızı Pazartesi (Fatih Ermiş) - 4/1/2009
  • Yaşamın Sesi (Tuncay Özinel) - 3/31/2009
  • Nazım Hikmet'in Sırtından Para Kazanılır Mı, Oy Mu Çalınır? (Üstün Akmen) - 3/30/2009
  • Geç Kalmış Değilsiniz (Mehmet Çetinkaya) - 3/30/2009
  • 6. Koğuş - Adana Devlet Tiyatrosu (Ahmet Olcay) - 3/30/2009
  • Yalancılar Koğuşu (4-7 kişilik oyun) (Abdurkadir Bal ) - 3/30/2009
  • Tiyatro Cef'in İlk Oyunu, İlerisi İçin Umut Vermiyor: Letafet (Üstün Akmen) - 3/29/2009
  • Yaban Ördeği ve İbsen Üzerine Kısa Bir İnceleme (Öznur Çetin) - 3/28/2009
  • Marx’ın Dönüşü – Dostlar Tiyatrosu (Selin Seyhan/Funda Sancar) - 3/28/2009
  • Dünya Çocuk ve Gençlik Tiyatrosu Uluslararası Bildirisi (Roberto Frabetti) - 3/28/2009
  • 27 Mart 2009 - AKM Önündeki Konuşma Metni (Nedim Saban) - 3/28/2009
  • Dünya Tiyatro Günü (Yurdagül Yurtseven) - 3/27/2009
  • Tiyatroyu da Tiyatrocuları da Seviyorum (Nuran Becerikli) - 3/27/2009
  • Yakın Doğu Üniversitesi, 27 Mart Dünya Tiyatro Bildirisi (Hilmi ÖZEN) - 3/27/2009
  • 27 Mart 2009 Dünya Tiyatro Günü Bildirisi - Augusto Boal (Augusto Boal) - 3/26/2009
  • 27 Mart Dünya Tiyatro Günü’nde HADİ ÇAMAN'A MEKTUP (Rengin Uz) - 3/26/2009
  • Yeşim Özsoy Gülan'ın Sessizleştirilen Topluma Tepkisi: Noter (Üstün Akmen) - 3/25/2009
  • Böyle Sansür Görülmedi! - 2009 Sansür Yılı (Kemal Oruç) - 3/25/2009
  • Eskişehir Günlükleri - Kendi Gök Kubbemiz (Rıfkı Demirelli) - 3/24/2009
  • Yeni Bir 27 Mart... (Orhan Aydın) - 3/24/2009
  • Marx’ın Dönüşü – Dostlar Tiyatrosu (İsmail Can Törtop) - 3/23/2009
  • Bursa Şehir Tiyatrosu'nda Deli İbrahim Oyunu (Özlem Günal) - 3/23/2009


  • Tiyatro Kursu Başlıyor!
    12 Şubat'tan itibaren her PAZARTESİ Kadıköy'de!
    Çalışanlara yönelik hobi sınıfı!



    Duyuru Panosu!



    Son Eklenen Tiyatro Oyunları

         Güncel Yazılar

    Yazar olmak ister misiniz?
    Yazar olarak tiyatrodunyasi.com ailesine katılmak, yazılarınızı yüzbinlerce tiyatroseverle paylaşmak isterseniz tiyatrodunyasi@tiyatrodunyasi.com adresine mail gönderebilirsiniz...

    Mail Listemize Üye Olun

         Güncel Haberler
    Tiyatro Maydanoz, Nazım’ın Kadınları ile Sahnede
    Tekin Deniz: Dümbüllü kavuğunu kimseye devretmedi

    Tiyatro Dünyası'nı takip Edin
     
     |  ..