| Tiyatro Kursu  | Şirket Tiyatrosu
Tiyatro Dünyası
Tiyatro Dünyası Bu Sahnede...
 
Ana Sayfa  |  Hakkımızda  |  Yazılar  |  Haberler  |  Yazarlar  |  Tiyatro Oyunları  |  Tiyatro Grupları  |  Sanatçılar  |  Kaynak  |  Duyuru Panosu  |
Anadolu Sirk Tiyatrosu Kuruldu (11/22/2010)


 
TÜRKİYE’DE SİRK SANATLARINDA YENİ BİR DÖNEM BAŞLIYOR

ANADOLU SİRK TİYATROSU KURULDU

Binlerce yıl öncesinden beri Anadolu uygarlıklarının en önemli şenlik geleneği olan “Can-bazlık” sanatının, günümüzde yerini hiçbir gösteriye bırakmamış olmasına ancak talihsizlik diyebiliriz. Bu geleneğimizin dünyadaki benzer örnekleri “sirk” adını alırken, ülkemizde ise kayıp bir kültür mirası olarak anılmaktadır.

Tiyatro sanatçıları Servet Yalçın ve Aylin Gündoğan’ın girişimleriyle kurulan Anadolu Sirk Tiyatrosu İzmir’de gösterilerine başlıyor. İlk olarak Egekent 2’de çadırlarını kuran Anadolu Sirk Tiyatrosu topluluğu dokuz günlük bayram tatili süresince Menemen Belediyesi Kültür Etkinlikleri kapsamında sanatseverlerle buluşacak.

Sumerliler’den Hititlere, Hititlerden Anadolu Uygarlıklarına binlerce yıldır bu topraklarda uygulanmakta olan ve şenlik kültürümüzün özgün bir örneğini oluşturan geleneksel sirk sanatlarının, somut olmayan kültürel mirasımızın önemli bir unsurunu oluşturduğunu belirten sanatçılar,  Anadolu Sirk Tiyatrosunun kurulmasıyla Türkiye’de sirk sanatlarında yeni bir dönemin başladığını, bu köklü geleneğin tiyatroya yeniden kazandırılmasıyla verili tiyatro anlayışındaki tıkanmanın da aşılabileceğini ifade ettiler.

SİRK SANATLARI ANADOLUNUN ÖZ MİRASIDIR

Topluluğun kurucu üyesi ve sanat yönetmeni Servet Yalçın açıklamasında; “Antik Roma'daki Circus Maximus’tan binlerce yıl önce bu topraklarda sirk sanatları vardı. Binlerce yıl öncesinden beri Anadolu uygarlıklarının en önemli şenlik geleneği olan “can-bazlık” sanatının, günümüzde yerini hiçbir gösteriye bırakmamış olmasına ancak talihsizlik diyebiliriz. Bu geleneğimizin Dünyadaki benzer örnekleri “sirk” adını alırken, ülkemizde ise kayıp bir kültür mirası olarak anılmaktadır. "Sirk" sözcüğünün dil-kökensel "etimolojik" incelemesi yapıldığında, Türkçe'ye "Körmük" olarak aktarılan ve Sumerlilerde "Kerker" , Hititlerde “Kerke” olarak kullanıldığı bilinen sözcükten, Etrüksler aracılığı ile Latin ve Roma dillerine “cerca –circo” olarak geçtiği bilinmektedir. Doğu Roma "Bizans” İmparatorluğu döneminde ise “sirk” anlamında “Kerka” olarak kullanılan sözcüğün Uygur, Çağatay, Altay lehçelerinde ve Selçuklu döneminden bu yana Anadolu Türkçesinde "Körmük" olarak kullanıldığı bilinmektedir. Sirk sanatçılarına Osmanlı döneminde genel adıyla “Canbaz” ın yanı sıra “Körmükçü” de denmesinin sebebi budur. Körmük ; (Körklü-Görklü-Görkemli-Gösterişli) olanı izle-mek, bak-mak anlamında, Farsça “Temaşa” ve Arapça “Seyir” yerine, günümüz Türkçesi ile “Gösteri” anlamında kullanılmıştır” ifadelerine yer verdi.

CUMHURİYET TARİHİNİN İLK SİRK HAREKETİ

Atatürk'ün talimatı ile kurulan Halkevlerinin ülke çapında organize ettiği bir kaç gezici "Canbazhane kumpanyası" dışında bu konuda pek bir çalışma yapılamadığını belirten Servet Yalçın  “Cumhuriyet tarihi boyunca Türkiye'de sirk kurulamamasının en temel sebebi; batıcıl tiyatro anlayışının egemen olmasıyla öz tiyatromuzdan uzaklaşarak geleneksel seyirlik sanatlarımıza yabancılaşma ve bu sanatın okullaşamaması olmuştur. Anadolu Sirk Tiyatrosunun kurulmasıyla, uygulamayı planladığımız sosyal projelerin başında Cumhuriyet Halkevleri ve benzer Sivil Toplum Örgütleri aracılığıyla sirk okullarının yaygınlaştırılması ve özellikle dezavantajlı bölgelerdeki gençlerin sosyal bir alanda kendilerini ifade edebilecekleri, ileride meslek olarak ta seçebilecekleri bir eğitim olanağı oluşturmak geliyor. Böylelikle, sokak performanslarına dayalı tiyatral gösterilerle sirk sanatlarının en geniş kitleler tarafından izlenebilmesi de mümkün olabilecektir. Sirk sanatları Anadolu’nun öz mirasıdır. Bu kültürel mirasın yeniden canlandırılması, yaşatılması ve yaygınlaştırılması için bilimsel çalışmalar yapmak, bu çalışmaların tanıtılabileceği ‘seyirlik sanatlar’ müzesi oluşturmak, üniversitelerde gösteri sanatları eğitimi alan öğrencilere sirk sanatları formasyonu sunmak temel amaçlarımız içinde yer almaktadır” dedi. Anadolu Sirk Tiyatrosu, Belediyelerin kültür etkinlikleri kapsamındaki gösterilerini düzenledikleri turnelerle İzmir’in tüm ilçelerinde sürdürecek.

circusanatolia@hotmail.com +905317166091 Servet Yalçın – Aylin Gündoğan

“SİRK” SÖZCÜĞÜ ÜZERİNE
DİL-KÖKEN BİLİMSEL “ETİMOLOJİK” BİR İNCELEME
Servet Yalçın

"Sirk" sözcüğünün dil-kökensel "etimolojik" incelemesi yapıldığında, Türkçe'ye "Körmük" olarak aktarılan ve Sumerlilerde "Kerker" , Hititlerde “Kerke” olarak kullanıldığı bilinen sözcükten, Etrüksler aracılığı ile Latin ve Roma dillerine “cerca –circo” olarak geçtiği bilinmektedir. Doğu Roma "Bizans İmparatorluğu" döneminde ise “sirk” anlamında “Kerka” olarak kullanılan sözcüğün Uygur, Çağatay, Kazan, Altay, Çuvaş, Yakut , Kırgız lehçelerinde ve Anadolu Türkçesinde "Körmük" olarak kullanıldığı bilinmektedir. Sirk sanatçılarına Osmanlı döneminde genel adıyla “Canbaz” ın yanı sıra “Körmükçü” de denmesinin sebebi budur. Körmük ; (Körklü-Görklü-Görkemli-Gösterişli) olanı izle-mek, bak-mak anlamında, Farsça “Temaşa” ve Arapça “Seyir” yerine, günümüz Türkçesi ile “Gösteri” anlamında kullanılmıştır.

"Sirk" sözcüğünün kökeni Latince değil, Latince’ye de Anadolu uygarlıklarından aktarılan, ön-Türkçe bir sözcük olan "Kerker" dir. Binyıllar boyunca da “Gösteri” anlamında Körmük olarak kullanılagelmiştir. Şenlik kültürümüzün önemli bir unsuru olan “Destancılık” ile bir bütün olarak görülen “Körmük” ; destanların şenlik kültürü içinde yeniden canlandırılması, gösteriye dönüştürülmesi işidir de aynı zamanda. Ozanlar “Oğuz-hanlar” aslında birer yaradılış efsaneleri olan “Oğuz-nameleri” şenlik kültürü içinde canlandırarak izleyicilere aktaran aktörlerdi. Müzikle, dansla, oyunla bir destanı yeniden canlandıran ozanlar, eski şaman-oyuncu geleneklerini

oba oba, diyar diyar gezerek sürdüren “Ata Korkut” lardı. “Körklü-Görklü-Görkemli-Korkutucu” olanı ibretlik bir seyir ile aynı zamanda oldukça gelişmiş bir drama unsuru olarak sunan bu “Destancı –Ozan” Oğuz-han “Ata Korkut” lar, boy boylayan, soy soylayan, ad veren, Hanlara kut veren, şan veren, görk-lüce, görk-emli, ulu kişilerdi. “Çadr-ı Hayal” kurup türlü türlü hikayeler, masallar, destanlar anlatan-oynayan bu “Ata Korkut” lar, “Körmük-sirk” sanatlarının Ön Asya, Orta Asya ve Anadolu’daki uygulayıcıları olmuşlardır.
 
“Sirk” sözcüğünün etimolojik kökenindeki "circle" dairesel “sirküler” anlamına gelen gösteri alanıdır. Alplerden İtalya'ya giderek Roma uygarlığının temelini oluşturduğu bilinen Etrüksler, tıpkı Türkler ve Finliler gibi birleşik sözcükler kullanıyorlardı. Etrükslere Sümerlerlilerden geçen "Kerker" sözcüğü, Asur-Sami-Arap dillerindeki "daire" anlamında; eski Türkçedeki " tegre-teker-değirmi“ sözcükleriyle benzeşiklik içerir. "Kerker" ve Türkçe'deki sirk anlamında kullanılan, Farsçası "Canbazhane" olan "Kör-mük" sözcüğünün benzeşikliği, Sümerlerliler ile Türk dili arasındaki dil benzerliğinin sonucudur. Ayrıca 26 Mayıs 1453'de Osmanlı ordusunun Doğu Roma-Bizans surlarından ilk girdiği kapı, Osmanlı kayıtlarına "canbazhane kapusu" olarak geçen "kerko-potra" dır. Yani sirk kapısı. Edirne Kapı ile Haliç arasında şu anda yarı yarıya yere gömülü kalmış olan bu kapı, karşısındaki alana ahşap bir sirk kurulu olduğu için sirk kapısı olarak adlandırıldığı bilinmektedir. Sümerlilerde "gösteri" anlamında kullanılan "kerker" Türkçedeki "Körmük" olarak günümüze değin gelmiştir. "Körmük" aynı zamanda gösteri yapılan yeri betimlediği içindir ki; bir meydanı, toplanma yerini, yani oyunun sahneleneceği dairesel alanı ifade etmektedir. Dairesel sahneleme yöntemi; Orta Asya Türk kültüründe "şamanın dönüşüne dayanan" çok köklü bir gelenektir. 18. yüzyılda "Orta oyunu "olarak isimlendirilen dairesel sahneleme yöntemi geleneği, destancılık, nakkallık, "Oğuzhanlık-Ozanlık" , “Dengebazlık-Dengbejlik ve canbazlık gösterilerinde kullanılan seyircinin, ortayı oyun alanı olarak gösteri yapanlara bıraktığı, doğal olarak "dairesel-sirküler" bir izleme alanı oluşturduğu eski bir seyirlik geleneğidir. Anadolu'daki düğünlerde ve seyirlik tiyatro geleneğinde de görülen bu doğal dairesel alan "sirküler / sirk-sel" bir sahneleme yönteminden başka bir şey değildir. Sümerlilerin dilinde "Tanrısal" anlamına gelen "Tengir-Dingir" sözcüğünün, eski Türk inancındaki "Tengri" ile ilişkisi göz önünde tutulduğunda, Sümerliler ile Türkler arasındaki kültürel ilişki dikkat çekicidir. Denilebilir ki "Sirk" sözcüğü etimolojik olarak Türkçe'deki "Körmük" ile aynı kökten beslenir. Sümerlilerden... İngilizce "Sirk" ya da Fransızca "Cirque" sözcükleri, sanıldığı gibi kökeni batı dillerinde olan bir sözcük değil, Grekçe'ye ve Latince'ye Etrüksler yoluyla Anadolu'dan geçen,kelime yapısı itibarıyle öz Türkçe bir sözcüktür. "Circus" yada "Cirque" yerine dilimize "Sirk" olarak yeniden geçmesinin sebebi, "sirk" sözcüğünün fonetik yapısının Türkçeye daha uygun olmasıdır.

Nitekim 19. yüzyılda Avrupa'dan İstanbul'a gelmeye başlayan sirkler, örneğin Soiller Sirki, “Soiller Canbazhanesi" ismiyle kendisini duyurmuştur. "Sirk" olarak kabul görmesi daha çok Cumhuriyet dönemine tekabul eder. İzmir Enternasyonel Fuarının açılması ile daha çok İtalya'dan İzmir'e getirilen sirklerde, belki de yabancı bir sirk olduğu öne çıkarılsın diye, halkın dilinde yerleşmiş olan “Körmük” veya "Canbazhane" yerine "Sirk" sözcüğünün kullanılması tercih edilmiştir. Oysa ki "Canbazhane" yada "Körmük" sözcükleri Orta Asya ve Anadolu Uygarlıklarının dilimize kazandırdığı önemli bir mirastır. Köken olarak Orta Asya kültürlerine dayanan, "canıyla oynayan oyuncu" anlamındaki "canbazlık" Türklerde kutsal bir meslek olarak yüceltilmiş, canbazlar, cesaretleri ve kahramanlıklarıyla "Alplik" mertebesinde addedilmiştir. Selçuklu ve Osmanlı ordularında canbazların savaşta en önde yer alması, kendilerini feda edercesine iplerini kale burçlarına atarak kaleye tırmanmaları ve ilk önde savaşmaları toplum gözünde yücelmelerini sağlamıştır. Canbazlık; her türlü “akrobatlık “ edimini içeren bir terimdir. Canıyla oynamadan kastı; yaptığı gösteride canbazın canını ortaya koymasıdır. O, canını ortaya koyacak cesaretini ve maharetini dosta düşmana göstere göstere, ağaçtan ağaca, metrelerce yükseğe gerdiği ipte dans eder. Takla atar, ayağına keskin hançerler bağlayarak karşıdan karşıya yürür. Kılıç yutar, Boynuna, karnına, kollarına şiş geçirir, kızgın közde yürür, diline kor değdirir, demir çubuğu boynuyla eğer, camı kıtır kıtır yer. O canından geçebileceğini kanıtlamaktadır. Ama bunu bir oyun olarak yapar. Her adımda sanki düşüyormuş gibi yapar. Ama düşmez. İp üstünde gösterdiği sadece bir teknik değil, aynı zamanda benzersiz bir oyunculuktur. Orta Asya’da canbazlar hala dualarla ipe çıkar, nefesini tutarak izleyen seyirci, gösterinin doruk noktasında, yani “canbazın ölümü yendiği” anda bu eşsiz cesaret ve mahareti alkışlayarak takdirini dile getirir. Kutsal gök rengindeki üzerlerine bolca gelen kostümleri ile ipe çıkan canbazlar, adeta eski bir inanışın sembolü gibidirler. Göğe yükselen şamanın, göğe yükselen yoludur ip. İp sırat kültünün arketipidir. Canbaz ise o yolun cesur yolcusu. Eski Uygur “Hotan” ayinlerine dayandığı bilinen geleneksel sirk sanatlarımızın genel adıdır “canbazlık”… Biz ona bugün akrobatlık diyoruz.

Akrobasi, Grekçe “parmak ucunda yürümek ya da tırmanmak” anlamına gelen “Akro-batos” kelimesinden gelmektedir. Bu kelimenin diğer anlamları, uzmanlık gerektiren bir atlama, takla atma ve denge hareketleri sanatı olarak da tanımlanabilmektedir.

Batı dillerinde “Denge” anlamında kullanılan ve “Equilibrium” olarak ifadelendirilen canbazlık ya da akrobatlık, köken olarak Anadolu’ya özgü bir sözcüktür. Kökeni Sümerlilerin dili olan Kenger’ce ve bireşimi Etrüksçe’dir. Etrüksçe’den Grekçe ve Latinceye geçmiş, bugünkü batı dillerine geçişi Latinceden olmuştur.Kenger’ce ve Hititçe “aynı olan, eşit olan” anlamında kullanılan “Ayghi”, Etrüksçe “Aekui” sözcüğü, Latinceye “Eşit, dengeli” anlamında kullanılan “Aekui, Aekualis” olarak geçmiştir. Bugün İngilizce ve Fransızcada “Equal = Eşit, Equalite -Egalite = Eşitlik” olarak kullanılan sözcük, Sümerlilerin dili Kengerce’de “Lirum = Güç, kuvvet, dayanım”
 
Latince’ye “Libre = Kuvvet, ağırlık” sözcüğü ile birleşerek, “Aekui + Libre (Etr+Lt) Eşit+Kuvvet” anlamında, Latince “Aequilibrus = Denge”, İngilizce “Equilibrium = Denge, Equation = Denge” olarak bugün sirk sanatlarının temeli olan “denge” anlamında “Equilibrium” olarak kullanılmaktadır.

“Equilibrium” sözcüğü köken olarak Anadolu kültürünün ürettiği bir sözcüktür. Hatta Kengerce’den Asur-Sami-Arap dillerine “Ayn-ayna-aynı” olarak geçen “aynı olan, eşit olan” anlamındaki “Ayghi”, Anadolu’nun birçok bölgesinde günümüzde bile “Ayki-hayki-hengi-kengi” olarak kullanılagelmektedir. Türkçede hacimli anlamında kullanılan “İri” sözcüğü, Sümerlilerin dili Kengerce de güç, kuvvet, dayanım anlamında “Lirium”, Etrüskler üzerinden Latinceye de kuvvet, ağırlık anlamında “Libre” olarak geçmiştir. Latince “Aequilibrus”, İngilizce “Equilibrium” sözcüklerinin Türkçe tam karşılığı “Ağırlıkların dengesi” dir. “Canbazın elinde tuttuğu denge sırığı, terazi” gibi.

Tıpkı "Sirk" olarak Türkçeye batı dillerinden geçtiği düşünülen ve Latince “Circle” sözcüğünden türetildiği kabul görmüş olan, Fransızca "Cirque" İngilizce “Circus” sözcükleri gibi, “Equilibrium” sözcüğü de köken olarak Kengerce ve Etrüksçe’ye dayanır ve Anadolu uygarlıklarının ürünüdür.

Tıpkı “Kerker -Sirk” ilişkisinde olduğu gibi, bugün batı dillerinde kullanılan birçok sözcük Kenger uygarlığının ürünüdür, Türkçe ile kökdaştır. Örneğin İngilizcedeki “Entegre –İntegral” sözcükleri gibi. Şöyle ki; Ön Türkçede “Çevre, civar, yan, sınır, dört taraf” anlamında kullanılan ve bugün hala Uygurcada “Çevrelemek, kuşatmak” anlamında “Tegriklemek” olarak kullanılan “Tegre” sözcüğü, Latinceye “Bütünleşmek” anlamında “İntegrare” , Fransızcaya, “Bir bütünü, bir gurubu oluşturan” anlamında “İntegre –entegre” İngilizceye “Bütünleşmek, kaynaşmak” anlamında “İntegrate” ve “Bütüncül –Tümlev” anlamında “İntegral” olarak geçmiştir. Bugünkü Türkçemizdeki “dairesel –teker-değirmi” ile batı dillerindeki “entegre -İntegral” sözcüğü kökdaş sözcüklerdir.
 
Sirk sanatları birbirinden bağımsız bir çok disiplini içinde barındırdığı içindir ki; “İntegral Theatre” yani “Bütüncül Tiyatro” olarak görülmektedir. Nitekim Osmanlı Şenlikleri, gerek sahneleme teknikleri olarak, gerekse de uygulama alanı olarak dünyada sirk sanatlarının en yoğun kullanıldığı bütüncül tiyatro “İntegral Theatre” örneğidir. Aynı anda yüzlerce oyuncu, akrobat, canbaz, madrabaz, maskarabaz büyük bir alanın kendileri için ayrılan farklı noktalarında, aynı anda farklı farklı gösteriler sunarlar. Aynı anda onbinlerce seyirci, kırk elli ayrı noktada sahnelenen gösterileri izleyebilmektedir. Alandaki bu görsel şölen sürekli yenilenmekte, ancak seyirci yürüyerek izlediği için her gösteri ayrı bir oyun ve ayrı bir sahneleme olarak saatler süren bütüncül bir tiyatroya dönüşmektedir. Seyirciyi bir gösteriden diğerine yönlendiren tulumcular aslında düzeni sağlayan kolluk kuvvetleridir. Ancak şenliklerde giydikleri özel kostümlerle ve yüzlerine yaptıkları makyajlarla komik maskarabazlar olarak içi havayla şişirilmiş tulumlarla izleyenlere vurarak gösteri yapa sanatçılara alan açarlar. Hem düzeni sağlarlar, hem seyirciyi oyuna katarlar, hem de oyuna katılırlar.
 
Bizans İmparatorluğunun son 70 yılında bir çok kargaşaya ve hatta ayaklanmalara neden olduğu için yasaklanan sirk gösterileri, İstanbul'un Türkler tarafından fethedilmesi ile tekrar serbest bırakılmış ancak sirk sanatçıları "oyuncu kolları" olarak kurumsallaştırılarak, gösteriler belli bir düzen ve periyota bağlanmıştır. Roma İmparatorluğunun yıkılışından itibaren 18. yüzyıla kadar Avrupa'da tam bir suskunluk yaşayan sirk sanatları, Bizansa geçen kültürün Osmanlıllarla devam etmesi ile İstanbul'da kurumsallaşmış, İmparatorluğun emri ile başkentte ve sancaklarda düzenlenen şenliklerde çok geniş kitlelere ulaşma imkanı bulmuştur. İmparatorluk bütçesi ile 17. Yüzyılda Venedik Karnavalının açılışında gösteri yapan Türk akrobatların yaptığı gösteri, bugün Karnavalın açılış gösterisi olan "Türk Uçuşu" ismi ile adlandırılan geleneği oluşturmuştur. Nitekim Osmanlı dönemi sirk sanatlarında kullanılan üstün teknoloji bugün bile şaşırtıcı gelmektedir. Özellikle ip canbazlığı konusunda, şimdi bile tekrarlanamayacak denli başarılı gösterilerin gerçekleştirildiği Osmanlı dönemi, sirk sanatlarının en az 500 yıl boyunca örgütlü bir meslek kuruluşu olarak yaşandığı bir dönemdir. 1800 lü yıllardan itibaren Osmanlı coğrafyasından Avrupa'ya ve Amerika'ya geçen sirk sanatçıları, dünyanın ilk sirklerinin kurucu unsurları olmuşlardır. Bugün sirk müzelerinde elinde Osmanlı bayrağı ile sirklerin afişlerine konu olan yüzlerce örnek vardır. Viyana, Sofya ve Topkapı devlet arşivlerindeki binlerce minyatür ve gravürün konusu Osmanlı dönemi sirk sanatları ile ilgilidir. Neredeyse 500 yıla yakın bir süre devam eden bu gelenek, Osmanlının çöküş yıllarında bu kadim sanatın ustalarının dünyanın dört bir yanına dağılması ile zayıflamış, Cumhuriyet tarihi boyunca da Atatürk'ün talimatı ile kurulan Halkevlerinin organize ettiği bir kaç gezici "Canbazhane kumpanyası" dışında bu konuda pek bir çalışma yapılamamıştır. "Osmanlıya dair ne varsa tümden reddiye" anlayışının da etkili olduğu bu sanatın sürdürülememesinin ve Cumhuriyet tarihi boyunca Türkiye'de sirk kurulamamasının en temel sebebi; öz tiyatromuzdan uzaklaşma ve geleneksel sanatlarımıza yabancılaşma, batıcı tiyatro anlayışının egemen olması, oyuncuların sirk sanatlarına yabancı kalması ve sirk sanatlarının okullaşamaması olmuştur. Ancak o dönemlerde Avrupa'da da böyle bir okullaşmaya gidilmediği göz önünde tutulursa bu konu anlaşılamaz değildir elbette.
 
Gerek Sovyet dönemi klasik sirklerde, gerek se sonrası ve onun bir uzantısı niteliğindeki Avrupa ve Amerika'daki modern sirklerde, gerekse Çin, Asya, Anadolu ve Afrika vb geleneksel sirk sanatlarında estetik dışa vurum öylesi ön plandadır ki; gösterinin hikayesi bile gösterilenin gerisinde kalır. İnsan bedeninin performansına estetik bilimin uygulandığı ve ortaya çıkan eserin ve "sahneleme yönteminin" estetiğine bir çok sanatta sirkteki denli rastlanmaz. Estetik bilimin bilgisine gösteri sanatlarındaki uygulama alanı olarak en çok sirklerde gereksinim vardır. "Cirque Du Soleil" örneğinde olduğu gibi, klasik sirkin; "tema-müzik-koreografi-kostüm" birliğinin sağlandığı, ancak gene temelde klasik sirk unsurlarının ancak izlenmeye değer bulunduğu sirk anlayışının ilk örnekleri Sovyetler Birliği döneminde, sirkte sahnelenmesi için tasarlanmış tiyatro gösterileri ile görülmeye başlandı. Ve bu uygulamanın en başarılı örneği Nazım Hikmet'in bizzat sahneye koyduğu "Ferhat ile Şirin" masalıydı. Masal dili sirke çok yakındır. Bir masalı yada destansı bir öyküyü sahneye taşımak isterseniz mutlaka sirküler sahneleme ve dikey sahneleme yöntemlerini kullanmak zorundasınız. Yani orada oyuncular uçabilmeli, taklalar atabilmeli, atlarla koşabilmeli, vs vs.. Nitekim o gösteriye önemli katkı sağlayan Kantemirov Atlı Sirki "Atlı Nart Tiyatrosu" ismi ile Sovyetlerin dağılması sonrası, Kuzey Osetya Özerk Cumhuriyetinin ulusal tiyatrosu olmuştur. At üstünde Hamlet oynayan bu tiyatronun tüm oyuncuları sirk sanatçılarıdır. Ayrıca temel oyunculuk eğitimi de alan bu sanatçılar dünyanın her tarafında gösteri yapan gezgin sirkçilerdir. Nitekim Fransa'daki Bartabas'ın (Zingaro Theatre) ilk ve hala devam eden temel çekirdek kadrosu bu oyunculardan oluşmaktadır.  Zingaro Tiyatro gösterilerini bir sirk çadırında ve sirk gösterisi olarak sahnelemektedir. Tiyatronun bu büyük ustaları hiç bir zaman sirki aşağılamadıkları gibi, onu tanıtmak ve anlatmak için sirk okulları kurmuşlardır. Avrupa'da ve Kanada'da kurulan sirk okullarında öğretilenler jonglörlük, akrobasi, hava gösterileri, palyaço eğitimi gibi klasik sirk sanatlarıdır. Tarihteki ilk uygulama yeri Anadolu toprakları olan bu sanatların, bir tek bu topraklarda bu denli tanınmaması ve sanattan sayılmayarak hor görülmesi büyük bir ayıp ve onulmaz bir çelişkidir. Bizim tiyatromuz; tiyatromuzun öz kaynaklarından biri olan “Körmük” kültüründen uzaklaşmış ve "sirksiz kalmış" bir tiyatrodur. Ve sirksiz kalmış bir tiyatronun hayat damarlarından biri kurumuş demektir.
 



Paylaş      
Yorumlar

Bu Haber Hakkındaki Görüşlerinizi Paylaşın !

İsim
Mail (Yayınlanmayacak)
Yorum
Güvenlik Kodu= 329
Lütfen bu kodu yandaki kutuya yazınız
 


    Güncel Haberler     En Çok Okunan Haberler
Tiyatro Maydanoz, Nazım’ın Kadınları ile Sahnede
Hangisi Karısı, 5. Sezonunda!
    Tüm Haberler

    Bu Tarihte Yayınlanan Diğer Haberler
    Bu haberin yayınlandığı tarihte gündemdeki diğer haberler aşağıda listelenmiştir...

  • Oyuncu Onur Bayraktar motosiklet kazasında hayatını kaybetti! (11/26/2010)
  • 35. İsmet Küntay Tiyatro Ödülleri Sahiplerini Buluyor (11/25/2010)
  • Toron Karacaoğlu, İstanbul Şiir Gecesi'nde (11/25/2010)
  • Geri Dönüştürülemeyenler, 30 Kasım'da Duru Tiyatro'da (11/25/2010)
  • Şehir Tiyatroları'nın Yeni Oyunu: Marat-Sade (11/25/2010)
  • Kayseri Liselerarası Tiyatro Festivali, Dünyaya Açılıyor (11/25/2010)
  • Fransız Kültür'de Human Profit (11/25/2010)
  • KKTC Güzelyurt Tiyatro Günleri (11/22/2010)
  • Sümer Tilmaç Yüzümüzü Güldürdü (11/22/2010)
  • Ali Poyrazoğlu Tiyatrosu Kasım-Aralık 2010 Programı (11/22/2010)
  • Anadolu Sirk Tiyatrosu Kuruldu (11/22/2010)
  • Moda Sanat Tiyatrosu - Akşam Tiyatro Dersleri! (11/22/2010)
  • 1. Karşıyaka Güz Tiyatro Günleri Coşkulu Bitti! (11/22/2010)
  • Tiyatro Biteatral Medea ile Seyirciyle Tanışmaya Hazırlanıyor (11/22/2010)
  • Fareli Köyün Kavalcısı Müzikali Eskişehir'de sahne alıyor (11/22/2010)
  • Her Yöne 90 Dakika Eskişehir'i güldürmeye geliyor (11/22/2010)
  • Şehir Tiyatroları'nın Yeni Oyunu Ben Sinema Artisti Olmak İstiyorum'un Provaları Başladı (11/22/2010)
  • Tiyatrokare'nin Sosyal Sorumluluk Projesi -Birimiz Hepimiz,Hepimiz Akut- Sahnede! (11/22/2010)
  • Tiyatro Boğaziçi'nden Selam Sana Shakespeare (11/22/2010)
  • Mythos Sanat'ın Yeni Oyunu GİT GEL DOLAP 26 Kasım'da Ankara Seyircisiyle buluşmaya hazırlanıyor (11/22/2010)
  • Oyun İstasyonu Kültür Merkezi Açılıyor (Kocaeli) (11/22/2010)
  • Theaterführer (Engin Ardıç) (11/15/2010)
  • Sadri Alışık Tiyatrosu'nda Pir Sultan Abdal Yeniden Doğuyor (11/15/2010)
  • Usta oyuncu Can Gürzap'tan ayrılık sinyali (11/14/2010)
  • Usta Oyuncu Celal Belgil, Kabare Dev Aynası'nda (11/14/2010)
  • Tiyatro Oyun Kutusu 2010-11 Sezonu Oyunları (11/11/2010)
  • Tiyatro İMYO Ata'ya Saygı İçin Yürüdü (11/11/2010)
  • Derme Tiyatro Kasım 2010 Programı (11/11/2010)
  • Çıraklardan ustalara saygı (11/10/2010)
  • Orhan Pamuk İngilizce de çok satıyor (11/10/2010)
  • Sakıp Sabancı Sanat Ödülleri dağıtıldı (11/10/2010)
  • 15. Uluslararası Ankara Tiyatro Festivali, 10 bin kişiyi tiyatroyla ücretsiz tanıştıracak (11/10/2010)
  • Bilgi Sahnesi - Hiç Niyetim Yoktu - Kasım 2010 Programı (11/10/2010)
  • Ada Dans Tiyatrosu, Yeni Dönem Kurs Kayıtları Başladı (11/10/2010)
  • Bakırköy Belediye Tiyatroları'ndan Aklı Havada (11/10/2010)
  • Tiyatro Pera Kasim-Aralik 2010 Oyun Programi (11/9/2010)
  • Parça Tesirli Pazarlar, Aksine Sahne'de (11/9/2010)
  • Tiyatro Nienor'un sahneye koyduğu tiyatro oyunu Camille adlı oyun İstanbul'da (11/9/2010)
  • Önder Babat Politik Tiyatro Topluluğu,Ana adlı oyunu Dormen Sahnesi'nde sergiliyor (11/9/2010)
  • İstanbul Modern'de İstanbul ve musiki üzerine filmler (11/9/2010)
  • Alevi inancı üzerine güncel bir performans: Tevhid/Oneness (11/9/2010)


  • Tiyatro Kursu Başlıyor!
    1 Mayıs'tan itibaren her ÇARŞAMBA Kadıköy'de!
    Çalışanlara yönelik hobi sınıfı!



    Duyuru Panosu!



    Son Eklenen Tiyatro Oyunları

         Güncel Yazılar

    Yazar olmak ister misiniz?
    Yazar olarak tiyatrodunyasi.com ailesine katılmak, yazılarınızı yüzbinlerce tiyatroseverle paylaşmak isterseniz tiyatrodunyasi@tiyatrodunyasi.com adresine mail gönderebilirsiniz...

    Mail Listemize Üye Olun

         Güncel Haberler
    Tiyatro Maydanoz, Nazım’ın Kadınları ile Sahnede
    Tekin Deniz: Dümbüllü kavuğunu kimseye devretmedi

    Tiyatro Dünyası'nı takip Edin
     
     |  ..